‘Sümeroloji’nin Türkiye’deki hüzünlü tarihi
Prof. Dr. Semih Güneri yazdı…
“…Atatürk kararlıdır.
Kurulacak bölümün adı ‘Assiriyoloji’ değil ‘Sümeroloji’ olacaktır…”
Adı ‘Sümeroloji’. Yani Sümerli halkların dili ve kültürünü kapsayan bilim dalı. Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi (DTCF)’nin üçüncü katında bugün kendi halinde bir anabilim dalı olarak varlığını sürdürüyor. Bu yazımda, ta 1935-36’larda kurulan bu anabilim dalının kaderine değineceğim.
Akademik bir kurum olarak ‘Sümeroloji’, yeryüzünde yalnızca Türkiye’de var. Ne ki kurulduğu günden beri içinde ‘Sümer dili’ ile ilgili hiçbir şeyin yapılmadığı bir Sümeroloji anabilim dalı. 1979’un Ekim’inde Hititoloji anabilim dalında ilk derslere büyük bir heyecanla başladığımız ilk öğrencilik günlerimizde önüme gelen ilgili herkese şu soruyu soruyordum: O ki içinde Sümerce yok, ne diye adı Sümeroloji? Eğer ad doğruysa içeriği neden ona uydurulmamış? Ya da içerik doğruysa adı neden değiştirilmiyor? Adam gibi bir yanıt alamayınca da kısa zamanda ben de durumu kanıksadım. Türkiye’deki ‘Sümeroloji sorunu’nun ardında yatan tuhaflıkları daha sonraki yıllar içinde öğrenmiş olacaktım.
Hocam Sedat Alp, 1930’lu yılların başında Atatürk tarafından Tarih öğrenimi için yurtdışına gönderilen zeki birkaç genç adamdan biriydi. S. Alp, 1935’te Leipzig’te öğrenim gördüğü sırada hocası Benno Landsberger Alman hükümetince görevinden uzaklaştırılıyor. S. Alp, o sırada Ulus gazetesinden Ankara’da Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinin kuruluş hazırlıklarının yapıldığını öğreniyor ve hemen TC Milli Eğitim Bakanlığı’ndan konuyla ilgili müfettiş Cevat Dursunoğlu’nu arıyor. Hocası Prof. B. Landsberger’in azledildiğini ve onun Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi için düşünülüp düşünülemeyeceğini soruyor. Cevat Dursunoğlu konuyu ciddiyetle ele alıyor ve Leipzig’e giderek B. Lansberger ile temasa geçiyor. Cevat Dursunoğlu Atatürk’ten aldığı talimatı iletiyor: “DTCF içinde Sümeroloji ve Hititoloji kürsüleri kurulacak”. Adam öneriyi kabul ediyor ancak bir koşulla: Kurulacak kürsüler için bir ihtisas kitaplığı gerekmektedir. Onun da çaresine bakılıyor. Kısa zaman önce ölen hocası Heinrich Zimmern’in kitaplığı öneriliyor. Kitaplık TC Hükümeti tarafından satın alınıyor. Bütün bu girişimler bir yıl içinde tamamlanıyor ve ertesi yıl B. Landsberger tarafından DTCF’de Sümeroloji ve Hititoloji kürsüleri kuruluyor. Rüya gibi değil mi?
B. Landsberger DTCF’de işe başlıyor ama ortada bir sorun vardır. Adam aslında Assiriyolog’dur. O tarihlerde Sümer dili konusunu da en iyi bilenlerden biridir. Ne ki o yıllarda dünyada Sümer ve Akad dillerini kapsayan alan ‘Assiriyoloji’ diye tanımlanmaktadır. ‘Sümeroloji’ durumu, bugün de olduğu gibi o günlerde ayrı bir bilim dalı değildir. Neden? Aşağıda vereceğim.
B. Landsberger henüz Ankara’ya gelmeden DTCF’nde kurulacak anabilim dalının adının ‘Assiriyoloji’ olması gerektiği, bu adın zaten Sümeroloji’yi de........
© Veryansın TV
