Eski TKP’nin Türkiye karşıtı ‘faaliyet programları’
Yıldırım Koç yazdı…
Eski TKP’nin Mustafa Kemal Paşa karşıtlığı ve maddi kaynak, ideoloji ve savunulan ve uygulanmaya çalışılan politikalar açılarından Sovyetler Birliği’ne bağlılığı ve bağımlılığı, Türkiye’de Cumhuriyet’in ilanından önce ve sonra da devam etti.
Şefik Hüsnü’nün 22 Ocak 1923 tarihinde Komünist Enternasyonal Yürütme Komitesi Prezidyumuna gönderdiği yazıda şu görüşler yer alıyordu:
“Kendini kadir-i mutlak sanan ve yetkilerinin sınırsız olduğunu hayal eden milliyetçi hükûmet, başlangıçtaki kararsızlıklarının ardından, açıkça kaba ve diktatörce bir baskıya girişti. Artık tutuklama ve yargılama söz konusu değil. Sanık sözde halkın adaletine teslim ediliyor, yani işaret edilen kişi galeyana getirilmiş bir grup serseri ortasına atılıyor ve linç ediliyor. (…) Ali Kemal, İzmit’te linç edildi. Öte yandan, kötü ünlü Hilmi’nin de İstanbul’un göbeğinde öldürülmüş olduğuna işaret edilebilir. İngiltere’nin gözde ajanları olan bu iki şahsın kaybına elbette üzülmeye değmez. Özellikle, İstanbul proletaryası açısından bir felaket olan Hilmi’nin ortadan kaybolması, bir tür temizliktir.” (Akbulut, Erden-Mete Tunçay, İstanbul Komünist Grubu’ndan (Aydınlık Çevresi) Türkiye Komünist Partisi’ne, 1919-1926, 1. Cilt, 1919-1923, Sosyal Tarih Yayınları, İstanbul, 2012;283)
Türkiye Komünistleri imzasıyla 1 Mayıs 1923 günü TKP’nin dağıttığı bildiride Mustafa Kemal Paşa yönetimine karşı şu ifadeler yer alıyordu:
“Zengin sermayedarlara ve onların mümessili oldukları hükûmetin kulağına bağıracağız. (…)(7) Bütün dünya işçi sınıfının ve emperyalist devletlerin boyunduruğu altında inleyen şarkın mazlum ve esir milletlerinin yegane müdafaacısı olan Sovyet Rusyası ile hakiki ve devamlı iktisadi ve siyasi ittifak akdi; (8) İşçilerin çıkarını ve menfaatlerini müdafaa ettikleri için bugün halk hükûmeti (!) zindanlarında çürüyen Komünist arkadaşlarımızın derhal tahliyesi ve Komünist Fırkasının resmen tanınması, (…) Gaddarlık ve zulüm cihetiyle Avrupa burjuvalarından geri kalmayan ve birçok hususlarda onlara taş çıkartan Türkiye’nin haris ve zalim derebeyleri, ağaları, beyleri ve paşaları, zengin sermayedarları ve onların mümessili olan hükûmet, işçi kuvveti, işçi ittihadı, işçi tesanüdü (dayanışması,YK), işçi kardeşliği, işçi azmi karşısında boyunlarını eğmeye, zulüm ve tegalüblerine (üstün gelme çabalarına,YK) nihayet vermeye, işçi hukukunu tanımaya mecbur kalsınlar.”
Metnin sonunda da şöyle deniyordu: “Kahrolsun işçi ve çiftçi sınıfını ezen, komünist rehberlerini zindanlara atan Türkiye burjuvazisi!” (Akbulut-Tunçay,2012;255)
29 Ekim 1923 günü Cumhuriyet’in ilan edilmiş olması, Aydınlık’ta yer almadı. “Aydınlık dergisinin 1923 Kasım sayısı (No.19) 1917 Sovyet devriminin beşinci yıldönümüne ayrılmış olup, Türkiye’de Cumhuriyet’in ilanını hiç anmamaktadır. Bundan sonraki iki ay da, dergi çıkmamış veya çıkamamıştır.” (Tunçay, Mete, Türkiye’de Sol Akımlar (1925-1936) c.2, İletişim Yayınları, İstanbul, 2009;753)
Şefik Hüsnü, Komünist Enternasyonal Yürütme Kurulu’na gönderdiği 15 Kasım 1923 tarihli raporda, Kemalist yönetimin ülkenin bağımsızlığı konusundaki duyarlılığını ise şöyle ifade ediyordu:
“Son olarak da teşkilatımızın Enternasyonal ile ilişkileri hakkında iki söz etmemiz gerekiyor. Buradaki siyasi çevreler bakımından kesinlikle kabul edilemez olan şey, yurtdışında bulunan bir kurumdan iç işleriyle ilgili direktifler alınmasıdır. Bu noktada, geçerli herhangi bir neden olmasa da, insanlar çok alıngan ve tahammülsüz: Bize komünist olmakla ilgili bir suçlama getirmiyorlar, ancak Komünist Enternasyonal’den tavsiye almamızı affetmiyorlar. Ve Rusya’dan gelen her şey -eşya ve kişi- acımasız bir aramaya tabi tutuluyor. Nitekim idarenin tedirginliğini gidermek için, Komünist Enternasyonal ile ilişkilerimizi asgariye indirmemiz gerekiyor. Size sadece önemli vesilelerle yazmayı düşünüyoruz. Sizden de bize sadece yaşamsal önemde sorunlarla ilgili bir takım direktifler göndermenizi ve bunun dışında Enternasyonal’in Türk seksiyonunun yöneticilerine duyduğunuz güvene dayanmanızı öneriyoruz.” (Akbulut-Tunçay,2012;333)
Dr.Şefik Hüsnü’nün 1925 yılında yazdığı bir raporda, Kemalistler hakkında aşağıdaki suçlamalar yer almaktadır. Bu suçlamalar da Şefik Hüsnü’nün Türkiye’nin gerçeklerinden ne kadar kopuk olduğunu göstermektedir:
“Kemalistlerin halet-i ruhiyelerini gayet iyi anlıyoruz. Yabancı sermayeyle kesinlikle uzlaşmanın arifesindeler. Açıktır ki böylece halk kitlelerinin baskısının kendilerine dayattığı milli istiklal programının ana noktasına, yani emperyalist güçlerin sömürgeleştirme teşebbüslerine karşı mücadelenin sürekliliğine ihanet ettiklerinin farkındalar. Halk onların emperyalist güçlerle sıkı işbirliğine dayalı olarak iktisadi kalkınmayı sağlama........
© Veryansın TV
visit website