Kraliyet donanmasının önlenemez gerilemesi
Cem Gürdeniz yazdı…
Gerçekte monarşi ile yönetilen pek çok devletin deniz kuvvetlerinin belirleyici sıfatı Kraliyet Deniz Kuvvetleri şeklindedir. Ancak hepsi ülke adıyla birlikte kullanılır. Norveç Kraliyet Deniz Kuvvetleri, Danimarka Kraliyet Deniz Kuvvetleri gibi. Ancak dünyada sadece bir devletin Deniz Kuvvetleri devlet adı verilmeden sadece Kraliyet Deniz Kuvvetleri olarak bilinir. Bugünkü resmi devlet adı Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı olan ve halk arasında genellikle İngiltere olarak bilinen devletin deniz kuvvetlerinin adı Kraliyet Deniz Kuvvetleri/Royal Navy-RN’dir. Bu terim ilk olarak 1660 yılında Kral II. Charles yönetimindeki İngiliz Restorasyonu sırasında resmi olarak kullanıldı.
Britanya tarihi 1500 yıllıktır. Bu sürenin son 500 yılında denizci oldular. 15 ve 20’nci yüzyıl arasındaki 500 yılın yaklaşık yarısında dünya okyanus ve denizlerinde gerek sert güç gerekse yumuşak güç alanlarında lider oldular. Bir ada devleti ve Avrupa kıtasının daimî baskısı altında kalmış bir devlet olarak yaşadıkları ve dünya tarihinde yarattıkları katma değerler ile modern dünya tarihinin merkezinde yer aldılar. Portekiz ve İspanya’nın 15. Yüzyılda başlattığı Katolik emperyalizmini, Hollanda’dan sonra küresel kapitalist emperyalizme taşıyan devlet oldular. 17. Yüzyıl sonrası emperyalizmin her yönüyle temsilcisine dönüştüler. 1675 yılında Royal Society (Bilimler Akademisi)’ni kurarak dinin dogma ve tutuculuğuna karşı Protestan inancın yanında bilim ve aklı çıkardılar. Protestan ahlakını ticaret ve donanma ile bütünleştirerek denizde sürekli büyüdüler. “Royal Society” nin kurucusu Bacon, denizlerin önemi için şunları söylemişti: “Ancak denize hâkim olan kişinin, büyük özgürlüğe sahip olduğu ve savaştan istediği kadarını alabileceği kesindir.”
Kraliyet Donanmasının küreselleşmesi ve uzak denizlerde bayrak göstermesi 18’inci yüzyılın ilk yarısında başladı. İspanya ve Avusturya-Macaristan İmparatorluklarının Hanedan Savaşları esnasında, donanma faaliyet alanını Akdeniz ve Karayipler’e taşıdı. 1760’ta Kanada’dan Hindistan’a bütün dünya denizlerine yayılmış, başta amiralleri olmak üzere tüm denizcilerine büyük bir güven gelmişti. 1805’te Amiral Nelson’ın Cadiz açıklarında Trafalgar’da Fransız İspanyol ortak donanmasını yenmesinden ve 1815’te Waterloo’da Wellington Dükünün Napolyon orduları karşısındaki kesin sonuçlu zaferinden sonra (Pax Britannica) Britanya Barışı başladı. Pax Britannica zamanında Kraliyet Donanması küresel konuşlanma içinde Kuzey Amerika, Karayipler, Batı Afrika, Ümit Burnu, Güney Amerika güney kıyıları, Pasifik Okyanusu, Doğu Hint Adaları, Çin, Akdeniz ve Anavatan sularında varlık gösteriyordu. Bu dönemde yelkenden sitime geçilmeden önce, iki/üç güverteli, 70/120 toplu hat gemisi (ship of the line) sayısı rekor düzeyde 150’ye kadar çıkmıştı. Bir ada devleti olarak küresel hegemonyaya donanma sayesinde sahip oldular. 18 ve 19’uncu yüzyıllarda her sene ortalama 100 hat gemisi ile 400’e yakın değişik tonajlarda savaş gemisini donatmanın sorumluluğunu yüklendiler. Bu durum, erkek nüfusun çok büyük bir çoğunluğunun piyade veya süvari olmasından çok, gemici olmasını sağladı. Bu gemicilerin çok ama çok büyük çoğunluğu, gemilere gönüllü gitmedi. Zorla götürüldü. Zorla da denizci oldular.
