menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Yeni dünya düzenini anlamak ve Türkiye’yi konumlandırmak

68 1
16.03.2025

Cem Gürdeniz yazdı…

1945 sonrası Sovyetler ile karşılıklı denge üzerine kurulan sözde Amerikan Barışı (Pax Americana) ile anılan dünya düzeni ilk değişimi 1990 yılında Sovyetler Birliğinin yıkılması ve Avrupa’nın jeopolitik haritasının ABD ve AB lehine değişmesiyle yaşadı. 1990 sonrası yaşananlar dünyayı her alanda büyük kriz ve savaşlara sürükledi. Şüphe yok ki ikinci düzen değişimi 20 Ocak 2025 tarihinden sonra Trump dönemi ile başladı. Nasıl ki Sovyetler 1990 sonrası kendi iradeleri ile Orta ve Doğu Avrupa’daki Varşova Paktı etki alanından ayrılıp, 1991 sonrası Sovyetler Birliğini dağıtmışlarsa, ABD de Avrupa’daki siyasi, askeri ve ekonomik güce dayalı etki alanını 1945’ten 80 yıl sonra terk ediyor. Bunun bir anlamı da ABD’nin 1945 sonrası İngiltere’den devraldığı kenar kuşak jeopolitik paradigmasında ağırlık merkezini Avrupa’dan Asya Pasifik yani Çin’i çevreleyecek alana kaydırmasıdır. Diğer bir anlamı da ABD’nin, Rusya ile Avrupa için yeni, fakat pasif bir Yalta sürecini başlatmış olmasıdır. Yeni Yalta’da eskisinden tek fark fotoğraf karesine İngiltere’nin alınmamasıdır. 1945 kışındaki Yalta fotoğrafında Roosevelt ve Stalin’in yanında İngiltere Başbakanı Churchill’in olmasının nedeni İngiltere’nin söz konusu dönemdeki askeri ve ekonomik gücü değil, eski düzenin yani sözde Britanya Barışının (Pax Brittanica)’nın sahibi olmasıydı. Hegemonyayı devrediyordu. Ev sahipliğinden zorunlu olarak vaz geçiyordu. Yeni iki hegemon ABD ve Sovyetlerdi. İngiltere artık bir eski imparator ya da hegemon değil, ABD’nin Avrupa kıtasını kontrol edecek bir vassalına dönüşecekti. Ancak dilinden, futbola; denizcilikten, bankacılığa; finanstan sigortaya pek çok alanda entelektüel mirasını yani yumuşak gücünü tüm dünyada ve özellikle ABD üzerinde kullanmaya devam edecekti. Bu arada bir hatırlatma yapalım. Churchill’in 1943 sonrası ABD yardımıyla Kuzey Afrika ve Atlantik’te durumunu düzeltmesi ile Avrupa Cephesinde önce İtalya (Anzio ve Salerno) sonra Fransa (Normandiya) üzerinden Amerikan denizaşırı güçleri kullanılarak yeni cepheler açıldı. Churchill Amerikan gücü olmasa bu zaferleri hayal bile edemezdi. Ancak ona rağmen tek başına Ekim 1944’te Kremlin’e giderek Stalin ile Yalta görüşmesi öncesi meşhur ‘’yüzdeler anlaşmasını’’ yaptı. Churchill büyük bir acele içinde Doğu Avrupa’da Sovyetlere etki alanları verme karşılığında büyük çıkarları olduğu Yunanistan’ı İngiliz etki alanına aldı. Roosevelt ise baştan etki alanlarına karşı çıkıyor, Birleşmiş Miletlerin belirleyici yapı olmasını istiyordu. Diğer yandan Stalin‘i jeopolitik bir rakip olarak gören Churchill‘in aksine, Roosevelt, savaş sonrası bir ittifak oluşturmak için Stalin’i kişisel olarak etkileyeceğine ve müzakere edebileceğine inanıyordu. Doğrudan ABD-Sovyet iş birliğinin Churchill’in arka oda anlaşmalarından daha etkili olacağını düşünüyordu. Neticede Churchill yani müesses Britanya oligarşisi genç Amerikan nomenklaturasından daha tecrübeliydi. ABD ile Sovyetler savaştan kısa süre sonra her alanda düşman yapıldı.

