Anadolu coğrafyasında ruhsal çöküş nasıl tersine çevrilebilir?
Yusuf Yavuz yazdı…
Çok geç olmadan Anadolu ruhsallığını besleyen bu atar damarları tanımlamak, tescil etmek ve korumak zorundayız. Bu topraklardaki ruhsal çöküşü durdurmak zorundayız. Yoksa bir zamanları gönülleri yeşerten bu çiçek bahçesinden geriye yalnızca yıkım yangınından arta kalan küller kalacak…
Anadolu coğrafyası, batıdan doğuya doğru giderek yükselen bir yapıya sahip. Meşe, ardıç, alıç; kimi zaman kuraklığa maruz kalan bu zorlu coğrafyanın kutsal ağaçları. İrili ufaklı 6 bine yakın dere ve her biri tanrısal varlık olarak görülen onlarca büyük nehir, sureti 10 bin tür bitkiyle bezenmiş bu toprakların atar damarları gibiydi. Erciyes’ten Hasan Dağı’na, Aladağlardan Süphan’a, Artos’tan Ağrı’ya binlerce yıldır dağlarını ‘Ulu’ bilen Anadolu insanı, her bir dağı saygıyla kutsadı.
Harput dağlarına düşen kar tanesinin Diyarbakır ovalarına, Sivas yaylalarına inen yağmur damlalarının Karadeniz’e bereket taşıdığını bilen Anadolu insanı, dağı da, toprağı da, ormanı da, suyu da aziz bildi. Daha da ötesi, binlerce yılda doğa-insan arasında gelişen bu ruhsallık, inancın ve kültürün bir parçası oldu.
Ozanların dilinden havalanan; toprağa, tohuma, ağaca, kuşa, suya ve ekmeğe dair türküler, kadınların elinde yoğurulan hamurlara karılarak, bir uçtan bir uca yurt kıldı bu coğrafyayı. Hitit rölyeflerinden fırlayıp inen tanrılar sabanın sapına yapışıp da sürdüler sanki Orta Anadolu’nun toprağını. Karya’nın kudretli tanrıçaları yürüdü sanki her Nisan’da delirip çiçeğe kesen Ege ovalarında. Munzur’dan bir tas su alıp Erzincan Ovasına serpen Hızırlar adımladı sanki Fırat Havzasını. Üzerinde her sabah güneşin ibadet eder gibi yükseldiği bu toprakların ruhu, binlerce yıldır Anadolu’nun ruhsallığını besledi. Bu yüzden Anadolu toprağına düşen her canın nefesine karıştı bu ruh…
Uzunca bir süredir Anadolu’nun bu derin ruhsallığı can çekişiyor. Dağlar peynir kalıbı gibi kesilerek un ufak ediliyor. Yükünü yükleyip, Antalya çukurundan Isparta’nın Anamas Dağları’na her Mayıs’ta göçe duran Yörükler, atalarının soluklandığı dağların yıkılışı karşısında ruhsal bağlarını yitiriyor. Mermer, taş, granit, traverten; paraya çevrilebilen ne varsa hepsi un ufak edilip coğrafyanın sureti parçalanıyor. Parçalanan sadece dağlar değil, bu coğrafyanın ruhu…
Aydın dağlarında, Madra Baba, Karaman Ayrancı’da Bulgar Bozoğlan, Isparta’da Dedegöl, Muğla Köyceğiz’de Çiçek Baba (Sandras), Tokat’ta Çal Baba, Afyon Emirdağ’da Emir Baba, Sultandağı ve Çay’da Gelincik Ana, Antalya’da Abdal Musa ve Dur Dağı, Tunceli’de Munzur Baba, Karadeniz dağlarında Güvenç Abdal ve hatta İstanbul’da Gözcü Baba…
Anadolu’nun büyüklü küçüklü dağları binlerce yıldır inancın ve kültürün bir parçası. İçinde bulunduğumuz yüzyıla kadar iyi kötü bu akış sürüp geldi. Ancak özellikle son yıllarda giderek hızlanan vahşi yağma, bir uçtan bir uca tüm coğrafyayı kuşatmaya başladı. Türkiye’nin dağları, yaylaları, ovalar madenlere ruhsatlandı. Ülke........
© Veryansın TV