Kraliyet Donanmasıyla korunan Britanya İmparatorluğu, 1897’de tarihin en büyük devleti oldu. 19’uncu yüzyıl sonuna doğru sanayi devriminin sahibi İmparatorluk, güneş batmayan sıfatıyla tanımlanıyordu. Yeryüzündeki toprakların ve nüfusun dörtte birine egemen olmuşlardı. Ticaret, savaş gemilerinin dümen suyunu takip etti. 28 milyon km² yüzölçüme, 372 milyon nüfusa sahipti. Bunların hepsi Kraliyet Donanması sayesinde kazanılmış, yine onun sayesinde korunabilmişti. İmparatorluk merkezi idareye ve işgal/sömürge alanlarındaki valilere bağlı katı bir hiyerarşi içinde yönetiliyordu. Bu düzene karşı gelenlerin karşısına Kraliyet Donanmasının ateş gücü ve savaş gemilerinin taşıdığı (kırmızı urbalı) deniz piyadeler çıkıyordu.
Kraliyet Donanmasının yükselişine ilk darbe ABD’den geldi. 1890 yılında ABD ekonomisi Britanya ekonomisini geçti. İkinci ve en önemli darbe Almanya’dan geldi. 1871’de birliğini tamamlayan Almanya ikinci sanayi devriminin itici gücü olarak o kadar hızlı denizcileşti ki 20. Yüzyıl başında Kayzer II. Wilhelm okyanuslarda Berlin’e de yer istedi. Britanya 300 yıllık düşmanı Fransa ve Rusya ile ittifak yaparak onu Birinci Dünya Savaşında durdurmaya çalıştı. Neticede savaşın sonunda onun okyanuslara çıkmasını engellemişti. Ancak bu başarı ABD’nin 1917’de savaş girmesi ile mümkün olmuştu. Birinci Dünya Savaşı bir Pirius zaferi olarak Amerikan doları ve Amerikan askeri yardımı ile kazanılmıştı. Böylece 1815’te başlayan Britanya Barışının yerini Amerikan Hegemonyasına bırakma süreci ve dolayısı ile gerileme başladı.
İkinci Dünya Savaşı bu kez Hitler Almanya’sının denize çıkma ve okyanuslar, Asya ve Afrika’da kendine yer istemesi ile birinci savaşın kaldığı yerden yeniden başladı. 20’nci yüzyılda İngilizler ikinci kez Alman tehdidini küçük görmüşlerdi. En büyük yanlışları, Britanya’nın üretim gücü, ham maddelere erişim kontrolü ve güçlü finans sisteminin adayı savunmaya yeteceğini düşünmeleriydi. Ancak gerçekler çok farklıydı. 7 Aralık 1941’de Japonlar Pearl Harbor’da saldırmasa ve ABD mihver devletlere karşı savaş ilan etmese Hitler belki de Britanya’yı dize getirecek konuma geliyordu. 1940 yazında Dunkirk’te Nazi ordusundan kaçışları büyük bir hezimetti. Aynı yılın Eylülünden 1941 Mayıs’ına kadar devam eden Nazi hava bombardımanında adada 40 bin İngiliz öldü. 1943 sonuna kadar Alman U botları (denizaltıları) üzerinden denizden büyük ablukaya maruz kalan ada devleti 1942 sonunda neredeyse kıtlıkla karşılaşmıştı. 1942 başında Singapur’da 80 bin İngiliz askerinin Japonlara teslim olması ile tarihlerindeki en büyük yenilgiyi yaşamışlardı. Tarih tekrar etti ve aynen Birinci Dünya Savaşında olduğu gibi Britanya’yı yine ABD kurtardı. O kadar zor durumdaydılar ki Churchill, ABD Başkanı Roosevelt’ten Atlantik’te adaya yönelik deniz ulaştırmasını korumak ve Alman denizaltı ablukasını kırmak için 1940 sonbaharında refakat gemisi talebinde bulunmuş ve Land Lease anlaşması ile ABD, Kraliyet Donanmasına 50 savaş gemisi kiralamıştı. Karşılığında Amerikalılar Britanya’nın Karayiplerdeki üslerini kullanma hakkını almışlardı.
1945’te Britanya savaştan galip çıkmıştı ancak asıl iki galip ABD ve Sovyetler Birliği idi. Britanya artık bir küresel güç değildi. NATO’nun kurulması, Sovyetlere karşı blok oluşturulması ve çevreleme stratejisinde baş aktör ABD’nin yardımcısıydılar. Gerek dış politika gerekse istihbarat alanında ABD’nin tüm girişimlerinde yanında oldular. BM Güvenlik Konseyi Daimî üyesi yapılmışlar ve ABD yardımı ile nükleer güce dönüşmüşlerdi. Ancak karşılığında bir daha geri almamak üzere küresel liderliği ABD’ye terk etmişlerdi. 19.yüzyılda ada devleti olarak Avrupa kıtasından kendisine rakip olabilecek donanmaların toplamının üzerinde bir güce sahip olmayı hedeflemiş Britanya artık yoktu. Bu vizyon artık ABD’ye aitti. Avrupa kıtasının yerini de Avrasya almıştı. Ancak tüm bu gelişmelere........
© Veryansın TV
