menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Netameli geçiş süreçleri

34 8
16.02.2025

Yavuz Alogan yazdı…

Diktatörlükten demokrasiye ya da demokrasiden diktatörlüğe geçiş süreçleri netamelidir. “Netameli” derken, sürecin tekin olmadığını, görünmeyen gizli tehlikeler barındırdığını ifade etmiş oluyoruz.

Tarihsel örneklere baktığımızda, geçiş süreçlerinin hakem rolü oynayan hâkim bir gücün nezaretinde gerçekleştiğini anlıyoruz.

Ekonomi ile demokrasi arasındaki bağı keşfeden Şili halkı, Aralık 1989 seçimlerinde 17 partiden oluşan Demokratik İttifak’ın adayını yüzde 56 oyla başkan seçince, Şili ordusu demokrasiye bağlılığını ilan ederek geçiş sürecine hâkim oldu ve diktatör Pinochet ömür boyu senatör olarak köşesine çekildi. Şili siyasî toplumu genel seçimlerle oluşan parlamentonun anayasa yapamayacağını 2020’de idrak etti ve ülkenin anayasal kaderini bir Kurucu Meclis’e emanet etti.

İspanya’da geçiş sürecinin hakemliği Kral Juan Carlos’a düştü. Falanj Partisi’nin adamları 1981’de son bir hamleyle Cortes’i basıp sağa sola ateş ettiklerinde, Kral televizyona çıkıp demokrasiye bağlılığını, askeriye de Kral’a bağlılığını ilan etti. Geçiş süreci böylece tamamlanmış oldu, anayasa yapma görevi, Constituent Cortes denilen Kurucu Meclis’e bırakıldı.

Portekiz’de geçiş süreci 1974’te “Yüzbaşılar Hareketi”nin Salazar’a karşı gerçekleştirdiği Karanfil Devrimi’yle neredeyse bir anda gerçekleşti ve elbette bir Kurucu Meclis ve demokratik bir anayasayla sonuçlandı (1976).

Yunanistan’da Albaylar Cuntası 20 Temmuz’da Türk askeri Kıbrıs’a çıkartma yaptığında çöktü (1974). Siyasî toplum sürgünden çağrılan sağcı/Ortodoks Konstantin Karamanlis’in hakemliğine başvurdu. 1973 Cunta Anayasası “Kurucu Yasa”yla feshedildi. 1952 Anayasası yürürlüğe konuldu ve nihayet “Beşinci Revizyon Parlamentosu” ya da Düzenleme Kurulu’nun yaptığı anayasa 1975’te kabul edildi.

Örnekler çoğaltılabilir.

Bu örneklerden, geçiş süreçlerinin mutlaka duruma hâkim olan bir hakemi gerektirdiğini anlıyoruz. Geçiş tarihsel bir zaruret olduğunda hakem ortaya çıkmazsa, süreç ya yarım kalır ya da iç savaşa evrilir. Her iki durum da kaotiktir.

Bizde hakem rolünü her defasında askeriye oynadı; 1960’ta diktatörlük denemesinden demokrasiye, 1980’de ise yarı-demokrasiden sermayenin mutlak diktatörlüğüne geçiş süreçlerine nezaret etti.

Sermayenin diktatörlüğü Cumhuriyet’in savunma mekanizmasını ortadan kaldırdığında (Özal’ın takunyalı Nakşîlerinin devleti işgal etmesi, 1991’de 163. Maddenin ceza kanunundan çıkarılması), RP Genel Başkanı Erbakan yeni bir geçiş sürecinin işaretini verdi.

Nisan 1994’te, “Refah Partisi iktidara gelecek,” dedi. “Âdil düzen kurulacak. Sorun ne? Geçiş dönemi sert mi olacak, yumuşak mı olacak, kanlı mı olacak, kansız mı olacak?”

Üç yıl sonra, 1997’de, 28 Şubat Kararları bu geçiş sürecini durdurmayı amaçladı. Askerler, gericilerin meydan okumasına, “Kan dökülecekse biz sizin kanınızı dökeriz” tavrıyla, Cumhuriyet İlkeleri’ni ve Devrim Kanunları’nı savunan kusursuz bir 18 maddelik programla karşılık verdiler. O dönemde........

© Veryansın TV