Mustafa Kemal Paşa ve Bolşeviklik
Yıldırım Koç yazdı…
Kurtuluş Savaşı yıllarında Sovyet Rusya’nın Mustafa Kemal Paşa’ya ve Anadolu’da başlatılan Kurtuluş Savaşı’na nasıl yaklaştığını önceki haftalarda çeşitli yazılarda özetlemeye çalıştım. Sovyet Rusya, kendi ülkesinin çıkarlarını korurken, dönem dönem hiç de “dostça” olmayan girişimlerde bulundu. Mustafa Kemal Paşa, Sovyet Rusya’nın politika ve gücündeki değişiklikleri çok iyi kavradı ve buna uygun bir anlayış ve çizgi geliştirdi. Sovyet Rusya’nın doğrudan ve kendisine bağlı ve bağımlı ufak bir komünist grubun ülkemiz aleyhindeki çabaları bu sayede başarısızlıkla sonuçlandı.
Bu süreçte Mustafa Kemal Paşa’nın Bolşeviklik konusundaki görüş ve açıklamaları, sürece nasıl hakim olduğunu göstermektedir. Ayrıca, dönem dönem, özellikle emperyalist güçlerin Anadolu’ya doğrudan müdahalesine yol açmamak amacıyla, Bolşeviklik konusunda daha ihtiyatlı açıklamalar da yaptı. Bir bütün olarak bakıldığında, Mustafa Kemal Paşa’nın Sovyet Rusya ile ilişkileri son derece gerçekçi ve ilkeli bir biçimde geliştirdiği görülmektedir.
Mustafa Kemal Paşa, Bolşevikliği Sovyet Rusya’nın yayılmacı politikasının ideolojik ve politik aracı olarak değerlendiriyordu. Bunun “sosyalizm” ve “enternasyonalizm” adına yapılması olgunun özünü değiştirmiyordu. Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan gibi ülkelerde Sovyet Rusya’nın Kızıl Ordu’nun işgali yoluyla hakimiyet kurmasını da yakından izliyor, benzer girişimlerin Türkiye’de gerçekleştirilmesi girişimlerini de kontrol altında tutuyordu.
Sovyetler Birliği’nin 1922 yılı sonunda kurulmasına kadar Rusya dışında “sosyalist” olan ülkelerin hiçbirinde o ülkenin işçi sınıfının sermayedar sınıfına karşı mücadelesi esas değildi; “sosyalizm”, Kızıl Ordu aracılığıyla bu ülkelere “ihraç edildi.” Daha sonra Kırgızistan, Kazakistan, Tacikistan, Türkmenistan, Moldova gibi ülkelerde kurulan “sosyalizm” de Sovyetler Birliği’nin Kızıl Ordusu’nun gücüyle “tepeden inme” biçimde gerçekleştirildi. Bilimsel sosyalizmde sosyalizm işçi sınıfının eseridir; sosyalizm, bir başka ülkenin silah zoruyla işgal edilmesiyle kurulmaz. Sovyetler Birliği’ni oluşturan cumhuriyetlerin büyük çoğunluğunda sosyalizm o ülkenin işçi sınıfının mücadelesiyle değil, Kızıl Ordu’nun silahlı gücüyle getirildi. Böyle getirilen “sosyalizm”in ne tür bir “sosyalizm” olduğu da daha sonraki yıllarda yaşanarak öğrenildi.
Mustafa Kemal Paşa’nın Sovyet Rusya ve Bolşeviklik konudaki görüşlerini yansıtan çeşitli belgeler aşağıda sunulmaktadır:
Mustafa Kemal Paşa, 21/22 Haziran 1919 Amasya Kararları ve 22 Haziran 1919 tarihli Amasya Tamimi sonrasında, yapılan görüşmeler hakkında 15. Kolordu Kumandanı Kâzım Karabekir’e 23 Haziran 1919 tarihli mektubunda Bolşeviklik konusundaki tavrını şöyle açıklıyordu: “Bolşevizmin anlayış ve ortaya çıkış şekli bir daha müzakere edilerek esasen Kazan, Orenburg, Kırım vesaire gibi İslam ahali bunu kabul ederek diyanet, gelenek gibi işlerle zaten alâkadar olmadığından bunun memleket için bir sakıncası olamayacağı düşünüldü.”
