Büyük Hırsızların Cumhuriyeti
Türkiye kapitalizminin yirmi üç yıllık AKP iktidarı deneyimi, yalnızca ülkenin kaynaklarının sistematik yağmalanmasını değil, aynı zamanda kitlelerin gözünün önünde tarihin en büyük hırsızlıklarının olağanlaştırılmasını da içeriyor. Her yeni uluslararası anlaşma, her yatırım vaadi, her “müjde”, emekçi halkın geleceğinin ipotek altına alınmasının bir biçimi olarak tezahür ediyor.
30 Eylül 2025’te Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD dönüşü yaptığı açıklamalar ve müjde olarak sunduğu Boeing uçak siparişleri ile “500 bin sosyal konut” vaatleri, bu hırsızlık düzeninin güncel örnekleridir. Artık “kralın çıplak” gerçeği halkın gözünün önünde duruyor: Bu sistem, tüm çırılçıplaklığıyla, halkın emeğini, doğasını ve geleceğini gasp eden bir düzendir. Kaynakların ve sosyal hakların sermaye tekellerine aktarılması, toplumsal eşitsizliği derinleştiriyor ve iktidarın “başarı hikâyeleri” halkın çektiği acıları örtmeye yetmiyor. Bu tablo, Türkiye’de kapitalizmin ve AKP iktidarının çıplak bir göstergesidir; gizlenemeyen, sorgulanması gereken bir gerçeklik olarak halkın önünde duruyor.
Kaynak Transferi
Boeing’den alınan 225 uçak siparişi, daha önce Airbus’tan verilen 335 uçak siparişiyle birlikte, ülkenin ekonomik gücünü gösteren bir hamle gibi sunuldu. Oysa bu anlaşmalar, doğrudan doğruya emperyalist tekellere kaynak transferi anlamına geliyor. Türkiye’nin emekçi halkı, vergileri ve geleceğiyle finanse edilen bu projelerden tek bir fayda dahi görmeyecek. Tam tersine, bu borçlanmalar ve milyarlarca dolarlık siparişler, yarının kuşaklarına devasa bir yük olarak bırakılacak. Erdoğan’ın ifadesiyle “uçak almak bakkaldan süt almaya benzemez” sözü ironiktir; çünkü Erdoğan rejiminde bakkaldan süt almak bile artık emekçiler için lüks hâline gelmiştir. Halk, süt fiyatları karşısında ezilirken, Boeing uçaklarıyla övünmek zorunda bırakılıyor. Uçak siparişlerini kendi iktidarının meşruiyetine yontan iktidar, en büyük hırsızlığını tam da burada yapıyor: Halkın aç karnını, geleceğini ve yaşam hakkını gasbederek.
Geleceğin Yağması
Her uluslararası sözleşme Erdoğan’ın ağzında “milli çıkar” hikâyesine dönüşüyor. Oysa gerçekte bu anlaşmaların hiçbirinin ülkenin ezici çoğunluğu için somut, insanca bir katkısı yoktur. Sadece uluslararası tekellere, finans kapital baronlarına ve yerli işbirlikçilerine yarıyor. ABD ile yapılan anlaşmalar, Boeing siparişleri veya enerji yatırımları, görünürde ülkenin kalkınması için yapılmış gibi gösterilse de, gerçekte Türkiye halkının geleceğini ipotek altına almak anlamına geliyor. Emperyalist şirketler yeni pazarlar ve kâr alanları yaratırken, Türkiye’nin işçileri ve köylüleri borç, zam, vergi ve sefaletle karşı karşıya kalıyor.
AKP iktidarı, her dönemde “müjde” adı altında büyük hırsızlıkların üzerini örtmeyi başardı. Doğalgaz keşfi masalları, mega projeler, duble yollar, şehir hastaneleri, olmayan yerli milli uçaklar ve arabalar, havaalanları… Hepsi aynı sömürü zincirinin halkalarıdır. Bugün ise uçak siparişleri üzerinden aynı hikâye tekrarlanıyor: Devasa borçlanmalar, gelecek........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Robert Sarner
Mark Travers Ph.d
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon