Amerikan barışının sonu
Cem Gürdeniz yazdı…
Her imparatorluk ya da hegemon kendi barışını yaratır. Pax Romana, Pax Otomana, Pax Britannia, Pax Americana, hepsi yer yüzünde bir düzen kurdular, sonunda kurdukları düzen yükselen yeni imparator veya hegemon tarafından sonlandırıldı. ABD’nin yeni Başkanı Donald Trump yarın görevine resmen başlıyor. ABD tarihinde önceden yaşanmadığı derecede iç barışının tehdit altında olduğu, Los Angeles yangınlarında yaşandığı üzere kamu gücünün en zengini bile doğal bir afette korumada yetersiz kaldığı bir karmaşa içinde süper güç rolünü oynamaya çalışıyor. Trump görevine gelmeden kısa süre önce Meksika, Panama, Grönland ve Kanada üzerinde stratejik vizyon beklentilerini deklare etti. Düşman ve rakiplerine sürekli tehditlerde bulunarak hegemon gücünü sonuna kadar kullanan ABD böylece dostlarına da tehdit savurma dönemine girmiş oldu. Washington Oydaşması ve Kural temelli dünya düzeninin sahibi olduğunu iddia eden süper güç, 1945 sonrası başlattığını iddia ettiği Amerikan Barışını da kendi elleriyle sadece deniz aşırı uzak diyarlarda değil yakın çevresinde de yok etme sürecine girdi.
Son 250 yılda dünyamız Britanya İmparatorluğu ile ABD Hegemonyasına tabi oldu. Britanya Barışı (Pax Britannica) ve Amerikan Barışı (Pax Americana) küresel hakimiyet dönemlerini yarattı. Britanya I. Elizabeth döneminden sonra donanma gücüne dayanarak etki alanını genişletmeye başladı. Babası VIII. Henry Katolik tutuculuğuna meydan okuyarak Anglikan Protestan kilisesini kurmuş ve İngiltere’nin dine meydan okuyan ilk devlet olmasının yolunu açmıştı. 1694’te, İngiltere Bankası özel mülkiyet temelinde kurulduktan sonra Büyük Britanya Anglosakson aklın dünyaya yön verdiği ve haritaları çizdiği bir imparatorluğa dönüştü. Fetihlerle ve ittifaklarla genişledi. Fethettiği ve sömürgeleştirdiği tüm toprakları doğrudan kendi siyasi kontrolü altında ve merkezi bir otorite yönetiminde tuttu. Askeri, ekonomik ve siyasi gücünü doğrudan ve acımasızca kullandı. ABD ise 1945 sonrası hegemonya olarak ortaya çıktı. İmparatorluğun aksine devletler üzerinde doğrudan siyasi kontrol sağlamadan, onların kararlarını ve davranışlarını etkileme veya yönlendirme yeteneği ile ortaya gelişti. Hegemonik bir güç olarak diğer devletler üzerinde ekonomik, kültürel veya diplomatik araçlarla üstünlük sağladılar. Güçlü bir kültürel, ekonomik ve ideolojik cazibe merkezi olarak 20.Yüzyılda küresel liderliklerini devam ettirdiler.
Britanya 1815-1915 arasındaki imparatorluğun en güçlü döneminde kendi barışını yarattı. Dünyanın en büyük endüstriyel üretimine ve sömürge ticaretine dayalı imparatorluk 33 milyon km karelik bir alanda güneşin batmadığı bir devlet idi. Doğrudan hakimiyet ve siyasi kontrol ile büyüdüler. Kraliyet Donanması sayesinde okyanus ve denizlerde ticaret özgürlüğünü sağlayarak korsanlığı azalttılar ve küresel ticareti mümkün kıldılar. Tarihin en büyük imparatorluğu olan Britanya İmparatorluğu, Britanya Barışı (Pax Britannia) altında küresel siyaseti, ekonomiyi ve kültürü etkileyerek geniş toprakları, nüfusları ve kaynakları kontrol etti. Güç dengeleri siyaseti üzerinden büyük çaplı savaşların çıkmasını önlediler. Sanayi Devriminin Britanya’da başlaması onlara emsalsiz bir ekonomik güç sağladı. Bu güç sayesinde başta donanması olmak üzere yerküre üzerinde küresel erişim ile güç intikalini idame edebilecek ve başta Avrupa olmak üzere savaş ve krizleri önlemeye yönelik dengeleyici bir konum sağladılar. Britanya İmparatorluğu üretim, ticaret ve finans gücünü Anglosakson Protestan ahlakı ile sentezlenen kapitalist ekonomik modelin dünyaya yayılması için kullandı. Her iki dönemde de deniz ve okyanuslardaki düğüm noktalarıyla deniz ulaştırmasının tek elden kontrolü başarıldı. Böylece küresel çapta hem ekonomik istikrar sağlandı hem de deniz ticaretinin kesintisiz idamesi kolaylaştırıldı. İmparatorluğun sonunu ikinci sanayi devriminin kalesi Almanya getirdi. Her iki dünya savaşında yok olmaktan ABD sayesinde kurtuldu.