Mektubun devamında, Bolşeviklerle temasa geçilmesi, onlardan yardım alınması konusunda da şu değerlendirme bulunmaktadır: “Bolşeviklerin bizim memleketimiz dahiline yoğun olarak ve kuvvetle girmesine lüzum olmaz. İşbu gaye için zaten bu memleketin milli kudreti hazır olduğu beyanıyla yalnız şimdilik kendini tanıtmadan mesela bazı delegelerinin kabulü ve gelecekteki vaziyetlerimiz, silah, mühimmat ve teknik araç ve para ve ihtiyaç olduğunda insan vermek gibi işler üzerinde görüşmeler yapılabilir.” (Atatürk’ün Bütün Eserleri ATABE C.3,2000;114)
Mustafa Kemal Paşa, 24 Eylül 1919 tarihinde “General Harbord’a Verilen Muhtıra”da şunları belirtiyordu:
“Bolşeviklere gelince, bizim memleketimizde bu doktrinin herhangi bir yeri olamaz. Dinimiz, âdetlerimiz ve aynı zamanda sosyal bünyemiz, tamamıyla böyle bir fikrin yerleşmesine uygun değildir. Türkiye’de ne büyük kapitalistler ne de milyonlarca zanaatkâr ve işçi vardır. Diğer taraftan, sırtımızda zirai bir meselenin yükünü taşımıyoruz. Son olarak, toplumsal bakımdan, dini prensiplerimiz, Bolşevizmi benimsemekten bizi uzak tutmaktadır. Türk milletinin bu doktrine karşı eğilimi olmadığının ve hatta lüzumu halinde mücadeleye hazır olduğunun en iyi ispatı, Ferit Paşa’nın, Bolşevizmin memleketi işgal ettiği ya da etmek üzere olduğu fikriyle halkı korkutarak aldatmaya kalkışmasında bulunabilir.” (ATABE,C.4,2000;109)
Mustafa Kemal Paşa’nın, Talat Paşa’ya yazdığı 29 Şubat 1920 tarihli mektubunda açıklanan tavrı da şöyleydi:
“Şimdiye kadar Bolşevikler ile temas ve anlaşma hususunda memur ettiğimiz zevata verdiğimiz talimatta esas şart olarak kendi görüşlerimiz ve gayelerimiz saklı kalmak üzere, eskiden beri ortak düşman aleyhine hareket birliğinden ibarettir. Buna karşılık, bizim şiddetle muhtaç olduğumuz para vesaire talebi mühim görünmüştür. Bolşeviklerle prensip ve görüşte birleşme hususunu bugün için kolay görmemekle beraber, kati zaruret halinde tasavvur etmediğimizden söz konusu edilmemiştir. Dolayısıyla, vatanımızı parçalanmak ve milletimizi İngiliz boyunduruğu altında görmek uğursuz ihtimali karşısında, Bolşevik prensiplerini fiilen tatbik etmekte kurtuluş çaresi tahmin olunursa, tatbiki yönündeki müşkülata rağmen bugün hâkim olduğumuz kuvvete dayanarak, o hususa da başvurmak lazım gelebilir.” (ATABE-6,2001;409)
Mustafa Kemal Paşa’nın Büyük Millet Meclisi’nin 29 Mayıs 1920 tarihli gizli oturumunda yaptığı konuşma da gelişmelere nasıl vakıf olduğunu göstermektedir:
“Bolşeviklik cereyan ve istilası ve muvaffakiyetleri herkesçe malumdur. Bunun hakkında söz söylemeyeceğim. Fakat yine söylemek isterim ki, Bolşevikliği lüzumu kadar ehemmiyetle herkes gibi Heyeti İcraiye de, biz de mütalaa etmiş ve layık olduğu ehemmiyeti vermişizdir ve zannediyorum Müdafaai Milliye Vekili Paşa Hazretleri’nin izahlarında Doğu’dan bahsolundu ve Doğu’dan bir güneşin doğmasının beklendiği belirtildi. Evet, demek oluyor ki, biz Bolşevikliğe ve harekâtına ve Bolşeviklerde edebileceğimiz istifadeye kayıtsız değiliz. Dolayısıyla, tam bir emniyet ve itimatla arz ederim ki, Bolşeviklerle ittifak ve anlaşma için, harekât temini ve ortaklığı için, maddeten, Heyeti İcraiye, vasıtalarına girişmiştir. Yalnız Heyeti İcraiye, bu konudaki teşebbüsünde gayet tedbirli olmak lüzumunu kabul etmiştir. Şöyle ki; bir defa mevcudiyetimizin muhafazası ve milli emellerimizin temini için hakiki dayanak noktasını hariçde değil, dahilde, kendi vicdanımızda bulmak prensibini Heyeti İcraiye kabul etmiştir. Çünkü kendi kuvvetimizi nazarı dikkate almaksızın hariçten, şuradan buradan gelecek kuvvetlere dayanarak emel takip edersek ve o kuvvetten ve imdattan yardım da gelmezse hayal kırıklığına uğrarız.
