Firavun zihniyeti
Prof. Dr. Şahin Filiz yazdı…
Kutsal kitaplara inanıp inanmamak kişinin kendi özgür seçimiyle ilgili bir konudur. Bu kitapları yalnız inancın ya da inançsızlığın konusu olarak görmek bizi çoğu zaman geri dönülmez yanılgılara düşürür. İçinde neler yazdığı, tarih, sosyoloji, felsefe ve siyaset alanlarını ilgilendiren ne gibi kayıtların bulunduğu ise başlı başına bir inceleme gerektirir; bu inceleme soğukkanlı, nesnel, meraklı ve çözümleyici bir yaklaşımı zorunlu kılar. Başka bir açıdan söyleyelim: Kutsal kitaplar sanıldığı gibi, her sözcüğüyle, her cümlesiyle dinden ibaret değildir. Din, kutsal kitapların ancak bir bölümüyle ele alınır.
Diğer kutsal kitaplar gibi Kuran da, Toshihiko Izutsu’nun dediği gibi, baştan başa dini kavram ve hükümlerden ibaret değildir. Örneğin, Firavun ve zihniyeti Kuran’da onlarca ayet ile çözümlenirken, sadece “yap veya yapma” emirleri doğrultusunda sunulmaz. Kuran tefsirleri 19. yüzyılda ayrımlaşan ve adları konan pozitif bilimler ve beşeri bilimler kategorisindeki bir çok bilim alanını kapsayacak güncellemeleri henüz yapabilmiş değil. Tefsirler hala Kuran’a teolojik kaygılara bağlı bir çerçeveden bakma geleneğini sürdürüyor. Bu geleneğe göre Kuran, her harfi ve hükmüyle, ele aldığı tüm konuları ve çözümlemeleriyle dinsel-teolojik bir kitaptan ibarettir; onda din adına ne ararsan bulursun, bulamadıkların peşinen dinin dışında kalır. Dinin kapsadıkları, Kuran’ın kapsamıdır. Kuran’da olmayan, İslam dışıdır; olan da kesin ve vazgeçilemez dinsel bir emir, sorgulanamaz ilahi bir buyruktur. Böylece Kuran, sürekli akış halindeki yaşanan hayatın dışında kalır. Gittikçe küçülür, içine kıvrılır ve o içe kıvrıldıkça inanan kitleler sertleşir, serkeşleşir, hayata yabancılaşmaya kendinden başlar. Bunu fark edip de yanlış bir yöntem izlediğini düşünenler, “ömrüm boyunca İslam ve Kuran’la meşgul oldum; ama kendimle, hayatla çatıştığını anladıktan sonra kalan ömrümü yanlıştan nasıl döndüğümü ve etkilediğim insanları aynı yanlışa düşmekten nasıl kurtaracağımı düşünerek, bu yolda çaba harcayarak geçirmeye karar verdim”, demeye başlarlar. Örnekleri çoktur, ad vermek yararsızdır.
Şu hâlde Kuran’ı katıksız din buyruğu olarak görenler ikiye ayrılmış durumdadır. Bir yanda katılaşmış ve hayata yabancılaşmış köktenciler, diğer yanda, yine aynı nedenle, dine adadığı ömrünün kalanını din karşıtlığına odaklı sözüm ona yakınıcı filozofluğa vakfedenler. Arada kalanlar ise, Cumhuriyet’in sağladığı çağdaş, laik, hukukun üstünlüğünü gözeten ve hayatla barışık bireysel dindar kitledir. Ne var ki bu kitle, kendi aleyhine ama bu iki grup lehine sürekli erimekte, küçülmekte ve yok olmaya yüz tutmaktadır. Ekonomideki orta sınıf gibi dindeki bu orta sınıf sürekli kan kaybetmektedir. Şeriatçı-gerici grup ile “dinden dönen’ eski kulağı kesik dinci yeni din savar nevzuhur filozofların tepedeki çekişmesi, orta sınıf dindar kitleyi elbirliğiyle hırpalamaktadır.
Her ikisi de Kuran’ın baştan başa bir din kitabı olduğu yanılgısı içindedir. Bu konu için ayrı bir yazı gerekecektir.
Şimdilik bunu söylemekle yetinip Firavun zihniyetini bu giriş çerçevesinde çözümleyelim.
Pek çok sözcük gibi Firavun da Kuran’da yalnız dinsel bir kavram olarak geçmez. O bir zihniyeti temsil eder. Mısır hükümdarlarına verilen bir ad olsa da Kuran bu kavramı, ayetlerle örneklendireceğim bir anlayışın; dünya görüşünün öne çıkan bir figürü olarak anlatır. Sırf dinsel bir karakter değildir çünkü Firavun “inançsız, kafir” olarak anılmaz. Onun da kendine göre bir dini, bir inancı ve bir dünya görüşü vardır. Buna göre Firavun, inananlar kadar inanmayanlar için de zihniyet ortaklığının kesişme noktasını........
© Veryansın TV
