Eski TKP’nin Türk Ordusu’na sızma çabaları
Yıldırım Koç yazdı…
Sovyetler Birliğine maddi kaynaklar, ideoloji ve politika olarak bağlı ve bağımlı eski TKP’nin Türkiye’de yaptığı en büyük hatalardan biri, Türk Ordusu’na sızma çabalarıdır. Atatürk açısından Ordu’nun ne kadar büyük öneme sahip olduğunun farkında olmayan veya Atatürk’ün bu konudaki duyarlılığını dikkate almayan eski TKP, bu girişimleriyle kendi ayağına kurşun sıktı.
Atatürk’ün gerçekleştirmeye çalıştığı büyük devrim, “yukarıdan aşağıya” gelişiyordu.
Sakarya Zaferi’nden sonra Sovyet Rusya adına Ankara’ya gelen M.Frunze’nin 25 Aralık 1921 günü Mustafa Kemal Paşa’ya söyledikleri tarihi önemde tespitlerdi. Frunze şöyle demişti:
“Doğu’ya gelince; Rusya komünistlerinin ve Komintern’in bu yöndeki tavrı tam olarak açık ve berraktır. Ekonomik ve kültürel geri kalmışlıktan dolayı, komünist devrimin sözünün bile edilemeyeceğini düşünüyoruz. Doğu’da devrimci mücadele yalnızca milli kurtuluşçu ve demokratik mahiyettedir. Biz bütün gücümüzle bu hareketleri destekliyoruz ve desteklemeye devam edeceğiz. Çünkü Doğu’nun emperyalizmden kurtuluşu Batı’da komünist ihtilali hızlandıracaktır. (…) Şimdiki durumda Doğu’daki milli kurtuluşçu-demokratik hareket, ekonomik politikası açısından devlet sosyalizmi yönünde yürüyecektir. Burada hareket aşağıdan yukarı doğru değil de, tersine yukarıdan aşağı doğru olacaktır.”
Atatürk’ün devrimi, sermayedar sınıfa karşı mücadele deneyimi ve pratiği olan bir işçi sınıfına dayanmıyordu. Cumhuriyet’in devraldığı işçi sınıfının büyük bölümü İstanbul ve İzmir’deydi. Buralardaki işçilerin çok büyük bölümü de, Kurtuluş Savaşı sırasında, işgale karşı bir mücadele vermemişlerdi. Buralardaki komünistler de aynı tavır içindeydi.
Atatürk’ün devrimi, toprak ağalarına karşı mücadele eden bir yoksul köylü hareketine de dayanmıyordu. Böyle bir hareket yoktu. Köylülüğün büyük bölümü, toprak ağalarının, şeyhlerin, aşiret reislerinin kulu durumundaydı.
Atatürk’ün “yukarıdan aşağı” devrim gerçekleştirme mücadelesinde dayandığı tek güç, Türk Ordusu idi. Umudu da, “yukarıdan aşağı” devrim sürecinde yetiştirmeye çalıştığı gençlikti.
Bu nedenle, Atatürk’ün son mesajı, Türk Ordusu’nadır. Ölüm döşeğinde, Mareşal Fevzi Çakmak’a dikte ettiği mesajda Türk Ordusu’nun Kemalist Devrim’deki büyük rolü vurgulanmaktadır. Mesaj, 29 Ekim günü Hipodromdaki tören sırasında Başbakan Celal Bayar tarafından okunmuştur. Anıtkabir’de Şeref Salonu’nun girişinde sağda duvarı kaplayan yazı, Atatürk’ün 29 Ekim 1938 tarihli Ordu’ya Mesajıdır.
“Zaferleri ve mazisi insanlık tarihiyle başlayan, her zaman zaferle beraber medeniyet nurları taşıyan kahraman Türk ordusu!
“Memleketini en buhranlı ve müşkül anlarda zulümden, felaket ve musibetlerden ve düşman istilasından nasıl korumuş ve kurtarmış isen, Cumhuriyet’in bugünkü feyizli devrinde de, askerlik tekniğinin bütün modern silah ve vasıtalarıyla donanmış olduğun hâlde, vazifeni aynı bağlılıkla yapacağına hiç şüphem yoktur. (…)
“Türk vatanının ve Türklük camiasının şan ve şerefini dahili ve harici her türlü tehlikelere karşı korumaktan ibaret olan vazifeni her an yapmaya hazır ve amade olduğuna, benim ve büyük ulusumuzun tam bir inan ve itimadımız vardır.”
Ordu, önce Kurtuluş Savaşı’nda Mustafa Kemal Paşa’nın komutası altında işgalci güçlere karşı mucizevi bir zafer elde etti.
Ordu, Kurtuluş Savaşı sırasında ve sonrasındaki iç isyanların bastırılmasında büyük başarılar kazandı.
Ordunun diğer önemli bir katkısı, Osmanlı Devleti’nden devralınan etnisiteler topluluğundan Türk milletinin yaratılması alanındaydı. Televizyonun ve radyonun olmadığı, halkın dörtte üçünün yol gitmez kervan geçmez köy ve mezralarda yaşadığı, okuma yazma bilme oranının çok düşük olduğu koşullarda, askerlik görevi, insanların çağdaşlaştırılması ve etnik temelli önyargıların temizlenmesinde büyük bir görev yerine getirdi. Farklı köken, inanç ve bölgelerden gelen insanlar, asker ocağında büyük bir eğitimden geçti ve büyük bölümü Türk milletinin bir unsuru haline getirildi.
Ayrıca, yaklaşan dünya savaşı, Ordu’nun önemini daha da artırıyordu.
Türk Ordusu’nun Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığının ve bağımsızlığının korunmasında ve Türk milletinin yaratılmasındaki bu büyük görevleri ve katkıları karşısında, eski TKP, düzenli ordunun tasfiye edilerek işçi ve köylülerden oluşan, subaylarının askerler tarafından seçilerek belirlendiği bir milis ordusu öneriyordu. Ayrıca, Sovyetler Birliği’ne bağımlı eski TKP, ordu içinde subay, astsubay ve erleri saflarına katmaya çalışıyordu. Orduya politika sokulması savunuluyordu. Her iki anlayış ve girişim, Ordu’nun üstlendiği hayati görevlere büyük darbe indirecek nitelikteydi.
Eski TKP’nin bu son derece yanlış anlayış ve girişimleri ilk örgütlenmelerden itibaren gündemdeydi.
Sovyet Rusya’dan İstanbul’a gönderilmiş olan komünistlerin oluşturduğu İstanbul Bolşeviklerinin Rusya Şuralar Hükümetinin Komünist Bolşevik Moskova Merkez Komitesi’ne 19.6.1919 tarihinde gönderdiği raporda bu konu şu şekilde ele alınıyordu:
“Ordunun kısmı-ı a’zamı Bolşeviklik alemine doğru yürümekte olduğundan bizzat müşahede ediyoruz. Çünkü evvel emirde Türkiye hükumeti yani Türk kabinesi orduda mevcut zabitan ve efradına bakmıyor. Ve sahip çıkamıyor. Bu hal karşısında kalan fakir zabitan ve asker sefalet içindedir. Sefalet içerisinde kalan orduda Bolşevizm propagandası bütün manasıyla icra-yı nüfuz etmektedir. (…) Bolşevizm........
© Veryansın TV
visit website