menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Trump ve küresel jeopolitik

53 11
12.01.2025

Cem Gürdeniz yazdı…

Şüphe yok ki ABD’de 8 gün sonra başlayacak Donald Trump dönemi dünya tarihinin büyük güçler rekabet dönemleri içinde her halde en ilginç ve sürprizlerle dolu bir dönemi olacaktır. ABD’nin 47. Başkanı olacak Trump, gerileyen ve çöken ABD hegemonyasının yaşanan bu karmaşa döneminde ya çok daha hızlı çökmesine neden olacak ya da çöküşü bir süre de olsa geciktirmeye neden olacak. Ancak bugünün koşullarında çöküşü durdurması çok güçtür.

Trump’ın ikinci başkanlık döneminde öne çıkan özellikleri şöyle sıralanabilir. 1.Küreselleşme karşıtı ve 21.Yüzyıl Monroe doktrineri içine kapanma (isolationist) taraftarı bir lider. 2.Tam bir İsrail yanlısı Siyonist bir politikacı. 3. Akraba, sadık dost ve müttefikleri ile devleti ülke ve dünya çapında zenginleşme aracı olarak kullanmaya hazır bir iş adamı. 4. Jeopolitik sorunlara ekonomik çözümlerle yaklaşmaya meyilli bir pragmatist. Ancak bu özelliklerine rağmen Trump emperyalist bir devletin yöneticisi özelliklerini taşımaya devam ediyor. Yüksek egolu, buyurgan ve dayatmacı kişiliği ABD’nin 21.yüzyıldaki baskı siyaseti ile uyumlu. Trump her ne kadar neocon karşıtı görünse de gerçekte neoconlara yol gösteren ABD’nin çoğu Siyonist finans/kapital sahibi oligarşisine ve onların kontrolündeki müesses nizamın (İstihbarat, Federal Banka, Pentagon, Askeri Endüstri, Medya, Akademi, Düşünce Kuruluşları) sınırları dışına kısa süre içinde çıkamayacaktır. Zaten oluşturduğu ultra Siyonist ve iş adamı kimlikli kabine bunun işaretini veriyor. Kesin olan bir husus, jeopolitik arenada Trump’ın İsrail güvenliği aleyhinde hiçbir karara imza atmayacağıdır. Müesses nizam Trump’a Çin ile hesaplaşma ve Rusya’nın çevrelenmesi gibi alanlarda oyun kurma ve zaman zaman karar değişikliklerine gitme toleransını gösterecektir. Bu çerçevede Amerikan derin devletinin değişmeyecek İsrail politikaları dışındaki diğer konularda Trump ‘ın rotadan çıkmasına ne kadar izin verebileceğini zaman gösterecektir.

Trump’ın şüphesiz 2016-2020 dönemindeki ilk başkanlık dönemine nazaran bu dönemdeki en büyük özelliği kurduğu yeni yönetim takımında kendisine hayır diyecek, onu durduracak veya yanlış yapıyorsun diyecek kimsenin etrafında olmayışıdır. Bu durumun yaratacağı sonuçları zaman gösterecektir. Trump’ın sürekli savaşlara, askeri endüstriyel yapıya ve neocon müesses nizama son 4 yıldır büyük direnç gösterdiği göz önüne alınırsa hemen hemen her alanda eski yönetim ile çatışma rotasında olacağı kesindir. Bu durum bürokraside büyük bir temizlik ve hatta rövanşizmi berberinde getirecektir. Bu durum kutuplaşmayı artıracaktır. Şüphesiz büyük bir intikam duygusu ile göreve gelecek Trump, Amerikan devletinin kadim prensiplerini, değişmez yönergelerini ve kurucu değerlerini alt üst edecektir. Trump’ın Kongrede hakimiyet sağlaması ve Ulusal Güvenlik Danışmanı, FBI, CIA, Savunma Bakanlığı, Donanma Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlıkları gibi güçlü mevkilere bu görevlerde çoğunluk geçmişte hiçbir mesaisi olmayan ya da pek az olan en yakın ve en sadık çalışma arkadaşlarını getirmesi; kendisine Elon Musk gibi seçim süresinde büyük bağışlarla maddi destek sağlayan müttefik ve dostlarını bazı çok kritik bakanlık, danışmanlık, kurum başkanlıklarına ve büyükelçiliklere ataması aslında Trump’ın neoconlar gibi oligarşik bir yapıyla ABD yönetimini devralacağının açık işaretleridir. Trump’ın söz konusu özellikleri sadece iç politikaya değil dışarıya da yansımaktadır. Özellikle Biden Hükümetinin kayıtsız şartsız yanında olan ve neocon politikalara destek sağlayan Almanya, İngiltere, Kanada liderlerine karşı onun ve en yakınındaki Elon Musk’ın aşağılayıcı tutum ve davranışları ile Avrupa’da milliyetçi siyasetçilere yakınlıkları dikkat çekmektedir. Benzer şekilde Soros gibi renkli devrimlere öncülük eden Amerikalı iş adamlarına mesafeli duruşu da bu pencereden görülmelidir. Trump, 17 Mart 2023’te yayınlanan bir video röportajında şunları söylemişti: “Dış politika kurumlarımız, Rusya’nın bizim için en büyük tehdit olduğu yalanına dayanarak dünyayı nükleer Rusya ile çatışmaya çekmeye çalışıyor. Ancak bugün Batı medeniyeti için en büyük tehdit, Rusya değil. Muhtemelen her şeyden çok kendimiz ve bizi temsil eden ABD’den nefret eden korkunç insanlardan bazılarıdır.’’ Trump bu konuşmasında ABD’yi sürekli olarak bitmeyen savaşlara sürükleyen, yurtdışında özgürlük ve demokrasi için savaşıyormuş gibi görünen, ancak ABD’yi içeride üçüncü dünya ülkesine ve üçüncü dünya diktatörlüğüne dönüştüren küreselci, neocon kuruluşun (Müesses Nizam) tamamını ortadan kaldırmaya yönelik tam bir bağlılık sözü vermişti. 20 Ocak 2025 sonrası Trump’ın bu sözü tutmasının çok zor olacağını değerlendiriyorum.

