menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Korku eşiği

26 40
12.01.2025

Yavuz Alogan yazdı…

İnsanları korkutan şeyler bilinen ve henüz bilinmeyen korkunç şeyler olmak üzere ikiye ayrılır.

İşini kaybetmek, çocuklarını besleyememek, emeğinin karşılığını alamamak, anlaşılmamak, değersiz görülmek, hastalanmak, kaybedilmiş bir davanın peşinde giderken hapsedilmek, öldürülmek gibi bilinen, genellikle toplumsal buhran dönemlerinde ortaya çıkan korkunç şeyler vardır. Bunların gerçekleşebileceğini ya da gerçekleşmekte olduğunu görürsünüz, sakınmaya çalışırsınız.

Bir de bilinmeyen korkunç şeyler vardır. Henüz gerçekleşmediği için onları bilemezsiniz, gerçekleşme olasılığını bile değerlendiremezsiniz. Parçaları birleştirerek anlayamayacağınız kadar uzak mesafeden dağınık belirtiler veren bu korkunç şeylerden sakınmanız da mümkün değildir. Korkunun en korkunç hâli budur.

Sosyolog/filozof Zygmund Bauman, korkunun en çok yaygın, dağınık, belirsiz, bağlantısız, zeminsiz, belirli bir adresi ya da sebebi olmadan yüzer gezer olduğu zaman korkunç olduğunu söyler. Bu durumda korkmanız gereken tehdit, söz gelimi iç savaş, ülkenin bölünmesi ya da yırtılarak parçalanması, yıkılan şehirlerde açlık ve yağma olayları, işgal ya da nükleer felaket gibi korkunç olaylar, geleceği işaret eden belirtilerini her yerde hissettirmekte fakat henüz hiçbir yerde çıplak gözle görülmemektedir.

“Korku, belirsizliğe verdiğimiz isimdir,” der Bauman. “Tehdide karşı, onu durdurmak ya da durdurma gücümüzün ötesinde onunla savaşmak için ne yapılacağına ve ne yapılamayacağına dair bilgisizliğimize verdiğimiz isimdir korku” (Bauman, 2016).

Korku, budur!

Korkunun eşiği vardır. Bu eşik ancak tehdit ya da tehlike görünür hâle geldiği ya da gerçekleştiği zaman, fiili olarak, eylemle aşılabilir. Siyasî iktidarın yere tebeşirle çizdiği, sizi her türlü tehdit ve tehlikeyle sıkıştırdığı, yalanlarla avuttuğu çemberin dışına adım atıp sokağa çıktığınız anda, korku eşiğini aşmış olursunuz.

Eşiği aşma durumuna, Batı âleminde “Rubikon’u geçmek,” Doğu âleminde ise “gemileri yakmak” denir.

MÖ 49 yılında Galya seferinden dönen Julius Sezar, ordularını Rubikon nehrinin kıyısında bırakarak silahsız olarak Senato’ya gidecek yerde, askerleriyle birlikte Roma’ya yürüdüğü vakit Rubikon’u geçmiş oldu.

Tarık bin Ziyad, 711 yılında, daha sonra Cebeli Tarık adını alacak olan boğazı Toledo’ya yürümek üzere geçtiğinde, gemilerini yaktı. Askerlerine şöyle........

© Veryansın TV