menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Poz veren dağlar

59 0
06.02.2025

Ne yemyeşil çayırları ormanları ne şelaleleri, aklımı alan, dağların öyle duruşu!

Üretim ve teknolojik ihtiyaç için kayaları un ufak ediyor tüneller yollar açıyor dev kaya kütlelerini paramparça ediyoruz!

Çok mu geri kafalıyım, ağrıma gidiyor taşların kırılıp un ufak edilmesi!

O ebedi duruşları, varlıkları, kimlikleri, görüntüleri hiç bozulsun istemiyorum!

Portakal gibi patates gibi soyulması doğaya ihanet ediyormuşuz gibi!

Zenginlik hazineler madenlerinde mi ilahi duruşlarında mı ben başka şeyler söylüyorum!

Dağların üstünde dağlar var, dağların arkasında dağlar, servetlerin serveti, ötelerin perdesi gibi!

O yüksek demirden granit tepelerde ruhumuzu eğiten felsefe okulları var!

O yalçın tepelerde düşüncemizin yuvası var!

Göklere meydan okuyan duruşuyla içimizde yükselen ve hiç bitmeyen yücelikleri var!

Dağlar arkası dağlar, yukarılara bakan derin gözleri, yağlı boya tablolar ve kart postalların, en yakışıklısı!

Dağların arkası dağlarda kaynayan kazanlar var!

Manzarası neden büyüler bizi?

Aklımı başımdan alan dağlar!

Düşüncemizi sonsuzluğuna taşıyan!

Sanki ruhumuz ebediyyen o tepelerde taş kesilip donup kalmış!

İçimize kök salmış sıra sıra yüksek yalçın tepelerin ve dağların görüntüsü!

Düşüncemiz sanki taştan heybetten kalıbına oturmuş!

Dağlar, bir soyut bir kelime bir fenomen, sanal hiç değil, ağırlığı cüssesi heybeti olan, gerçek bir varlık, adına dünya diyor doğa diyoruz, insan uydurması bir tartışma hiç değil!

Manzarası kendinden de neden yüksek, nereye çağırır bizi?

Gümüşhane’nin demirden dağları, aşıyorsun, Erzincan’ın el değmemiş göz görmemiş, altın rengi ve kurşuni ve toz rengi tepeleri, Allahım genişlikler içinde bu ne yücelik!

Ne zaman görsem yolu uzatırım, ne keyiflidir uçakta pencere yanı, Toroslar’ı seyretmek, Isparta’nın ve Niğde’nin dağları!

Terör yüzünden kırk yıldır giremediğimiz Erzincan’ın ıssız tepeleri, ne kadar sert ve soğuk ve uzak, düşlerinizi eriten, donmuş öfkeden tepeler!

Açık havada Borçka’nın Arhavi’nin tepeleri ve o yüksek tepelerin de üstünde kat kat sıra sıra bulutlar içinde karlı tepeler, akıl almaz yüksekliklerde işte karşınızda Kafkasya dağları!

Kaf dağının ardı gibi, ulaşılmaz tepeler, taşkın duygular, sonsuz yücelikler, zihnimizde bir şölen başlıyor!

Zihnimiz hangi yemeği istiyorsa işte karşınızda sofraların sofrası!

Dünyamızın mucizevi, doğal mabetleri, gözlerimizi ruhumuzu alıp, kayıplara ötelere karıştırır!

Aşağılarda çok mu aşağılandık, bu yüceliklere neden hayranız!

O granit tepelerin bir ruhu mu var!

Orada ebediyen asaletiyle bize yolu gösteren, yaşlı ve kahraman bilgeler mi var!

Yalçın tepeler hayal dediğimiz şeye neden bu kadar yakın durur, ve bakışlarında küstahlık ve kibir ve bilmişlik, neden hiç yoktur!

Hem çok büyük hem çok güzel olmayı nasıl başarmışlar?

Güçsüz anlarımızda bize sanki bir saltanat bir egemenlik uçsuz bucaksız bir imparatorluk, bağışlıyor gibi, açıyor bahçelerini biz de kuşları gibi cıvıldayalım diye!

Poz verir gibi duruşlarında, çok tutkulu ilahi sözler saklı, çeliğin demirin aşka gelmiş taş olmuş hali!

Allahım bu ne mükemmel suskunluk, lezzetlerin en güzeli en yükseklerde saklı?

Düşüncemi alıp tepe tepe yücelerde gezdiren!

İçimdeki yer çekimini kaldıran ancak oradan baktığımda rahat eden!

Durduğum yere o da bana bakıyor derin gözleri, içimde bir şey kabarıyor, anında ömürlük yorgunluğumu alıyor!

Hiç el sürülmemiş başka hiç kimse görmemiş akşam güneşiyle sim sim parlayan geniş alınlarıyla gümüş tepeler!

Saldırmıyor, hücuma geçmiyor, hiç korku eziyet vermiyor, üstünüze düşmüyor, dağlar arkasında dağlar, düşüncemin buz gibi derinliklerini eritiyor, şırıl şırıl akıyor, buluyor yolunu, buluyor sesini düşüncem, yüksekliği başımın tacı oluyor!

Özgürlüğün doğduğu vatanı bu tepeler mi?

Dağlarda başka tür bir irade mi var, yüksekler yücelerle sessizlik, şarkılarla renklerle heybetiyle ahenk içinde!

Bu granit tepeler içlerinde neyi saklıyorlar böyle, sımsıkı!

Kapkara bulutlar geçip gider ve yakıcı güneş gelip geçer ve kar ve yağmur ve kuşlar gelip geçer, sanki onlarda Tanrı’nın sağlamlığı, sanki onlarda kırılmaz bir şey, yıkılmaz bir şey var, Tanrı’nın evi gibi, doğanın en cesur askerleri, düşüncemizin kalelerini bekleyen ordusu!

Neden bir an için olsun umutsuz inançsız amaçsız bir görüntü vermezler, neden, ulaşılmaz bir gücün sahibi gibi dururlar ve tek tek taşlarını düşürse de her bakışınızda yeniden boy verir enginliklere kök salarlar!

Ve varlıklarına inandırırlar sizi, işte dünya dersiniz, işte dünya, işte dünya, işte dünyayı bekleyen kutsal nöbetçiler!

Granit tepelerin bizden uzak tuttuğu gizlediği bir şey mi var, milyonlarca çağdır aynı yerdeler, sonsuz ömürleri bize ölümsüzlük mü bağışlıyor!

Geçici olmayan, uçucu olmayan, ölümlü olmayan, hayal gibi kaybolmayan, asla hüsrana uğramayan ve hiç şüpheye düşmeyen, insanın öz varlığı, bir direniş mi öğretiyor?

Seni beni bizi, yücelerin........

© Veryansın TV