Şüphe yok ki, İsrail, Trump döneminde Biden dönemine nazaran ABD’den çok daha büyük destek görecektir. Trump kabinesindeki ultra Siyonist bakanların durumu bunun açık bir ispatıdır. Trump’ın geçtiğimiz günlerde ‘’Hamas İsrailli rehineleri bırakmaz ise onlara cehennemi yaşatacağız’’ deklarasyonu kendilerinin de bu sorunda doğrudan taraf olacaklarını açıklayan son derece tehlikeli bir görüştür. 7 Ekim 2023 Hamas baskınından itibaren İsrail’e 18 milyar dolarlık satış ile 70 bin ton cephane transferi gerçekleştiren ABD, dünya kamuoyunda son derece kötü bir sicile sahiptir. ABD halkının `’ı İsrail’e silah sevkiyatına karşı olmasına rağmen, Biden görevini Trump’a devretmeden 1 hafta önce İsrail’e 8 milyar dolarlık silah satışını onaylayarak gerçekte ABD’nin soykırımı desteklediğini ifade etmiştir. Filistinli soykırımındaki kayıtsızlığı ve İsrail’e her alanda kayıtsız şartsız desteği Amerikan çöküşünün en önemli kuvvet çarpanına dönüşmüştür. Diğer yandan 2013 sonrası ABD Başkanı Obama’nın onayı ile yürürlüğe koyulan CIA’nın Timber Sycamore operasyonu üzerinden kökten dinci Cihatçı terör grupları tarafından Suriye’deki rejimin çökertilmesi tamamlandı. Böylece ABD, tarihte aynı anda hem soykırıma destek veren hem de terör gruplarının bir ulus devleti yıkmasına göz yuman bir devlet konumuna düştü. ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında 2001 sonrası giriştiği tüm savaşların İsrail jeopolitiğine hizmet etmesi artık bilinen bir gerçektir. Bu kapsamda Suriye’nin de düşmesi ile geriye İran’da rejim değişikliği ile İran, Irak, Suriye ve Türkiye’nin topraklarının da dahil olduğu denize çıkışı olan bir Kürt devletinin yani ikinci İsrail’in kurulması aşamasına gelinmiştir. Ancak bu aşamalar ABD yardımı ve doğrudan müdahalesi olmadan İsrail tarafından başarılamaz. Tek başına İsrail’in ne demografik ne askeri ne de ekonomik gücü bu hedeflere yetmez. Eğer Trump bu hedefleri başarmak için İsrail’in yanında Amerikan askeri gücü ile yer alırsa bu durum İran’ın kısa sürede nükleer silah yapmasını, Türkiye’nin de ABD ve İsrail karşıtı geri dönülmez bir konuma girmesini tetikler. Bu durum ABD jeopolitiği için bir kâbus olacağından Trump’ın dikkatli davranması da beklenebilir. Bu kapsamda geçen günlerde ABD Columbia Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Jeffrey Sachs’ın İsrail ve neocon karşıtı söylemlerini içeren bir videoyu Trump’ın paylaşması bir taktik de olsa dikkat çekicidir. Diğer taraftan Suudi Arabistan başta olmak üzere İbrahim Anlaşmaları (Abraham Accords) paralelinde Arap devletlerinin İsrail ile tekrar ilişki kurmasını sağlayan girişimin sahibi olarak Trump, nerede kalmıştık? diyebilir ve İsrail’i çok zor da olsa Filistin Devleti konusunda ikna edebilir. Zira Suudi Arabistan ve Mısır gibi büyük Arap devletlerini yanında tutabilmek için buna ihtiyacı vardır. Ancak halen Gazze soykırımı sonrası İran ile ilişkileri iyi olan Arap devletlerini İran karşıtlığında ikna etmesi de eskisi kadar kolay olmayacaktır. Trump’ın hırslı bir iş adamı ve pazarlamacı mantığı ile sürekli pazarlık yapacağı göz önüne alınsa da bu süreçte İran’ı nükleer silahlardan vaz geçirmek, İsrail’i Filistin devletine razı etmek ve askeri endüstriyel yapıya rağmen ABD’nin Ortadoğu’daki askeri varlığını aşağıya çekmek gibi hedefleri başarması kolay olmayacaktır.

Trump dönemi jeopolitiği için temel prensipler onun söylemlerinden ortaya çıkıyor. Öncelikle demokrat neoconların aksine Trump, Çin’i başat ve öncelikli risk ve tehdit olarak görüyor. Zira ekonomik gücü artan Çin’i değil durdurmak geriletmek bile artık kolay değil. Biden ve ekibi son 4 yılda hem Rusya hem de Çin düşmanlığı yaparak tarihte örneği görülmemiş şekilde iki devleti neredeyse ittifak yapacak seviyeye getirdiler. Diğer yandan........

© Veryansın TV