Ortadoğu’daki Çatışmaların Jeopolitik Sonuçları
Emperyalizmin Ortadoğu’daki düzensizlik stratejisi, savaşlar, düşük yoğunluklu çatışmalar ve bölge halklarıyla küresel ölçekte yaşanan krizin derinleşmesiyle jeopolitik sorunları tetiklemiştir. Bu istenen düzensizliğin temelinde, emperyalist güçlerin -özellikle ABD ve İsrail’in- bölgedeki yerel dinamiklere ve halkların özgürlük mücadelesine yönelik eşitsiz ve orantısız bir savaşla gerçekleştirdikleri katliam siyaseti yatmaktadır. Ortadoğu’nun stratejik konumu, enerji kaynakları ve askeri üslerin denetimi, bu müdahalelerin başlıca sebeplerindendir.
Emperyalist güçler, sadece bölgedeki iktidarlarla kurdukları sömürgeci ilişkilerle yetinmeyip, aynı zamanda yerel halkları kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirmek için çeşitli stratejiler geliştirmişlerdir. Bu süreç, yalnızca askeri operasyonlarla değil, etnik, mezhepsel ve dini gruplar arasındaki ilişkileri manipüle ederek de sürdürülmektedir. ABD ve İsrail, bölgedeki diktatörlükleri ve radikal grupları destekleyerek, farklı toplulukları birbirine karşı kışkırtmakta ve böylece kontrol edilebilir bir yapı kurmayı hedeflemektedir. Bu politika, Ortadoğu’nun mevcut sınırlarının yeniden şekillendirilmesine yönelik emperyalist planların bir parçası olarak ele alındığında meseleler daha iyi anlaşılacaktır. Bölgedeki azınlıkların, kadınların ve ilerici hareketlerin demokrasi ve özgürlük mücadelesi, yıllardır büyük tehditlerle karşı karşıya kalmaya devam etmektedir.
Suriye’deki İç Savaş ve Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) ile Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Arasındaki Anlaşma
Abdullah Öcalan’ın “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı”, Türkiye ve Ortadoğu siyasetini önemli ölçüde etkileyerek yeni tartışmaların ana eksenini oluşturmuştur. Bu çağrı sonrasında, Suriye’deki iç savaşta önemli bir gelişme olarak Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) ile Suriye Demokratik Güçleri (SDG) arasında yapılan anlaşma, gündemin ön sıralarına yerleşmiştir. Bu süreç, yalnızca yerel bir gücün yeniden şekillenmesi değil, aynı zamanda dış müdahalelerin etkisiyle birçok soru ve cevabı beraberinde getirmektedir.
HTŞ, geçmişte mezhepsel temelli katliamlarla tanınan ve bölgedeki Alevi, Kürt ve Dürzi topluluklarına yönelik saldırılar gerçekleştiren bir grup olarak bilinirken, şimdi bölgedeki iktidar yapısına dahil olması ve daha önce savaştığı Kürt halkıyla ortaklık kurması, ciddi soru işaretleri yaratmaktadır. Şeytanla aynı yatağı paylaşma cesaretini gösteren Kürt halkının bu stratejik hamlesi, bölgedeki etnik ve mezhepsel gruplar için yaşamsal önem taşımaktadır. Ancak, bu anlaşma, bölgedeki mezhepsel ve etnik gerilimleri daha da derinleştirerek, emperyalist müdahalelerin yerel halkların haklarını nasıl zayıflatmaya çalıştığını gözler önüne sermektedir.
HTŞ’nin saldırıları, bölgedeki halkların birleşik bir direniş hattı oluşturmasına olanak sağlamıştır. Kürtler, Aleviler, Dürziler, seküler Araplar ve kadın hareketleri, bu saldırılara karşı ortak bir mücadele yürütmekte ve birbirlerine destek olmaktadır. Ortadoğu’daki bu birleşik direniş, sadece cihatçı ve faşist gruplara karşı değil, aynı zamanda bu grupları destekleyen emperyalist güçlere karşı da bir duruş sergilemektedir. Bu direnişin başarısı, bölgedeki halkların özgürleşmesi ve özerklik taleplerinin uluslararası dayanışma ile birleşmesini mümkün kılacaktır.
Rojava’daki Demokratik Özyönetim Modeli ve Umutlar
Rojava’daki büyük direnişin ardından şekillenen demokratik özyönetim modeli, Ortadoğu halkları için umut verici bir örnek olmuştur. Farklı inanç ve........
© Yarın Haber