Gerçekte 1990 sonrası 35 yıl devam eden ABD liderliğindeki küresel düzen Trump’ın ikinci başkanlık dönemi ile bölgeselleşen yeni bir evreye girdi. Trump, 1945 sonrası oluşan jeopolitik yapıyı bir anda değiştirdi. Gerek alınan siyasi/askeri kararlar gerekse ekonomik önlemler Sovyetler Birliğinin çöküş döneminde yaşananlara benziyor. Günümüzdeki baş döndüren düzen değişimi gelişmelerini anlayabilmek için jeopolitik eksen; imalat ve finans perspektifinden ekonomiler, teknolojik gelişmeler; ticaret rotaları ve İsrail’in jeopolitiği toplu halde değerlendirilmelidir. Soğuk savaş bittiğinde ABD ve Anglosakson dünya liderliğinde kapitalist liberal demokrasi döneminin zaferi ile geldiği ve dünyanın tek kutuplu Amerikan Barışını kabul etmesi dayatıldı. Bazıları bunu tarihin sonu olarak ilan etti. Bu sistemde değerli araştırmacı Doçent Volkan Özdemir’in ‘’Yenilenen Dünyada Türkiye’’ isimli kitabında (Kırmızıkedi yayınları 2025) belirttiği görev paylaşımı olarak ‘’ABD ve başta İngiltere olmak üzere kollektif batı finansı, Çin imalatı kontrol edecek, başta Rusya ve Arap devletleri ile kaynak zengini diğer devletler hammadde akışını sağlayacaktı. ABD ise bu sistemi kendi çıkarlarına göre borçlandırma, yaptırımlar, ambargolar, dayatma ve gerekirse işgaller yoluyla şekillendirecekti.’’ Bu süreçte beklenmedik yol kazaları oldu. Birincisi Amerikan askeri gücü yeni sistemi dayatamadı. Bu gücün işgal ettiği her yerde barış ve refah yerine kan ve yıkım geldi. İkincisi Yeltsin döneminde ABD’ye boyun eğen ve sömürgeleşen Rusya, Putin sonrası toparlandı ve 2008 sonrası askeri gücü ile direnişe geçti. Bu direniş diğer ülkelere örnek oldu. Üçüncüsü, Çin batı karşısına sadece gücünü imalattan ve teknolojik ilerlemeden alan ekonomik büyümesi ile değil aynı zamanda açık deniz ve okyanuslara büyük bir donanma gücü ve Kuşak ve Yol girişimi ile çıkan bir devlet oldu. Dördüncüsü Rusya ve Çin 2022 sonrası ABD’nin kâbusu olacak şekilde Asya’da her alanda yakınlaştı. Beşincisi Rusya 2024 sonrası Arktik Kuzey Rotasını dünya ulaştırma ağlarına ekledi. Ancak tek farkla bu rota 200 yıllık Anglsosakson deniz hegemonyası kontrolü dışındaydı. Altıncısı Rusya Ukrayna savaşı 3. Yılının sonunda Rusya NATO savaşına dönüştü ve NATO yenildi. Yedincisi, ABD İsrail’in soykırıma varan Gazze müdahalesinde açık taraf oldu ve savunduğu kural temelli dünya düzenine en büyük zararı veren devlet olarak hem itibarını kaybetti hem de küresel güneyi karşısında buldu. İşte tüm bu gelişmeler çöken ABD sistemini yeni bir durum muhakemesine zorladı. Trump’ın tarihin akışını değiştirecek kararlar almasının kök nedenleri bunlardı. Bu kararlara en büyük itiraz İngiltere ve AB’deki küreselcilerden geldi.

