menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Çekirdek donanmadan, MİLGEM donanmasına-II

50 4
23.02.2025

Cem Gürdeniz yazdı…

Cumhuriyet Donanmasının gerek kuvvet yapısı ve gerekse doktrininin NATO çıkarlarından milli çıkarlara en keskin dönüşü, Kıbrıs’ta Türklere yönelik katliamların başlaması ile tetiklendi. Söz konusu tetikleme ortaya çıkardığı doğrudan ve dolaylı sonuçları ile 20.yüzyıl sonunda adı koyulan Milli Gemi Projesinin yol haritasına da büyük katkı sağladı. 1950 yılında Dışişleri Bakanımız tarafından “Türkiye’nin Kıbrıs sorunu yoktur” diyebilecek kadar jeopolitik körlük içindeydik. Bu sözlerden beş yıl sonra 1955’te adada Türklere karşı EOKA’nın saldırıları başladı. 20 Aralık 1963 gecesinde 128 Türk uykularında öldürüldü. Türkiye’nin yaşanan etnik temizliğe rağmen adaya müdahalesine izin verilmiyordu. Kıbrıs Cumhuriyetini kuran 1959 Zürih Konferansı ve 1960 Londra Anlaşması Türkiye’ye garantörlük hakkı verdiği halde kuvvet yapımızı bu yönde geliştirmemiştik. 17 Nisan 1964 tarihli Ulus gazetesine verdiği mülakatta Başbakan İnönü şöyle diyordu: ‘İttifakın içinde mesuliyeti olan Amerika’nın önderliğine güveniyordum. Şimdi onun cezasını çekiyorum.’’ Bu mülakattan 2 gün önce de Amerikan Time Dergisine verdiği mülakatta da ‘’yeni bir dünya kurulur Türkiye orada yerini alır ‘’diyordu.

2 Haziran 1964 tarihinde adaya müdahale edeceğini açıklayan İnönü Hükümetine Amerikan ültimatomu 5 Haziran 1964 günü geldi. Mektupta Johnson açıkça ‘’Benim verdiğim silahları kullanamazsın….Eğer Sovyetler sana saldırırsa NATO yardımına gelmez…’’ diyordu. Türkiye, ABD ile 12 Temmuz 1947’de Truman Doktrininin askeri yardım anlaşmasını imzalamıştı. İkinci maddesi şöyleydi: ‘’Türkiye, yapılacak yardımı tahsil etmiş bulunduğu amaç doğrultusunda kullanabilecektir.’’ Johnson mektubundan kamuoyununun haberi ancak 1966 yılında olacaktı. Türkiye istese de Haziran 1964’te Rumlar ve Yunan tarafından güçlü şekilde savunulan adaya müdahale edecek askeri kapasiteye sahip değildi. Amfibi gücü yoktu. Çıkarma gemileri yoktu. Uçar Birlik harekatı için yeterli helikopteri yoktu. Şileplerle yapılacak bir güç intikali çok ağır kayıplarla karşılaşabilir ve bu yenilgi yaratacağı psikolojik etki ile gelecekte yapılacak yeni girişimleri caydırabilirdi. Böylesine denizaşırı amfibi bir gücü geliştirmek ancak Johnson mektubundan sonra gündeme alındı. Denizaşırı Güç İntikal Yeteneğimiz mektuptan 10 yıl sonra hazır hale getirildi. Bu da milletin feraseti sayesinde başarıldı.

Tarihimizde 1909 – 1919 arasında yaşanan birinci Donanma Cemiyeti girişimi sonrası ikinci girişim Kıbrıs krizi sayesinde ortaya çıktı. Kıbrıs’a müdahale edememenin acısını yaşayan kamuoyunun duygularına Cumhuriyet Gazetesinin 2 Mayıs 1965 manşeti cevap verdi. ‘’Başkasının Vermediğini Millet Yapar’’. Böylece millet nezdinde donanmaya destek için büyük bir bağış kampanyası başladı. Bağışlar yeni çıkarma gemilerinin yapılabilmesi için çığ gibi büyüyordu. Halkın bu muhteşem ilgi ve desteği karşısında, başta dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Necdet Uran olmak üzere 178 kurucu asil üye Kasımpaşa’da Divanhane‘de (bugün Kuzey Deniz Saha Komutanlığı olması gereken ancak ne olduğu henüz belli olmayan bina) 11 Mayıs 1965 günü bir araya gelerek “Türk Donanma Cemiyetini” kurdular. Cemiyet “Millet Yapar” kampanyasını devraldı. “Kendi gemini kendin yap” programı çerçevesinde Cemiyet, kuruluşundan sonra beş yıl içinde, Gölcük, Taşkızak, Haliç ve Camialtı Tersanelerinde 10 avcı bot, 12 LCU (Bölük Çıkarma gemisi), 20 LCM (Mekanize çıkarma gemisi) inşasına destek sağladı. Bu vakıf sayesinde 10 yıl sonra 20 Temmuz 1974 sabahı Kıbrıs’a yapılacak amfibi harekatın 32 parça çıkarma gemisi donanmaya teslim edildi. Bu çıkarma gemilerinin ana makineleri için Amerikan yardımı ile gelen ve hurdaya çıkan tankların dizel motorları kullanılmıştı. Bu makinelerin deniz suyu ile soğutulmasına olanak tanıyan teknik müdahaleyi askeri tersanelerimiz yapmıştı. Oramiral Necdet Uran, 1965 yılından itibaren genişleyen Donanma Cemiyeti (1972 sonrası Vakıf) sayesinde hedefini büyüttü. Gölcük’te ilk kez Amerikan Claude Jones sınıfı refakat muhribi örnek alınarak Berk refakat muhribi 1967 yılında kızağa konuldu. Gemi 1972 yılında donanmaya katıldı. Gölcük’te bundan evvel 1963-1966 yılları arasında TCG Koçhisar Karakol Gemisi Amerikan dizaynı ile inşa edilmişti. Bu gemi Türkiye’de inşa edilen ilk muharip unsur idi.

