Eski TKP’de hainlikle suçlanan önderler
Yıldırım Koç yazdı…
Eski TKP’yi değerlendirirken, bu hareketi yöneten kişiler arasındaki ilişkiler de dikkate alınmalıdır.
Her örgütte farklı görüş ve eğilimler ortaya çıkabilir. Ancak ortaya çıkan farklılık ve çelişkiler, yoldaşlık ilişkisi içinde, karşılıklı saygı temelinde, diyalog yoluyla tartışılabilmelidir. Bugün birbirini hainlikle suçlayanların, yarın Sovyetler Birliği’nden gelen talimatlar sonrasında, birbirlerinin yüzüne bakabilmeleri, birbirlerine güvenebilmeleri ve ortak iş yapabilmeleri pek kolay değildir.
En az bu kadar önemli diğer bir konu, sosyalizmin amacıdır. Sosyalizm, yalnızca sömürüyü önlemek, halkın refah düzeyini yükseltmek, bazı ülkelerde ekonomik kalkınmayı sağlamak değildir. Bir de “sosyalist insan” denilen kişiyi yaratmak gibi bir amaç da vardır. Ancak sorgulamayan, hataları eleştirmeyen, “yukarıdan” gelen emir ve talimatlarla hareket eden, birbirine güvenmeyen ve birbirine her türlü hakareti edebilen bir önder kadroyla, sosyalizmin temel amaçlarından biri olan “sosyalist insan”ın yaratılması mümkün değildir.
Sovyetler Birliği’nde çok sayıda komünist, 1930’lu yıllarda “hainlik” suçlamasıyla kurşuna dizildi ve Stalin’in ölümünden sonra bu kişilerin itibarı iade edildi. Eğer Türkiye bir Sovyetler Birliği mandası olsaydı, bu tür suçlamalar sonucunda eski TKP’nin birçok önderi kurşuna dizilirdi. (Eski TKP’nin önder kadrolarından Baytar Ali Cevdet, Sovyetler Birliği’nde kurşuna dizilmiş, Salih Hacıoğlu da çalışma kampına yollanmıştır.)
Suçlama ve hakaretleriyle ünlü bir kişi, İsmail Bilen’dir. İsmail Bilen’in kişiliğine yönelik eleştirileri, 20 Temmuz 2024 tarihinde yayımlanan “Laz İsmail’in Kurtuluş Savaşı Kahramanlıkları” ve 7 Ağustos 2024 tarihinde yayımlanan “Efsaneleri Mantıkla Sorgulayabilmek, Yunus Balığı İçinde Bildiri Taşıyanlar” yazılarımda özetlemiştim.
Şimdi söz sırası İsmail Bilen’de.
Türkiye sosyalist/komünist hareketi tarihinde önemli önderlerden biri olan İsmail Bilen (İ.Bilen, Laz İsmail, S.Üstüngel, Marat, Erdem, Bostancıoğlu, R.Davos) 18 Ekim 1902 tarihinde doğdu ve eski TKP’ye katıldıktan sonra, 18 Kasım 1983 tarihinde ölene kadar eski TKP’nin önder kadrosunda yer aldı.
İsmail Bilen’in TKP’ye katılmasında, teyzesinin oğlu ve bugün artık devlet görevlisi olduğunu bildiğimiz Mehmet Aruz (Baba Mehmet) etkili oldu.
İsmail Bilen’in ilk eşi Emine Mesrure Sabiha’nın da, Sovyetler Birliği istihbarat örgütü tarafından Türkiye’nin casusu olarak suçlandığını yazmıştım (16 Ekim 2024 günkü “Atatürk’ün Döneminde Eski TKP İçindeki Devlet Görevlileri” yazım).
Siyasi mücadelesi nedeniyle yaşamının çok büyük bölümünü yurtdışında geçirmek zorunda kalan İ.Bilen, özellikle eski TKP’nin 1973 yılında başlayan “Atılım” döneminde eski TKP’de Merkez Komite Genel Sekreterliği ve ardından TKP Başkanlığı görevini üstlendi ve bu görevini ölümüne kadar sürdürdü.
