Mustafa Kemal Paşa’nın kurdurttuğu komünist parti
Yıldırım Koç yazdı…
Mustafa Kemal Paşa’nın 1920 yılında Ankara’da kurdurttuğu ve 3 – 4 ay sonra tasfiye ettirdiği (Resmi) Türkiye Komünist Fırkası, Paşa’nın, derenin taşıyla derenin kuşunu vurduğu çok başarılı bir operasyonudur.
Mustafa Kemal Paşa, 18 Ekim 1920 tarihinde Ankara’da Hakkı Behiç Bey’e bir komünist parti kurdurttu. Hakkı Behiç Bey, 20 Kasım 1921 tarihinde Rauf Bey’e yazdığı mektupta bu konuyu şöyle anlatmaktadır: “Bir müddet sonra Mustafa Kemal Paşa (Komünist) namı ile ve tamamen Rus İnkılabının aynını istihdaf etmek (amaçlamak,YK) şartı ile bir fırka teşkilini (kurulmasını,YK) teklif etti.” (Akbulut, Erden-Tunçay, Mete, Türkiye Halk İştirakiyun Fırkası, 1920-1923, Sosyal Tarih Yayınları, İstanbul, 2007;63).
Partinin önder kadrosu içinde Tevfik Rüştü (Aras), Mahmut Esat (Bozkurt), Yunus Nadi (Abalıoğlu), Kılıç Ali, Hakkı Behiç (Bayiç), Refik (Koraltan) gibi önemli kişiler vardı. Partiyi kuran kadroların çok büyük bölümü ve önder kişileri İttihatçıydı.
Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal Paşa’nın Batı Cephesi Kumandanı Ali Fuat Paşa’ya 31 Ekim 1920 tarihli mektubunda bu gelişme şu şekilde anlatılmaktadır:
“Komünistliğin memleketimizde değil, henüz Rusya’da bile tatbik kabiliyeti hakkında açık kanaatler hasıl olamadığı anlaşılmaktadır. Bununla beraber, dahilden ve hariçten muhtelif maksatlarla bu cereyanın memleketimiz dahiline girmekte olduğu ve buna karşı makul tedbir alınmadığı takdirde milletin pek ziyade muhtaç olduğu birlik ve sükûnunu ihlal eden (bozan,YK) ahvalin (durumların,YK) ortaya çıkması da imkân dairesinde görülmüştü. En makul ve tabii tedbir olarak aklı başında arkadaşlardan, hükümetin malumatı altında bir Türkiye Komünist Fırkası teşkil ettirmek olacağı düşünüldü. Bu takdirde memlekette bu fikirle alakalı bütün cereyanları bir bileşkede toplamak mümkün olabilir. Müteşebbis heyeti ve otuz kişiden meydana gelen bir genel merkezi arasında güzide arkadaşlarımızdan Fevzi, Ali Fuat ve Kazım Paşalarla, Refet ve İsmet Beylerin de gizli olarak dahil bulunmasını uygun gördüm. Bu sayede bu memleketi tutan ve milli maksadımızın kahramanı bulunan arkadaşlarımız, bu teşkilatta söz sahibi bulunacaklar ve onların malumat ve teşebbüsleri, teşebbüslerin cereyanı üzerinde etken olacaktır. Kâtibi Umumi ilan edilen eski Dahiliye Vekili Hakkı Behiç Bey tarafından yazılan ilk mektubu şifre ve resmi yazı olarak arkadaşlara takdim ettim. (…)
“Sosyalizm ve komünizm prensiplerinden hangileri ve ne dereceye kadar bizce tatbik edilebilir ve hazmedilebilir ve kabul edilebilir görüleceği Türkiye Komünist Fırkası’nın propagandasına karşılık milletin fikri tezahürleriyle (belirtileriyle,YK) ve zamanla anlaşılacaktır. Ordunun her vakitten ziyade büyük bir disiplin ile kumandanlarının eli altında bulunmasına son derece dikkat ve ehemmiyet atfolunmalıdır. Komünizm cereyanı nihayet ordunun en büyük kumandanlarında kalmalıdır.” (ATABE Atatürk’ün Bütün Eserleri,C.10, Kaynak Yayınları, İstanbul;2003;81)
(Resmi) Türkiye Komünist Fırkası (TKF) 18 Ekim 1920 tarihinde kurulduğunda Mustafa Kemal Paşa henüz yeterince güçlü değildi ve Sovyet Rusya’nın Anadolu’da sürdürülen mücadelenin önderliğini ele geçirmeye yönelik ciddi girişimleri vardı.