ABD, Türklerin Berk hamlesine ilk kez 1967 yılında 3 adet Fletcher (İ) sınıfı muhribin (İstanbul, İzmir ve İzmit) ödünç (loan) statüde transferi ile karşılık vermişti. 3 gemi 18 yıl aradan sonra ABD’den alınan ilk muhriplerdi. Ancak yine de Kıbrıs ve Yunan tehdidi paralelinde erişilen muhrip sayısı yetersizdi. 1968 ‘de TCG Peyk kızağa kondu. Bu kez ABD, 1970 yılında iki Fletcher sınıfı (İ sınıfı) muhribi (TCG İskenderun, TCG İçel) çok düşük bir fiyat ile satarak karşılık verdi. Bunun temel nedeni hem Peyk’in başlaması hem de 1967 Arap-İsrail Savaşından iki yıl sonra Akdeniz’de teşkil edilen NATO Akdeniz Deniz Çağrı Kuvveti (NAVOCFORMED)’e Türk Deniz Kuvvetlerinin de katılmasının Washington tarafından destekleniyor olmasıydı. Bu kuvvete Türkiye’nin ancak muhripler ile destek vermesi mümkündü. O dönem elinde sadece 4 Paşa (Marne) sınıfı İngiliz yapımı muhrip ile 18 yıl önce ABD’den alınan 4 G (Gleaves) sınıfı ve 3 İ sınıfı (Fletcher) olmak üzere 11 muhrip vardı. ABD kısa sürede çok düşük fiyatla iki İ sınıfı muhribin satışını onayladı. 1974 yazında Kıbrıs Barış Harekâtına Harp Filosu Komutanı sancak gemisi olarak katılan TCG Berk’in kardeşi TCG Peyk donanmaya harekattan bir yıl sonra (1975) teslim edildi. Onun inşaatı 1968’de başlamış ve 7 yılda tamamlanmıştı. Daha sonra Berk projesine devam edilmedi. 1967 ve 1970’te kısa aralıklarla ABD’den temin edilen 25 yaşındaki 2 3 (5) adet İ (Fletcher) sınıfı muhribin donanma envanterine girmesi karar vericilerde o yılların ekonomik koşulları ve sanayi alt yapısının yetersizliği ve Ege ve Akdeniz’de gelişen Yunan tehdidi nedeni ile kısa dönem çözümü olarak değerlendirilip Berk projesinden uzaklaşmayı tetiklemiş olabilir. 1978 yılında Gölcük tersanesinin genç mühendisleri Ankara’ya Berk projesine iyileştirilmeler yapılarak devam edilmesi teklifini getirmiş olsa da komuta kademesi tadil edilmiş Berk projesini onaylamadı. Böylece söz konusu karar 2011 Eylül’üne yani ilk MİLGEM’in donanmaya katıldığı tarihe kadar geçen 41 yıllık gecikmenin de sebebi oldu. Berk projesinin terkedilmesinin temel nedenlerinden birisi de gemide kullanılan ana tahrik sisteminin harekât ihtiyaçlarına tam olarak cevap verememesiydi. O dönemin karar vericileri ‘’nasıl olsa ABD veriyor’’ rahatlığı içinde düşünerek Yunanistan ile harbe hazır olmayı bütçeden ciddi finans aktarımı gerektiren yeni gemi inşa programına tercih etmiş olabilirler. Ancak Amerikan sistemine bağımlılık ve tek taraflı güven de bu kararlarda etkili olabiliyordu. Bu konuda en çarpıcı örneklerden birisini merhum Oramiral Özden Örnek, ‘’MİLGEM’in Öyküsü’’ isimli kitabında (Kırmızıkedi Yayınevi- 2016) şöyle anlatıyor: ’’Yetmişli yılların başında Genelkurmay Başkanlığında ABD ve NATO’da savunma planlamasında etkinlikle uygulanan Planlama, Programlama ve Bütçeleme Sisteminin (PPBS) ülkemize de uygulanması konusunda sisteminin faydalarını anlatan bir brifing sunuyordum. Dinleyiciler arasından yüksek rütbeli bir general sunum sonunda bana şunu söylemişti ‘’oğlum niye para harcamak için bu kadar sıkıntı çekiyoruz, biz ABD’ye söylüyoruz onlar gönderiyorlar’’. Diğer yandan ABD’den tedarik edilen savaş gemileri........

© Veryansın TV