İmsak vakti tartışmaları: Milletin orucu ile oynamayın!
13 Mayıs 2018 tarihli Cuma Divanı köşemde, “İslam Âlimlerinin Hassasiyeti” başlıklı bir yazı kaleme almıştım. Burdur M. A. Ersoy Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde görevli bir öğretim üyesi ile doktora talebesi (Tunahan Erdoğan-İsmail Karagözoğlu) ortak çalışmayla, “Bir eleştirinin eleştirisi: İmsak vakti tartışmaları”, (Dini Araştırmalar 25/63 (Aralık 2022), 477-500) adıyla bir makale kaleme alarak güya bana cevap vermişler. 15 Aralık 2022’de yayımlanan makaleden bir kısım dostlarımın ikazı üzerine haberdar oldum. Ramazan-ı şerif ayına girerken o makale üzerinden bir kez daha meseleyi izah etmek istiyorum. Öncelikle şunu ifade etmeliyim ki bu araştırmacılar sadece bana cevap vermek için çalışmaya koyulmuşlar. Bunu da her ne hikmetse makalenin tam dört yerinde ifade etmişler. Bunlar neden ve kimden çekiniyorlar anlamadım. Bir yerleri mi küstürmek istemiyorlar çözemedim. Bakın daha girişte şöyle demektedirler: “Bu makale orucun başlangıç vaktinde yapılan değişikliğe Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil tarafından yöneltilen ve bazı takvim hazırlayıcıları tarafından da dile getirilen eleştirilerin tetkik, tahlil ve tenkidini konu edinmektedir” (sh. 477). Her ne hikmetse yazıda da farklı ifadelerle bunu üç defa daha yazmaya ihtiyaç duymuşlardır. (sh. 477, 482, 494) Hâlbuki böylesine önemli ve bütün Müslümanları ilgilendiren bir mevzuda hakkın ortaya çıkması için araştırma yapılır. Bir üniversitede görevli iki akademisyenin bunu yapacak yerde, bir gazete makalesine tabiri caizse kollarını paçalarını sıvayıp çürütme girişimlerini manidar buldum. Evet muhatabım olan Diyanet'ten birileri ve bilhassa tenkitte bulunduğum eski başkanlardan Prof. Dr. Mehmet Görmez benim yazıma varsa cevaplarını verebilirlerdi. Fakat onlar susarken bunlar avukat olarak mı tutuldular, anlamadım. Dolayısıyla bu araştırmacılar akademik anlayışlarını gözden geçirseler iyi olacak. Zira daha akademia usul ve metodundan habersizler... Nitekim bu şekilde usulsüz bir tarzda araştırmaya başlarsanız pek çok çelişkiye düşecek farkına dahi varmayacaksınız. Bize saldırmak için çırpınırken vakitler konusunda yapılan hataları göremeyeceksiniz. Zira böyle bir çalışma iki tarafın hangisi haklı diye ele alınır. Her iki tarafın gerekçeleri incelenerek doğru sonuca varılmaya çalışılır. Bir tarafı çürütmeye yönelik girişimler amigoluktan öte geçmez. Açıkçası bu iki araştırmacının tavrına bir İlahiyat fakültesindeki akademik anlayış açısından utandım doğrusu. Bakınız bu beyefendiler yazıma cevap verirlerken şöyle demektedirler: “Söz konusu iddianın gerçeği yansıtıp yansıtmadığını tespit etmek için Hanefî fıkıh eserlerine müracaat ettiğimizde şu ifadelere rastlamaktayız...” Sonra da dipnot açarak şu açıklamayı yapmak lüzumunu hissediyorlar: “Hanefî fıkıh eserlerine müracaat etmemizin temel sebebi DİB’in söz konusu kararına eleştiri yöneltenlerin Hanefî mezhebine mensup olmalarından kaynaklanmaktadır.” (sh.484) Ne demek bu? Yani biz Hanefi, Şafii, Maliki veya Hanbeli kaynaklarına bakmayacağız ama mademki bunu yazan Hanefi onlardan cevap verelim. Peki Mutezile, Şii, Mürcie Cebriye olsa ne diyeceklerdi bu efendiler? Orası belli değil. Diyanet hangi mezhebe göre verdi o zaman onu da soruşturup ona göre de bir araştırma yapsalardı güzel olurdu! Bu arada mezhepsiz pek çok zatın kaynağına atıf yaptıklarını da belirtelim.
Benimseme ilkesi!
İmsak vakti ile ilgili bizim bir gazete makalemizde derin........
© Türkiye