Trump’ın Avrupa ve AB’yi dışlayan son kararlarına en büyük direnç İngiltere’den geldi. Halbuki İngiltere son 200 yıldır ABD’nin dev bedenini yöneten ve etkileyen küçük ama akıllı devlet konumundaydı. BREXIT’e kadar AB’de de en güçlü yönlendirmeleri İngiltere yapıyordu. Bugün bile AB’den çıktıkları halde AB’nin birinci dili İngilizce olmaya devam ediyor. İngiltere için ABD güvencesi o kadar büyüktü ki nükleer silahlanmasını dahi Fransa’nın aksine ABD’ye bağımlı tutmuştu. Trump’ın Büyük Britanya’nın eski sömürgesi ve en yakın akraba devleti Kanada üzerinde hak iddia etmesi ilişkilerde ciddi hasar yarattı. Diğer yandan İngiltere statüsü ne olursa olsun Avrupa’da kendisine tehdit teşkil edecek bir kıta gücünün varlığına asla tahammül edemez. Bu süreçte asla daimî dostu veya düşmanı yoktur. Anında taraf değiştirebilir. Hitler’e karşı Sovyetlerle ittifak yapmıştı ancak 1945 sonrası Sovyetler çok güçlüydü ve ona karşı ABD kullanılmalıydı. Sovyetler doğuya itilmeliydi. Mac Kinder’ın dediği gibi Doğu Avrupa’ya hâkim olan şimdi Rusya’nın bulunduğu kalpgâha sahip olurdu. Buraya hâkim olan da Avrasya adasının ve dolayısı ile dünyanın hâkimi olurdu. Bu engellenmeliydi. Söz konusu temel jeopolitik güdü ile sanayi ve finans devi ABD, 1945 sonrası küresel büyük sermayenin temsilcisi İngiltere’nin iki yönlendirmesi ile Sovyetlerle düşman oldu. Birincisi Churchill’in ünlü ‘’1946’’ Fulton Demir Perde konuşması, ikincisi 1949’da İngiltere’nin aklı ile NATO’nun kurulmasıydı. İngiltere tarihsel olarak önce Çarlık Rusya’sı ile sonradan Komünist Sovyetlerle düşmandı. Bunun nedeni jeopolitikti. ABD ise aksine Ruslarla düşman değildi. Amerikan İç Savaşı (1861-1865) sırasında, Rusya İmparatorluğu, Birlik (Kuzey) kuvvetlerine destek vermişti. Amiral Lessovsky komutasındaki Rus filosu, Eylül 1863’te Kuzey Amerika’nın doğu sahillerine ulaşmış ve yedi ay boyunca burada kalmıştı. Bu destek, dönemin ABD Donanma Bakanı Gideon Welles‘ın günlüğüne “Tanrı Rusları korusun” ifadesini yazdıracak kadar önemli görülmüştü. Rusya’nın bu hamlesi, güneye destek veren İngiltere ve Fransa’yı caydırmaya yönelikti. Daha da öte İkinci Dünya Savaşında Hitler işgaline uğrayan Sovyetlere en büyük askeri yardım Atlantik Okyanusu ve Kuzey Denizi üzerinden ABD tarafından gönderilmişti. Ancak 1949 sonrası artık Sovyetler Birliği ABD’nin can düşmanı olacaktı. Bu yolu açan en önemli yönlendirme Londra ve Churchill olacaktı. Londra günümüzde Venedik, Amsterdam, Londra ve New York rotalarını izleyen uluslararası finansın merkezlerinden birisi olmaya devam ediyor. ABD menkul kıymetlerinin en büyük yabancı sahibinin 6,3 trilyon dolar ile İngiltere olması ve ardından 5,5 trilyon dolar ile Cayman Adaları’ndaki İngiliz kara para aklama zincirinin gelmesi Londra’yı liberal kapitalist küresel finans oligarşisinin merkezi yapmaya devam ediyor. Bu yapı Trump ile rakiptir. Amerikalı finansal analist ve araştırmacı Richard Cook’a göre bu yapı tehlikelidir. (https://hvodinali.wordpress.com/2025/03/14/britanya-finans-imparatorlugu-abdyi-yok-etmeyi-amacliyor/) Şöyle diyor: ‘’Küreselciler, ABD’nin ekonomik gücünün yeniden kazanılmasının ve ABD’nin bağımsız bir dış politika benimsemesinin, dünya hakimiyeti programlarının tamamını tehdit edeceğini ve hatta yok edeceğini biliyorlar. Tehlikede olan budur. Bu arada, hiçbir şey masadan kalkmış değil, muhtemelen daha fazla suikast girişimi ve Trump yönetimini ve Putin ile Rusya’yı karalamak ve itibarsızlaştırmak için her türlü kirli numara dahil. Bu, Orta Doğu’da daha fazla kargaşayı içerecek, çünkü İsrail de Britanya İmparatorluğu’nun bir karakolu. Bu, Britanya ve İsrail’in 1956 Süveyş krizindeki ittifakıyla gösterildi ve o zamandan beri değişmedi.’’

İkinci Dünya Savaşı sonunda gerçekleşen Bretton Woods’tan sonraki en büyük uzlaşma, ABD’nin batı dünyasının jandarması ve doların hâkim para birimi olarak hareket edeceğiydi. Karşılığında, ABD dünya rezerv para birimine sahip olmanın avantajlarından yararlanacaktı. Böylece dolar hiperenflasyon tehdidine maruz kalmadan diğer para birimlerinin çok ötesinde basılabilirdi çünkü bu dolarların çoğu yurtdışında tutulacaktı. Diğer yandan 1961’de ABD Başkanı Eisonhower sonrası kontrol dışına çıkan Askeri Endüstriyel Yapının (MIC) özellikle nükleer arenada çok yüksek kazançlı varlığını sürdürmek için düşman/rakiplere ihtiyacı vardı. Düşman/rakipler oldukça ABD ihtiyacının dışında savunma bütçesine ve silahlanmaya pay ayıracaktı. Ekonomisini dolar ve liberal kapitalist sistem sayesinde büyütmek için etki alanları yaratarak bu ülkelerin doğal kaynaklarını sömürecekti. Bu ülkeleri kalkınmaları için........

© Veryansın TV