İzmir, donanma, Mavi Vatan ve zamanın ruhu
Cem Gürdeniz yazdı…
Geçen hafta içerisinde medyada, Donanma Komutanlığı karargahının İzmir’e taşınacağı haberleri sıklıkla yer aldı. 8 Ağustos 2024 tarihinde açıklanan ve medyada yer alan 2024/258 numaralı atama kararnamesinde Donanma Komutanlığı Yardımcılığı kadrosunun yer alması bu haberlerde önemli rol oynadı. Diğer yandan aynı kararnamede Çanakkale’de Amfibi Kolordu Komutanlığı isimli yeni komutanlığa ve aynı zamanda Dalaman ‘da yeni kurulduğu anlaşılan 16. Ana jet Üssü Komutanlığı ‘na komutan atamalarının bulunması dikkat çekti. Baştan söyleyelim, bu gelişmelerin Mavi Vatan kapsamında zamanın ruhuna ve Türkiye’nin jeopolitik yönelişine önemli etkileri vardır.
Türkiye yarımada devleti olarak coğrafyası ve tarihinin ipoteği altında bir devlettir. Eşsiz coğrafyası, yüzyılladır jeopolitik kaderini şekillendirmiştir. Güçlü olduğu dönemlerde bu seçkin coğrafyayı kendi çıkarları, refahı ve mutluluğu için kullanabilmiş ancak duraksadığı, gerilediği ve çöktüğü dönemlerde coğrafyası, emperyalizm jeopolitiğinin birinci hedefi olmuştur. Zira bu coğrafya kıtaları, denizleri ve havzaları birbirine bağlayan kilit ve eşitler arasında birinci olan bir coğrafyadır. Yazılı tarihin en uzun bölümleri bu coğrafyada ve çevresinde yazıldı. Pek çok kapının anahtarı bu coğrafyadadır. İki yarımada üzerinde doğu batı ekseninde uzanan bu vatanda denizi ihmal ederek yaşamının bedelini toprak, can ve onur kayıpları ile ödemiş geçmiş mirasa sahibiz. Bu bedeli sadece 1000 yıllık Türk yurdu Anadolu’da değil aynı zamanda Osmanlı döneminde Evladı Fatihanların yerleştiği Türk yurdu olan her alandan geri çekilmelerde, göçlerde, katliamlarla yaşadık. Balkanlardan, Mezopotamya’dan, Kafkasya’dan, Kırım’dan, başta Girit olmak üzere Ege Adalarından geri çekilmeler, büyük kitleler için vatansız kalmanın acı örnekleridir. Osmanlı döneminin yöneticileri tutuculuk, cehalet ve hatta zaman zaman ihanet içinde denizle iç içe olmanın ve deniz jeopolitiğinin gereklerini yerine getirememenin bedelini tebaasına çok ağır ödetmiştir. Örneğin Girit’te Türk katliamı devam ederken 1897 Türk Yunan savaşında karada zafer kazanmış olmamıza rağmen donanmamız olmadığından Girit’i terk etmek zorunda kaldık. Ege Adalarının pek çoğunu 1913 başında Yunan donanmasının 3-4 büyük ve etkili savaş gemisi tehdidi karşısında kaybettik. Değil donanma, II. Abdülhamit sayesinde adalarda katliama uğrayan Türklere yardıma gidecek şalopa bile yoktu. O günlerin yılgınlık, kızgınlık ve hatta öfkesi ile genç bir deniz subayı Ali Haydar Alpagut’un Donanma İstemezük isimli ünlü makalesinde yazdığı şu paragraf her şeyi özetliyor: “Denizler tükenmez bir servet ve kuvvet membasıdır. Osmanlı milletinin tabiatında ise denizcilik olmayabilir. Ancak öyle bir memlekette oturmaktadır ki o memleket stratejik, politik ve ekonomik durumu itibarıyla denizlere hâkim bir milletle var olmak ihtiyacındadır. Osmanlı Asya’sı kendisine böyle bir sahip buluncaya kadar keşmekeşten kurtulamayacaktır. İnsanlar tabiatın kanunlarına uymazlarsa yaşayamazlar. Osmanlı Türkleri ya denizci olmaya veya eski vatanlarının kızgın çöllerinde çobanlık etmeye mahkûmdur.’’ Şüphe yok ki Osmanlı yönetiminin imzaladığı Sevr Anlaşması yürürlüğe girseydi bugün o kızgın çöllerde çobanlık ediyorduk. Türkiye jeopolitiğinin ana çerçevesini çizen çevre denizlerimiz, kontrol altında tutulmadıkları takdirde Anadolu’ya en büyük tehdidi oluşturur. Sevr’e döşenen yolun taşlarının denizdeki kayıplarımız ve donanmasızlık olduğunu unutamayız. Kurtuluş Savaşını kazanmamızın ana etkeninin de Karadeniz’de her türlü yokluk ve güçlüğe rağmen idame edilebilen deniz nakliyatının olduğunu unutamayız. Demek ki deniz, kaybedildiğinde felaket, lehte kullanıldığında güven getiriyor.
Çöküşün karanlık ve acı mirası üzerine kurulan kurtuluş ve kuruluş mirası, Türk’ü Atatürk sayesinde tekrar denizle buluşturdu. Bugün donanma gücü ve denizcilik gücü kapsamında neyimiz varsa Kuruluşun mirası üzerinden geliştiğini hatırlatalım. Türk deniz gücü cumhuriyet ile el ele sürekli gelişme göstermiştir. Her ne kadar 1946 ve özellikle 1952 sonrası NATO üyeliğimiz bağımsız jeopolitik seçeneklerimizi kısıtlamış olsa da 1963 Kıbrıs; 1975 Ege sorunları milli reflekslerimizi tetiklemiş ve Deniz Kuvvetleri özellikle Karadeniz’de NATO politikalarından çok milli politikalara yönelmiştir. Bu durum üç kuvvet arasında savunma sanayinin millileşmesinde donanmanın öncü rol oynamasını da tetiklemiştir. Tabi bu öncülüğün bedeli FETÖ ve ortaklarının birlikte planlayıp icra ettikleri kumpas davalar ile ödenmiştir.
21. yüzyılda Türkiye’nin deniz ve denizcilik politikası Mavi Vatan’da somutlaşmaktadır. Mavi Vatan, Türk denizcileşmesinin sembolüdür. Mavi Vatan kıta sahanlığı ve kara sularımız başta olmak üzere ilan edilmiş veya edilmemiş tüm deniz yetki alanlarımızın adıdır. Mavi Vatan aynı zamanda denizcileşmemizin doktrinidir. Deniz gücümüzü ve denizcilik gücümüzü nasıl geliştirmemiz gerektiğinin yol haritasıdır. Donanmanın açık denizlere yönelişinin somut bir dışa vurumu, batı hegemonyası yani ABD/AB tarafından karaya itilmeye karşı bir manifestodur. Bu manifesto 1 Eylül 1922 sabahı Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk’ün ordularına verdiği........
© Veryansın TV
visit website