Eski bir İngiliz sömürgesi olan ABD, 1776’da İngiliz donanmasına ve ordusuna karşı kazanılan bir askeri zaferle masonik bir devlet olarak kuruldu. 1791 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin Birinci Bankası (First Bank of the United States) kuruldu. 1792 yılında ilk metal dolar 1861’de ilk kâğıt dolar basıldı. 1913’te bugünkü Federal Rezerv (FED) kuruldu. Akan yıllar içinde ABD’nin topraklarının bir kısmı İngiltere’den, Fransa’dan ve Meksika’dan savaş ve anlaşma yoluyla alındığı gibi en az üçte biri de parayla satın alınmıştı. ABD büyümeye başlarken jeopolitik bütünlüğünü sağlamak için önce güney (Meksika) ve kuzeyini (Alaska-Kanada) emniyete almış daha sonra Pasifik (Hawaii-Filipinler) ve Güney-Orta Amerika (Karayipler) bölgesine el atmıştı. ABD’nin, Kanada sınırından, Karayip Denizindeki Louisiana’ya kadar yayılan bugünkü orta bölgesi 1803’te Napolyon’dan satın alınmıştı. Bugün ABD’yi Arktik Okyanusu kıyıdaşı yapan Alaska, 1867 yılında Rusya’dan 7,2 milyon dolara satın alınmıştı. 1890 yılında Başkan William Mc Kinley zamanında ABD ekonomisi, İngiltere’yi geçmiş ve dünyanın en büyük ekonomisi unvanını almıştı. 1893 yılında işgal edilen Hawaii’ye, 1899 yılında, Puerto Rico, Küba ve Filipinler ve Samoa eklenmişti. ABD’nin Yahudi sermayesi ile tanışması 1835 yılından sonra gerçekleşti. Ünlü Yahudi finansör Rothschild’lar Amerikalı Morgan ve Rockefeller’lar ile sonuçları bugüne kadar devam eden “Money Trust”ı kurdular.
1945 sonrası ABD Hegemonyası, Britanya İmparatorluğunun yerini aldı. Üstün ekonomik ve askeri güce sahip bir süper güç olarak ortaya çıkan ve yarattığı etkili güç sayesinde küresel çapta dolaylı üstünlük kuran ABD’nin yarattığı Amerikan Barışı (Pax Americana) soğuk savaş sonuna kadar devam etti. Dünyada Sovyetler Birliği ile nükleer dehşet dengesi üzerinden bir istikrar sağlanarak büyük güçlerin birbiriyle savaşmadığı bir dönem yaşandı. Napolyon Harpleri sonrası Avrupa’da ve dünyada geçici bir hayranlık uyandıran Britanya İmparatorluğu gibi ABD de 1945 sonrası Amerikan rüyası olarak dünyada dikkat çeken en önemli çekim merkezi oldu. ABD, serbest ticaret, demokrasi, Birleşmiş Milletler, NATO ve Bretton Woods sistemi (IMF, Dünya Bankası) gibi çok taraflı kurumlara dayalı liberal bir uluslararası düzeni desteklerken ABD ordu ve donanması, özellikle Avrupa, Orta Doğu ve Asya-Pasifik gibi kritik bölgelerde jeopolitik hedeflerini askeri üsler, ittifak sistemleri, donanması ve doların gücünü kullanarak elde etti. Amerikan kültürü, medyası ve teknolojisi küresel etki yaratmada dolar ve askeri gücü kadar etki yarattı. Yumuşak gücünün yetmediği devletlere acımasızca sert gücünü kullandı. Kore ve Vietnam Savaşları bu uygulamanın en çarpıcı örneğini teşkil etti. Her iki savaşta 100 bine yakın Amerikan askeri öldü 250 bini yaralandı.
ABD, 1990 sonrası hegemonya döneminden bir nevi imparatorluk dönemine geçti ve dünyada sürekli savaşlar, ambargo, yaptırım, sindirme ve baskılama dönemi başladı. Böylece dolaylı kültürel ve ekonomik etkileme gücünü, askeri güç, turuncu devrimler, darbeler ve işgaller üzerinden fiziksel etki alanını genişletme gücüne dönüştürdü. Bunun doktrinini ‘’neocon’’ yeni muhafazakarlık adı altında Siyonizm ile Anglsosakson imparatorluk geleneğini buluşturarak sağladı. 1980’lerden itibaren Amerikalı Yahudi “Straussçular“, Senatör Henry Jackson, Donald Rumsfeld ve Dick Cheney gibi ABD askeri-sanayi kompleksinin siyasetçileri ve Rockefeller/Rothschild egemenliğindeki finans/kapital yapı ABD hükümetini ele geçirmek için bir araya geldi. ABD neocon doktrin sebebiyle İsrail güvenlik jeopolitiğini öne çıkardı. Küresel finans, medya, akademi dünyasında çok etkili olan Yahudi sermaye ve lobi gücünü Amerikan askeri ve kültürel gücü ile kullandı. Sonuçta bitmeyen savaşlar, ahlaki ve hukuki üstünlüğünü kaybeden, demokrasisi oligarşik sermaye birikiminin seçim kampanyalarına yön verdiği çoğunluk Yahudi finansal gücüne dayalı kendine has kanserli bir demokrasi modeli ortaya çıktı. Soğuk savaş sonrası ABD parçalanan Varşova Paktı ile ardından parçalanan Yugoslavya’nın ardılı devletlerin çoğunun NATO’ya üye yapılması; Afganistan, Irak, Libya, Suriye işgalleri; Sudan, Somali’nin bölünmesi; Güney Kore, Singapur, Japonya’nın ABD’ye tam bağımlı yapılırken Anglosakson devletlerin (5 Göz) ABD’ye tam bağımlı hale getirilmeleri dolayısı ile 1947 sonrası tam olarak yürürlüğe giren Kenar Kuşak jeopolitik doktrininin 1973 sonrası ABD önceliği haline gelen İsrail Güvenliği jeopolitiği ile buluşması sağlanmış oldu.
İmparatorluklar, genellikle kurumsal ve toplumsal yapısal zayıflıkların, idari başarısızlıkların, birleştirici bir ideolojinin yokluğu, başta ekonomik ve askeri güç olmak üzere........
© Veryansın TV