“Bunun için, önce kendi kuvvetimize ehemmiyet veriyoruz. Fakat kendi kuvvetimize, düşmanlarımızın adedinin çokluğunu nazarı dikkate alarak kuvvet ilave etmek bir farzdır. Bu sebeple bittabi Doğu’dan gelmesi muhtemel olan olumlu kuvvetlere iltifat edeceğiz. Ancak bu noktada iki yönü birbirinden ayırmak lazımdır. Biri Bolşevik olmak, diğeri Bolşeviklik Rusya’sıyla ittifak etmek. Biz Heyeti İcraiye, Bolşevik Rusya’sıyla ittifak etmekten bahsediyoruz. Yoksa Bolşevik olmaktan bahsetmiyoruz. Bolşevik olmak büsbütün başka bir meseledir. Böyle bir mesele ile meşgul olmaya bizim ihtiyacımız yoktur. Fakat ittifak meselesi tam bir ciddiyet ve ehemmiyetle takip edilmektedir ve muvaffak olacağımıza ümidimiz tamdır. (…)
“Doğu’dan gelen kuvvetin, maddeten bize yardımının husulüne kadar, bittabi Batı ile her türlü siyasi münasebetlere girişmekten geri durmayacağız. (…)
“Bolşeviklerle ittihat ve ittifak edildikten sonra dahi siyasi münasebetlere girişilebilir. (…) Hakikaten Bolşevikler ilk ortaya çıkışlarında yalnız kendi prensiplerini takip etmişler ve yalnız kendi prensiplerine riayet eden ve bütün manasıyla Bolşevikliği kabul edenlerle anlaşmışlar ve fakat bütün milletleri birden bu toplumsal esaslara uydurmaya imkan olmadığına ve emperyalizme galebe çalmak için İslam âlemi ile ittifak lazım geldiğine kani olmuşlar ve bir milletin milli ve dini esaslarına riayet etmeye karar vermişlerdir. (…)
“Karar vermişlerdir ki, Bolşevikler bir milletin milli ve dini esaslarına hücum etmeyecekler, yalnız emperyalizme karşı ortaklaşa mücahedeleri, ortaklaşa mücahede kabul eden milletlerle ittifak edeceklerdir. (…) Bolşevik prensiplerini kabul etmek, toplumsal bir meseledir. Bugünün işi değildir.” (ATABE,C.8,2004;257-258)
Mustafa Kemal Paşa’nın “Dahili Ahval Hakkında” Büyük Millet Meclisi’nin gizli oturumunda 3 Temmuz 1920 günü yaptığı konuşma da şöyleydi:
“Bir de Doğu’dan, yani Rus Sovyetleri’nden bahsedildi. Bir arkadaşımız da bu konudaki vaziyeti anlamak istiyor. Efendiler diğer bir defa daha maruzatta bulunurken, bu husustaki görüşümü söylemiştim. Bizim için, milletimiz için, Bolşevik olalım olmayalım meselesi söz konusu değildir, illa Bolşevik olmak için bir mesele yoktur. Yine bu hususta kraldan ziyade kral taraftarı olanlar da var. Görüyorum ki, bazı arkadaşlar illa Bolşevik olalım gibi bir fikirdedirler. Biz bir milletiz, kendimize mahsus âdetlerimiz vardır, prensibimiz vardır ve biz bunların sadıkıyız. Biz Bolşeviklerden bahsettiğimiz zaman bir Bolşevik Rusya’sı, Sovyet Cumhuriyeti var ve onların vasıtaları var, kaynakları var ve bizim........
© Veryansın TV
visit website