Yolun sonu geldi! Rota değişikliği kaçınılmaz
Amiral Cem Gürdeniz yazdı…
Dünya, II. Dünya Savaşı sonrasının “kural temelli” sözde uluslararası sisteminin son demlerini yaşamaktadır. Bu sistem, Bretton Woods, Birleşmiş Milletler, Dünya Bankası, IMF ve NATO gibi yapılarla Amerikan hegemonyasını kurumsallaştırırken; 1990 sonrası dönem, tek kutuplu liberal kapitalist düzenin tam anlamıyla tahakküm kurduğu bir sürece dönüşmüştü. 11 Eylül 2001 sonrası tek kutuplu düzen küreselci finans kapitalin emrindeki ABD neocon ve Siyonistlerinin yönetiminde Avrupa, Batı Asya ve Afrika’da harita değişikliklerine dolayısı ile jeopolitiğin değişimine odaklandı. Bir nevi Pasif Üçüncü Dünya Savaşı bu tarihten sonra resmen başlamış oldu. İsrail çevresinde Irak, Libya, Lübnan, Suriye başta olmak üzere pek çok ülke balkanizasyon ile parçalanıp her geçen gün genişleyen bir güvenlik kuşağı yaratılırken Avrupa’da NATO’nun üye sayısı 16’dan 32 ye çıkarıldı. ABD ve kolektif batının soğuk savaş sonrası birlikte hareket etmesi gerçekte yeni sömürgecilik döneminin kapılarını açtı. Demokrasi ihracı, insan hakları ihlali, kitle imha silahlarına sahiplik gibi suçlamalarla doğal kaynaklara sahip devletler aynı zamanda İsrail karşıtı olan devletler çökertildi. Afganistan, Irak, Libya, Suriye, Sudan, Somali, Lübnan en tipik örneklerdir. Yeni sömürge düzenine Çin ve Rusya’nın birlikte hareket ederek karşı çıkması yepyeni bir dönemi başlattı.
Kısacası bir zamanlar Pax Americana altında dünyaya kural ve düzen ihraç eden ABD jeopolitik önceliklerinde özellikle 1973 Yom Kippur Savaşı sonrasında uyguladığı dış politika gereği zaten kısmi öncelik verdiği İsrail’i bu kez tamamen öne çıkardı ve ileri karakolu yaptı. Bunun ana nedeni ABD’de Yahudi sermayesi ile Siyonist politikanın neoconlar üzerinden buluşmasının tarihte örneği görülmemiş şekilde gerçekleşmesiydi. AIPAC ile MOSSAD kontrolündeki (Epstein dosyaları gibi) şantaj dosyaları ve Amerikan senatörleri ve Kongre üyelerine verilen rüşvetler bu süreçte büyük rol oynadı. Bu durum Birinci Trump döneminde (2017-2021) hızlandı, Kudüs’ün İsrail başkenti yapılması ya da İran ile imzalanan JCPOA Anlaşmasının iptali bu dönemde yaşandı. Sonraki Biden döneminde Ukrayna Savaşının çıkmasına rağmen İsrail’in köktendinci hükümetinin 7 Ekim 2023 saldırıları sonrası Gazze’de tarihte eşi benzeri görülmemiş büyük bir vahşeti başlatılması ve Gazze’yi haritadan silme gayretleri aynı dönemde yaşandı. Biden’ın son döneminde maalesef Türkiye’nin de büyük desteği ile Suriye rejiminin çökmesi İsrail’e en büyük armağan oldu. Suriye hava sahası İran’a en kısa yoldan erişmek için açılmış oldu.
