Amerikan testeresi
Yavuz Alogan yazdı…
Eskiden iç ve dış her olay, üzerinde tarihsel/ideolojik bir etiketle gelirdi. Bu etiket sayesinde, söz gelimi Vietnam savaşını, 12 Mart muhtırasını, Süveyş krizini, Arap-İsrail savaşlarını, Bandung Konferansı’nı, Salt Antlaşmaları’nı ve daha pek çok şeyi yerleştirmek, çözümlemek ve anlamak kolay olurdu. Günümüzde olaylar tarihsel/ideolojik etiketleri çıkarılmış olarak geliyor. Olaylarda mantık arayan zihin neyi nasıl sınıflandırıp kaydedeceğini bilemiyor
Aslında tarih kopuşları ve süreklilikleri kaydeder. Her kopuşta insanlık afallar, sonra yeniden aklını başına toplayıp süreklilik arayışına girer. Karl Marx’a göre tarih, ancak bir bütün olarak ele alındığında çözümlenebilir: “Tarih, her biri kendinden önce gelen kuşaklar tarafından kendisine aktarılmış olan malzemeyi, sermayeyi, üretici güçleri kullanan farklı kuşakların art arda gelişinden başka bir şey değildir.” Her kuşak geleneksel faaliyeti değişen koşullarda sürdürür ve farklı bir faaliyetle eski koşulları değiştirir.
Kesinti ne kadar âni ve beklenmedik olursa, insanlığın yaşadığı afallama o kadar büyük olur. Geçmişten aktarılan malzemenin (kurumlar, ideolojiler, ilkeler) ansızın işlevsiz kaldığını, sermayenin sanallaştığını, teknolojinin emeği ikame etmesiyle birlikte insanın fiili üretim sürecinden dışlanmaya yüz tuttuğunu düşünelim. Bu kopuştan nasıl bir sürekliliğe geçilecek?
Tarihçi Eric Hobsbawm, yakın dönemde üç kopuş olduğunu söyler (2000’de): I. Dünya Savaşı sonrasında, II. Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında, nihayet Sovyetler Birliği’nin çöküşünden sonra.
Hobsbawm bu kopuşları kıyaslar ve uzun vadede en büyük etkiyi üçüncü kopuşun yaratacağı sonucuna varır. Daha şimdiden (2000’lerin başı) kapitalizmin ve emperyalist yağmacılığın engellerden kurtulduğunu söyler. Kopuşun iki kurbanı, “sosyal refah devleti” ve güvenliktir. Bugünden baktığımızda Hobsbawm’ın haklı çıktığını görüyoruz.
Fakat Hobsbawm her şeye rağmen Avrupa-Atlantik dünyasının her zamanki gibi iktisadî/siyasî krizleri aşarak kendi içinde bir tür istikrar/süreklilik sağlayabileceğini düşünür. Esas sorun alanı olarak doğuyu işaret eder: “Dünyanın, Romanya’dan başlayıp Çin’e kadar uzanan kısmının siyasi yazgısı dramatik bir belirsizlik içinde kalacak.”
Birleşmiş Milletler’in işlevini kaybettiğini, AB’nin akordunun bozulduğunu, NATO’nun dağılmaya yüz tuttuğunu, böylece “dramatik belirsizlik”in Avrupa-Atlantik dünyasını parçaladığını dikkate alırsak, Hobsbawm’ın bu........
© Veryansın TV