Mustafa Kemal Paşa’nın bu tarihte yanındaki kadronun çok büyük bölümü eski İttihatçılardan oluşuyordu. (Resmi) TKF kurulduğunda İttihat ve Terakki’nin önder kadrosu sağdı ve Anadolu’da gelişen mücadeleye ilişkin olarak sürekli bazı girişimlerde bulunuyordu. Talat Paşa 15 Mart 1921 tarihinde, Cemal Paşa 21 Temmuz 1921 tarihinde ve Enver Paşa da 4 Ağustos 1922 tarihinde öldürüldü. Anadolu’daki eski İttihatçıların Mustafa Kemal Paşa’nın kadrosuna dönüşmesi önce Talat Paşa’nın öldürülmesi ve ardından da 13 Eylül 1921 tarihinde Sakarya Zaferi sonrasındadır. Bu tarihlere kadar Mustafa Kemal Paşa’nın doğrudan yönlendirebildiği güç son derece sınırlıydı.
Daha önceki yazılarımda da ele aldığım gibi, bu dönemde Sovyet Rusya, Anadolu’daki Şerif Manatov ve Ziynetullah Nevşirvanov gibi Sovyet görevlileri aracılığıyla 1920 yılı yaz başlarında (Hafi) Türkiye Komünist Fırkası’nı kurdurmuştu. Bu Sovyet görevlilerinin, o tarihte Anadolu’daki en önemli askeri gücün başında olan Çerkes Ethem ile yakın ilişkileri vardı. Özellikle 1920 yılı ilkbahar sonu ve yaz aylarındaki Yozgat ayaklanmasının bastırılması sonrasında Çerkes Ethem’in güç ve itibarı iyice artmıştı.
10 Eylül 1920 tarihinde Bakü’de Mustafa Suphi’nin önderliğinde Türkiye Komünist Fırkası kurulmuştu. Mustafa Suphi, Osmanlı savaş esirlerinden bir askeri birlik kuruyordu. Sovyet Rusya, “devrimi süngünün ucunda taşıma” anlayışıyla Kızıl Ordu marifetiyle Anadolu’daki mücadelenin önderliğini ele geçirme çabası içindeydi. Silah, cephane ve maddi kaynak açısından yardım gelebilecek tek ülkenin Sovyet Rusya olması, Türkiye’den kopuk bu kesimin etkisini artırabilecekti. Ayrıca, Bolşevikliğin ne olduğunun bilinmediği koşullarda, Anadolu’da Sovyet Rusya’nın ve Bolşeviklerin epeyce sayıda sempatizanı vardı.
Mustafa Kemal Paşa, bu koşullarda Ankara’da 18 Ekim 1920 tarihinde bir komünist parti kurdurttu. İlk yaptığı işlerden biri, Çerkes Ethem’in Sovyet görevlisi kişiler ve onların gizli örgütü ile ilişkisini kesmek oldu.
Mustafa Kemal Paşa, 1920 yılı Ekim ayı sonunda Çerkes Ethem’e yazdığı mektupta, onu da kendi kurdurttuğu (resmi) Komünist Partisi’ne davet etti: “Üçüncü Enternasyonal’e bağlı Ankara’da bir genel merkez kuruldu. Bu merkezi cemiyete ben, sen ve Refet Bey dahi alındık. Yeni Dünya gazetesi işte bu cemiyetin fikirlerini yayacaktır. Hakkı Behiç Bey cemiyetin Kâtibi Umumisi olmuştur.” (ATABE,C.10,2003;82) Çerkes Ethem, böylece, Anadolu’daki Sovyet görevlileri ve onlara karşı kurulan (resmi) TKF arasında kaldı. (Resmi) TKF’nin 1921 yılı Ocak ayında tasfiyesinde de onların Çerkes Ethem ile ilişkisi kullanıldı.
İçişleri Bakanı Dr. Adnan (Adıvar), 16 Ekim 1920 tarih ve 1640 sayılı genelge ile, ancak Hükümet’ten gerekli izinleri alarak kurulmuş olan komünist partisine üye olanların ve bu örgütten mühürlü üyelik kartı almış kimselerin komünizm propagandası yapabileceği ve komünizmle ilgili herhangi bir faaliyette bulunabileceğini açıkladı. (Akbulut-Tunçay,2020;36)
Böylece, Anadolu’da Sovyet yanlısı komünistlerin gizli faaliyet yapmaları yasaklandı. Bunun üzerine, bu kesim, ancak 7 Aralık 1920 tarihinde Türkiye Halk İştirakiyun Fırkası’nı resmen kurdu.
Bu yasaklama sonrasında, komünizm propagandası yapmak ve örgütlenmek konusunda meydan 18 Ekim’de kurulan partiye kaldı.
