Galatasaray, Fenerbahçe yokken daha... Lahanacılar, Bamyacılar!
İki camia güreş, okçuluk, çevgan, tomak, torba darbı, mızrak, gülle ve lobut atma gibi oyunlarda karşılaşırlar. Ama zirvede cirit vardır, bütün gözler atlılarda. Efendim hikâye Çelebi Mehmet’in Amasya’da valilik yaptığı yıllara uzanır (1413-21). Ankara Savaşı’nda Timur Han’ın süvarileri, Yıldırım Bayezid’in piyadelerine baskın gelince genç padişah bundan ders çıkarır. Askerlerini atlı sporlara yöneltir, cirite teşvik eder bilhassa. Bunu ananevi hâle getirmek için Suluova’da bir şenlik tertipler ama karışıktır ortaya. Kim bu tarafta? Kim o tarafta? Yenen yenilen muamma. -Hımm bunları takımlara mı ayırmalı acaba? Amasyalılara “Siz şöyle gelin” der, Merzifonlulara da “Geçin karşıya!”... O günlerde Merzifon, lahanası ile tanınır, Amasya ise bamyasıyla. Zaten eskiden beri tatlı bir rekabet vardır aralarında. Sultan Amasya’da ikamet ettiği için Bamyacıların arasında yer alır, Şehzade Murat (Fatih’in babası II. Murad) ise Lahanacı saflarında. İki taraftan yüzer cündi (asker) toplanır mutat aralıklarla meydana çıkarılır.Kazananlar ihsan-ı şahane ile mükâfatlandırılır, kaybeden yevmiyesini alır. İlerleyen yıllarda renklere bürünecek, Bamyacılar kırmızı, Lahanacılar yeşil kadife kuşanacaktırlar.
SINIRLI SAYIDA
Peki Pırasacılar, Ispanakçılar da olsa, yeni yeni takımlar başka başka taraftarlar çıksa meydana? Hayır iki tane kâfi, yok öyle kaynamak araya. İsteyen fasulyeden oynayabilir kale arkasında! Müsabakaların kalitesi günden güne artar, ölümüne at koşturur, roket gibi mızrak atar, ok salar, lobut savurur, güreş yaparlar. Ama ciritin yeri başka aynen cenk gibi kıran kırana. Alkış, gulgule, şaşaa… Hem muhariplerin ve atların kabiliyeti artar hem vatandaş neşe dolar. Çevik mütehammil Arap atları yetiştirilir, gençlerin askerliğe hevesi artar. Fatih’le gelenek İstanbul’a taşınır, işin içine Enderun ağaları da katılır. Sultanlar umumiyetle zayıf tarafı tutar, gayrete getirmeye çalışırlar. II. Mahmud Han Bamyacı, III. Selim Lahanacı........
© Türkiye
