menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

ABD’nin gücü nereden geliyor?

22 1
14.02.2025

Tarihte devletlerin ve imparatorlukların hemen hepsi, uzun süreli olmak isterler ve bunun için büyük gayret sarf ederler. İdarecileri iyi yetiştirmeye önem verirler. Devlet sistemini mükemmel kurmaya çalışırlar. Düşmanlarını zayıflatmaya ve mümkünse birkaç parçaya bölmeye gayret ederler. Onlar üzerinde büyük oyunlar kurarlar. Düşmanlarının içlerine koydukları ajanlarla, gelişmelerden zamanında haberdar olur ve ona göre politikalar belirlerler. Nitekim Amerikalı siyaset adamı Henry Kissinger’a atfedilen şu söz çok manidardır: Amerika iki sebeple güçlüdür. Birincisi ülkesindeki vatan hainlerini bulur, öldürür. İkincisi de diğer ülkelerdeki vatan hainlerini bulur ve kullanır. Bunun için devlet adamları, hâkimiyet kuracakları milletlerin özelliklerini çok iyi bilirler. Onları kendilerine bağlı kılacak, sempatilerini cezbedecek faaliyetleri hakkıyla yürütürler. Yeri geldiğinde tek bir hareketle bir milletin sempatisini kazanırlar. Türk milletinin 17 Ağustos 1999 depreminde kendi idarecilerine karşı soğuk iken, ABD Başkanı Bill Clinton’un deprem bölgesini gezmesi, bir çocuğu kucağına alması, onun burnuyla oynamasına gülerek tepki vermesi bir anda kendisini milyonların gözdesi hâline getirmişti. Fatih Sultan Mehmed, bir fermanı ile Bosnalıları kendisine meftun etmiş hatta on binlerce Bosnalının İslamiyet’le şereflenmesine vesile olmuştu. Osmanlılar dünyaca meşhur adaletleri ile bu sihirli uygulamayı bulmuşlar milletlerin kalplerini fethetmişlerdi. Günümüzde Amerikan başkanlarının Ramazan-ı şerifte Müslüman önderlere iftar vermeleri de böyle bir geleneğin devamı gibidir. Avrupalı krallar da Müslümanlara sıcak durmak onları tarafına çekmek için İslamiyet’le ilgili güzel cümleler kurarlar ve yeri geldikçe kendilerini överlerdi. Tarihte bu siyasetin önde gelen simalarından biri de Napolyon’dur. Napolyon Bonapart, 1798’de Mısır’ı işgale kalktığı zaman halkı yanına çekebilmek için bir bildiri yayınlamış ve şöyle demişti: “Buraya gasbedilmiş haklarınızı iade için geldim. Ben, Allah’a Mısır’ın başında olan Memlüklerden daha fazla inanıyorum. Hazreti Muhammed’e ve hayran olduğum Kur’ân-ı kerime büyük hürmet gösteriyorum.” Öyle ki şu ifadeleri dolayısıyla İslam dünyasında Napolyon’un Müslüman olduğuna dair efsaneler de yayılmıştı. Bu konuda en sinsi ve derinden çalışan ülke ise İngiltere’dir. Hasmına en fazla dost görünen onlardır. Sizin için her güzel görünen düşüncelerinin ardında mutlaka bir hinlikleri vardır. Sizin için şifa gibi görünen projeleri öldürücü zehirdir. İçeriden adamları satın almayı çok iyi becerirler. Evlilik yolları ile etkili ailelere hatta devletlere sızarlar. Ali Suavi öldüğü gün eşi belgeleri alıp İngiltere’ye gitmişti. Beşar Esad’ın hanımı Esma Esad da Birleşik Krallık vatandaşlığına sahipti. Sultan Abdülaziz Han, İngiltere’yi ziyaret ettiğinde (13-23 Temmuz 1867) İngiliz kral ve kraliçesi bilhassa Veliaht Şehzade Murad’a büyük itibar göstermişlerdi. Davetler birbirini takip ediyordu. Özellikle Murat Efendi’nin yalnız bulunduğu yemekler düzenleniyor, gezintilere çıkılıyordu. Bunun sebebi saraya sızmaktı. Fuad Paşa bu arzuya çabucak ram olmuştu. Bu sayede İngilizleri siyasi arenada her zaman kendi........

© Türkiye