Parti’nin amacı, Anadolu’da gelişen mücadelenin Sovyet Rusya’nın kontrolüne girmesini engellemekti. Bu nedenle, hem Anadolu’da Sovyet görevlileri tarafından doğrudan örgütlenen gizli komünist partisine, hem bu partinin etkili olduğu Çerkes Ethem’e, hem de yurtdışında Kızıl Ordu’nun desteğiyle gelebilecek olan Mustafa Suphi’nin girişimlerine karşı hazırlık yapıldı.
Bu tarihte Anadolu’daki önder kadroların İttihatçı liderlerle olan yakın ilişkisi nedeniyle, Mustafa Kemal Paşa, İttihatçılardan yararlandı. İttihatçılar da, bu girişim konusunda Enver Paşa’nın onayını aldılar. Mustafa Kemal Paşa bu girişimde bulunarak, Enver Paşa’nın Anadolu’daki kadrolarını Sovyet Rusya’ya ve Mustafa Suphi’ye karşı kullandı.
Mustafa Kemal Paşa, Çerkes Ethem ayaklanması bastırıldıktan ve Yunan Ordusu 1. İnönü Savaşı’nda durdurulduktan sonra 22 Ocak 1921 tarihinde Büyük Millet Meclisi’nin gizli oturumunda “Komünizm Propagandası Hakkında” bir konuşma yaptı. Konuşmanın bazı bölümleri aşağıda sunulmaktadır:
“Rus Bolşevik resmi hükümeti, resmi ricalinin (mevki sahibi olanlar,YK) bizim olan, bizim resmi ricalimizle olan temas ve münasebetlerinde Rusya dahilinde bu milletin soysuz, herhalde sersem bir takım evlatları oralarda da serseriliklerine devam etmişlerdir. İşte bu serseriler bir iş yapmak hülyasına kapılarak görünüşte memleketimize ve milletimize faydalı olmak için Türkiye Komünist Fırkası diye bir fırka teşkil etmişlerdir ve bu fırkayı teşkil edenlerin başında da Mustafa Suphi ve emsali bulunmaktadır. Bunlar doğrudan doğruya vatanperverane bir his ile ve hakiki bir milli his ile değil, benim kanaatimce belki kendilerine para veren, kendilerini himaye eden ve bunlara ehemmiyet atfeden Moskova’daki prensip sahiplerine yaranmak için bir takım serserice teşebbüslerde bulunmuşlardır. Bunların yaptıkları teşebbüs, Rus Bolşevizmini muhtelif kanallardan memleket dahiline sokmak olmuştur. Bu suretle memleketimize, milletimize hariçten komünizm cereyanı sokulmaya başlanmıştır.
“Diğer taraftan, efendiler, memleket dahilinde komünizmin ne olduğunu bilmeyen, fakat bu esaslara dayanarak meydana gelmiş olan, şekillenmiş bir Bolşevik kuvvetinin bizim için kurtarıcı kuvvet olabileceğini farz eden birtakım insanlar dahi, hatta bu hariçten gelen komünizm cereyanına temas etmeksizin kendiliğinden komünizm teşkilatı yapmak hevesine düştüler. Bir zaman geldi ki, Ankara’da, Eskişehir’de, şurada burada memleketin hemen birçok yerlerinde birçok insanlar, birbiriyle irtibatlı olmaksızın, komünistlik teşkilatı kurmaya ve aynı zamanda hariçten de birtakım insanlar serseri surette memlekette dolaşmaya ve aynı zamanda propaganda yapmaya başlamışlardır. Daima esaslarına sadakati muhafaza etmekte en büyük faydayı gören Heyeti Vekile’niz bunun için verimli bir neticeyi düşünmek mecburiyetini hissetti. Her halde bu memlekette ve bu millet içinde komünizmin tatbik mahalli bulamayacağı kani idi ve kanidir. Komünizmin ne olduğunu bilirse aydınlar, o zaman memleket dahilinde tatbikine izin verilebilir. Fakat aydınlar dahi dahil olduğu halde halk, ordu, komünizmin ne olduğunu bilmiyor. Yalnız kurtarıcı kuvvet olabileceği inancına kapılmış ise, o zaman körü körüne cahilane komünizm olabilir veyahut milletin az bir kısmı, küçük bir kısmı meyledebilir. Bu suretle azınlığın azınlığı denecek mertebede meydana gelecek bu kuvvet kendini yaygın ve hâkim bir kuvvet farz ederek, çünkü vukufsuzluğu üzere bir teşekkül olacağından derhal memleket dahilinde -bittabi bu gibi inkılapların milletimizin tamamı tarafından derhal imha edileceğine eminiz- her halde bir feveran olabilir, bir inkılap teşebbüsü olabilir. Bu itibarla hükümet tedbir düşünmek mecburiyetinde kalır. (…)