20 Ocak 2025’te Trump tüm savaşları sona erdirme vaadi ile iktidara gelmiş olsa da o da küreselci finans kapitalin emrindeki Siyonist neoconlara dayanamadı. Gazze’de soykırıma devam edildi. İsrail, özellikle Netanyahu 2023 sonundan itibaren Ukrayna’da tükenen ABD gücünü görmüş ve ABD, Asya Pasifik cepheye yönelmeden tükenmekte olan bu gücü İsrail’in jeopolitik amaçları için kullanmaya zorlamıştır. Suriye’nin çökmüş olmasının moral ve stratejik üstünlüğü ile Netanyahu 6 ay sonra aynı senaryoyu İran için devreye sokmuştur. Burada amaç nükleer silahların önlenmesi değil İran’da iç ayaklanma başlatarak rejim değişikliği ve sonunda aynı Suriye’de olduğu gibi ülkenin parçalanarak küresel finans kapitalin ve Amerikan /İsrail jeopolitiğinin emrine sokulmasıdır. 7 Ekim 2023 Hamas Baskını bu amaç için kullanılmıştır. İsrail gerçekte sömürge kuran ABD ve Avustralya’nın yerleştikleri topraklarda uyguladığı politikaları uygulamaktadır. Filistin’e yerleşmiş ve yerli halkı aradan geçen on yıllarda baskı altında tutmuş ve bugün gelinen son aşamada artık tamamen yok etme kararlılığına geçmiştir. İsrail’in suikast stratejisi sonucu gerilen İran İsrail ilişkileri 2024 Nisan ve Ekim aylarında kısıtlı füze angajmanlarına neden olmuşsa da sırasında İsrail’in 13 Haziran 2025 İran saldırısı bu süreçte son hamle olmuştur. Netanyahu Hükümeti ABD halkına tarihinin en büyük emrivakisini yapmıştır. Amerikan halkı büyük bir çoğunlukla savaş istemediği halde yeni bir savaş cephesi açılmış ve MAGA olduğunu iddia eden ABD Hükümeti Siyonist neoconların daha doğrusu küreselci finans kapitalin arzu ettiği sürekli savaşlar paradigmasına geri dönmüştür. Artık Trump ve ekibinin Önce Amerika tezi sona ermiştir. İsrail bu savaşta o kadar ileri gitmiştir ki Uluslararası Hukukun Nükleer tesislere saldırıyı kesinlikle yasaklamasına rağmen sorumsuzca nükleer serpinti tehdidini göz ardı ederek Natanz ve daha sonra Arak nükleer tesislerine saldırmış ve tüm çevre ülkeleri tehlikeye atmıştır. Bu süreç yaşanırken Trump’ın artık tamamen İsrail kontrolüne girdiği görülmektedir.
İsrail, ABD’nin desteği ile 13 Haziran saldırılarını başlattığında İran’da ciddi bir halk ayaklanması başlayacağını bekliyordu. İlk saatlerde asimetrik taktikler ile önde gelen asker ve sivil yöneticileri bilim adamlarını öldürerek, İran hava savunma sistemine ciddi zarar vererek stratejik sürpriz sağladı. İran komuta kontrol sisteminin çökertilerek füze envanterinin kullanılmasının ciddi şekilde örseleneceğini; Arap ülkelerine karşı elde ettiği bu başarının Farsi devlet üzerinde aynı etkiyi sağlayacağını hesapladı. Ancak İran 16 saat içinde ilk şoku atlatarak önceden planlandığı ortaya çıkan bir taktik ile (önce ucuz ve kısa menzilli drone ve füzeler, daha sonra orta menzilli füzeler ve son aşamada en gelişmiş hipersonik ve balistik füzeler) İsrail’in karşı kuvvet ve karşı değer hedeflerini kademeli şekilde vurmaya başladı. İsrail, 2024 Nisan ve Ekim saldırılarında çok yoğun şekilde ABD, İngiltere, Fransa ve Ürdün uçakları ile savaş gemileri füze savunma görevlerinde kullanılmıştı. Bu kez İsrail Amerikan deniz gücünün sadece Arap Denizinde mevcut 5 adet Aegis muhribinin desteğinde saldırılarını başlattı. Bu gemilerin de katkısının ne olduğu tam bilinmiyor. Zira ABD donanması Yemenli Husilere karşı 2025 Mart ayından itibaren yürüttüğü saldırılarda çok sayıda değerli hava savunma mühimmatı kullanmış ve elde edilen askeri başarı, maliyetin çok altında kaldığından harekâtı sonlandırmıştı. Yani ABD aslında Aegis sınıfı gemilerde mevcut çok pahalı füze savunma sistemlerini kısıtlı kullanmaya başladı. Bu durumda İsrail’e yardım etmeleri de kısıtlanmış oluyor. Bir hafta sonunda görüldü ki İran’ın füzeleri ve dronları İsrail’e ciddi hasar veriyor. İran füzeler üzerinden bir yıpratma savaşı yürütüyor. Bu süreçte İsrail’in bütünleşik hava savunma sistemi ve son halkası olan 140 km karelik bir alanı koruyan Demir Kubbe sistemi doyuma ulaşınca........
© Veryansın TV
