menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Ağır sorular

39 4
02.03.2025

Yavuz Alogan yazdı…

Genel seçim ve referandumla kurulan demokratik görünümlü bir rejimden kusursuz bir diktatörlüğe geçiş için gerekli şartlar nelerdir?

Soruyu biraz daraltırsak: Veraset esasına dayanan bir hanedanın (kan bağı olması gerekmez) vesayet rejimi altında çok partili bir siyasî yapının kurulması için gerekli şartlar nelerdir?

Soruyu biraz daha daraltırsak: Mevcut Saray rejiminin siyasî muhalefeti “dizayn” ederek, meşruti olmakla birlikte parlamentonun Saray’ı değil de Saray’ın parlamentoyu denetlediği, milletin ümmet olarak tanımlandığı çok etnili bir “anasır-ı İslâm” monarşisi kurabilmesi için gerekli şartlar nelerdir?

Bu ağır soruları güncel olayları da dikkate alarak değerlendirelim.

Birinci ve en önemli gerekli şart, genelde halkın özelde hâkim sınıfların, daha iyi bir gelecek, refah ve servet artışı beklentisiyle bu rejim değişikliğini arzulamasıdır. Ansızın patlak veren geçim sıkıntısı ve hızlı yoksullaşma nedeniyle ağır bir şok yaşayan halkın, evi basılarak gözaltına alındıktan sonra adlî kontrol şartıyla serbest bırakılan en büyük burjuvanın, Saray’a haraç ödeyerek aşırı zenginleşen, koyacak yer bulamadığı servetini ülke dışına kaçırmaya başlayan lümpen burjuvazinin yirmi yıldır evreler hâlinde hâkimiyetini artıran Saray rejiminin mutlak diktatörlüğüne ihtiyaç duyması, ona destek vermesi, hatta ilgi duyması bile düşünülemez.

Dolayısıyla Saray’ın seçmen tabanı daraldı, sınıfsal desteği zayıfladı.

İkinci gerekli şart, Saray’ın elinde bulunan partinin kadrolarıyla ilgilidir. Mevcut kadroların iktidar açlığı, servet susuzluğu içinde cevval bir tutumla yeni diktatörlük için ajitasyon ve propaganda yapması, bunun için de kuvvetli bir motivasyona sahip olması gerekir. Böyle bir motivasyon yok!

Paraya boğulmuş, servetle işbâ olmuş (doygunlaşmış), kendisini Devlet’in efendisi zanneden, tahsil terbiye ve görgüden yana fakir fakat hâlinden memnun parti kadrolarının, Reis’in bütün gayretlerine rağmen yeni bir mücadele için ayağa kalkıp ileri atılması neredeyse imkânsız. Ufukta şu anda istifade ettiklerinden daha büyük bir ödül yok. En kıytırık ilçe başkanı bile şu yirmi yıl içinde zenginleşmiş (AKP’nin Ankara BB adayının 600 dairesi vardı!). Rehavete gömülmüş kadrolar en azından mevcut durumun devamını isterler, Reis devrilmesin diye uğraşmazlar, parti içinde ya da dışında kendilerine güvence verecek bir alternatif iktidar odağı gördükleri anda saf değiştirirler.

Dolayısıyla Saray partisinin kadroları Reis’in etrafında bir falanks, yani omuzdaşlardan oluşan sağlam bir birlik oluşturamayacak kadar gevşedi.

Üçüncü gerekli şart biraz netameli ve belirsiz. Bu şart Devlet’in baskı aygıtlarıyla, yani yargı ve orduyla ilgili. Bu iki kuvvet üzerinde tam bir ideolojik (ideolojik!) hâkimiyet kurmadan kusursuz bir diktatörlük olmaz. Nitekim, Nazilerin hukuk şefi Dr. Hans Frank yargıçlara sadakat yemini ettirdikten sonra, onlara şöyle demiştir: “Vereceğiniz her kararda önce kendinize şunu sorunuz: Benim yerimde Führer olsaydı nasıl karar verirdi?” (W. Shirer, 1970, s. 426). İşte Saray’a gereken budur!

Fakat bunu sağlamak çok zordur. 1840’lardan beri anayasa tartışan, milyonlarca içtihat, usul, kural geliştirmiş geleneksel ve geniş bir yargı camiasını ideolojik kalıba döküp Reis’e biat ettirmek neredeyse imkânsız. 2017’den beri yargının kıvrandığı görülüyor. Birinin tutukladığını diğeri serbest bırakıyor, serbest........

© Veryansın TV