“Malumu âliniz, fikir cereyanlarına karşı fikre dayanmayan kuvvetle karşılık vermek, o cereyanı imha etmedikten başka, herhangi bir muhatabınızla, herhangi bir insanla konuşulduğu zaman onun herhangi bir fikrini kuvvet zoru ile reddederseniz, o ısrar eder. Israr ettikçe kendi kendini aldatmakta daha çok ileri gidebilir. Dolayısıyla, fikir cereyanları cebir ve şiddet ve kuvvetle reddedilmez. Bilakis takviye edilir. Buna karşı en tesirli çare, gelen fikri cereyana karşılık fikir cereyanı vermek, fikre fikirle karşılık vermektir. Dolayısıyla komünizmin memleketimiz için, milletimiz için, dini icaplarımız için kabul edilemez olduğunu anlatmak, yani millet kamuoyunu aydınlatmak en faydalı bir çare görülmüştür. İşte hükümet böyle bir çareye girişmekle meşgul olmakla beraber, şüphe yok ki, gelen cereyanlar zamandan evvel fiilen zararlar doğurabilecek hale gelmemesi için dahi bir taraftan da gerekli tedbirleri almıştır. Hükümet aydınlatma ile bu cereyanın önüne geçmeyi düşündüğü sırada, aynı suretle düşünen birtakım kıymetli ahlaklı ve her bakımdan güvenilir arkadaşlar bana müracaat etmişlerdir. Bu zevat bu bakımdan bu memleket ve milletin menfaatlarına azami ne suretle hizmet edebileceklerini düşünüyorlardı. İşte bu düşüncenin mahsulü olmak üzere Ankara’da Komünist Fırkası namı altında bir fırka teşekkül etti.
“Bu fırkayı teşkil eden zevatın bence kati surette malum olan zihniyetini kısaca izah etmek istiyorum ki, yanlış anlamalar sona ersin. Bu zevat bir defa milli sınır dahilindeki halkın bağımsızlığının muhafazası, yani bu milletin, milli gayesinin, geleceğinin temini ve elde edilmesi için hizmet etmek istiyorlar. Yine onlar da hepiniz gibi milletin hakiki refah ve saadetini maddeten elde edebilmek için idare makinesinin ıslahı, toplumsal ahvalimizde mümkün olduğu kadar milletin hazım kabiliyeti derecesi nispetinde ilerlemelere mazhar olmayı düşünen insanlardı. Dolayısıyla, bu fırkayı teşkil edenler, komünizmin ne olduğunu millete anlatmak ve bunun ne olduğunu bütün esasları, prensipleri bütün milletçe malum olmadıkça olsa olsa onların içinden halkın kabiliyet ve eğitimlerine mümkün olduğu kadar hizmet edebileceklerini, tatbik kabiliyeti görüldüğü takdirde tatbik zihniyetinde idi. Fakat gayet mutaassıp oldukları nokta, o da, bu memleket içinde ve bu millet içinde her türlü toplumsal inkılapların zararlı dahi olsa, her türlü inkılabın hakiki sahipleri yine bu millet olmalıdır. Yine bu millet vekili olmalıdır ve çok mutaassıp oldukları bir nokta varsa, bu memleket içinde yabancı ile hiçbir inkılap vücuda gelmesine alet olanları aşağılamak ve rezil etmek idi. İşte bu işi iyi niyetler ile yapmak arzu eden arkadaşların teşebbüsü hükümetçe uygun görülmüş ve kendilerinin vukuu müracaatları üzerine resmen müsaade edilmiştir. Yalnız bu müsaadeyi yapmakla hükümet bir şey düşündü. Evet, komünizm toplumsal bir meseledir. Bunun her türlü esaslarını ve hakikatlerini istenildiği gibi söylemekte beis yoktur. Yalnız teşebbüs maksadı belli olmayan, mahalli dahi istenildiği anda meçhul bulunan birtakım kimselerin komünizm namı altında, Bolşevizm namı altında teşkilat yapmasını katiyen engellemek istedik ve bu bakımdan Dahiliye Vekili bütün üst seviyedeki mülki memurlara dedi ki; komünistim diyen, hükümetçe resmen programı görülmüş ve mevcudiyeti resmen tasdik edilmiş cemiyete mensup olabilir. Fakat kendi kendine teşekkül eden fırkanın hükümete verdiği bir teminat vardı ki, o dahi her önüne geleni teşkilata memur etmeyip, belki aklı başında, milli mukaddesatı, dini icapları, milletin ve devletin genel........
© Veryansın TV
visit website