Eski TKP’nin önder kadroları arasındaki tartışmalarda en ağır suçlamaları kullanan kişilerden biri İ.Bilen’di. İ.Bilen’in, Türkiye komünist hareketinde önemli görevler üstlenmiş kişilere yönelik suçlama ve hakaretlerinin bazı örnekleri aşağıda sunulmaktadır:
İsmail Bilen (S.Üstüngel) 1969 yılında “Likidatör-Bozguncu Akımlarla Savaş” başlıklı bir yazı yayımladı. Bu yazı, TKP tarafından 1975 yılı Mart ayında yayımlanan Günümüzde TKP kitabında yeniden basıldı:
“Burjuvazi, polis, artık işine yaramayan, iyice ipliği pazara çıkmış olan provokatörleri, bozguncuları ya suyu sıkılmış limon gibi, çöp sepetine atıyor, ya da, zamanla, bunları yeniden piyasaya sürüyor. Bugün basında akımlar, örgütler arasında gürültü patırtı koparak, kendilerine ‘eski sosyalistler’ süsünü veren M.Belli gibi, H.Kıvılcımlı gibi dönekler, likidatörler bunlardandır. Kıvılcımlı komünist morali çamura buladığı, grupçuluk yaptığı, böylece partiye büyük zararlar verdiği, polisin amansızca saldırılarına yaradığı, özellikle TKP’nin İzmir ve İstanbul örgütlerini parçaladığı için, partiden bundan 30 yıl önce kovulmuştur. Hem kendisi, çok daha sonraları, komünist olmadığına, TKP ile bir bağı bulunmadığına bir duruşmasında polisi tanık göstermiştir. Böyle birisi şimdi, basında, politika piyasasına ‘devrimci’, ‘bilgin’, Kuva-i Milliye günlerinde ‘düşmana ilk kurşunu sıkanlardan biri’ olarak cafcaflı etiketlerle sürülüyor. Yeni kuşaklar bilmezler bunların geçmişini. Biz onları bugünkü rolleriyle, asıl kimlikleriyle ortaya koyacağız.
“M.Belli’nin kimliği Kıvılcımlı’nınkinden aşağı değildir. Bu adam, geçen yıl, Ankara’da, Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde: ‘Karşı-devrim’ üzerine yaptığı konuşmasında, sosyal ve politik kimliğini ortaya dökmektedir. Kendisine çeki düzen vererek: ‘Biz kimiz? Çoğumuz küçük burjuvaziden gelmiyor muyuz? Bu zümre milliyetçidir,’ diyor. Evet, yalnız milliyetçi değil, şovenisttir. Küçük burjuva niteliği buram buram tütmektedir. Birçok kalıplara girmiştir. Ama likidatörlüğü-bozgunculuğu, provokatörlüğü hiçbir zaman bırakmamıştır. En büyük provokatörlük rollerinden birini bundan 15 yıl önce, DP diktatorası zamanında, yüzlerce komünistin tutuklandığı, en korkunç işkencelerin uygulandığı, Harbiye’nin bir ‘Bekirağa bölüğü’ne çevirildiği günlerde oynamıştır. Ve bu yüzden TKP’den kovulmuştur.” (Üstüngel, S., Günümüzde TKP, TKP Yay.,1975;65)
S.Üstüngel, Savaş Yolu kitabında Dr.Hikmet Kıvılcımlı için şunları yazıyordu:
“Bu adam 1923’lerde, tıb öğrencisiyken, gençlik, komünist hareketlerine, bir kıyıcıktan yanaşmıştır. Kurtuluş Savaşı’na katıldığı uydurmadır, pis bir masaldır. Komünist Partisi’ne Şefik Hüsnü kolundan gelmiştir.” (Üstüngel,1974;13)
“Kıvılcımlı manyaktı. Geçimsizin biri, bölücü, parçalayıcıydı. Örneğin: 1928-1929 yıllarında, Merkez Komitesi’nde gizli gruplar kurdu. Bunlarla toplantılar yaptı. KIVILCIM adlı, çok ilkel, ‘gazete’ diye bir yaprak çıkardı. Polis ajanları doldu kurduğu........
© Veryansın TV
visit website