Balıkçı, kayıkçı, zerzevatçı mahallesiydi zamanında... Şimdi herkesin gözü onda: Çengelköy
Ağ seren gırgırlar, “pat pat” artçı kayıkları, “cak cak” martı çığlıkları... 1960’lı yıllar... 15. Füze Üssünde vazifeli muvazzaflar yana yakıla ev arar ki babam da vardır aralarında.
Alemdağ henüz köydür, Ömerli nispeten büyüktür ama münhal meskenleri subaylar kapışırlar. Rahmetli Ömer Okçu (Hekimoğlu İsmail) orada otururdu mesela. Dudullu’da iki dükkân hatırlarım, biri kasap, biri mandıra. Eh, hayvancılık yaygın olunca.
Çakmak henüz mezra, Ümraniye ise sersefil, su, elektrik arama. Yollar tarladan hâllice, çamur çıkar sırtına. Balçığı da nasıl yapışkan, her adımda bir cm uzarsın, ağırlığın bir kilo artar. Ayağından çizmeni alır sonunda. Üsküdar orta direk ama bütçeler dar. Garipler n’apsın, ya Çengelköy’de oturacaklar, ya Çamlıca’da. O zamanlar Kısıklı meskûn, Çamlıca metruk. Sarmaşıklarla kaplı ürkütücü konaklar vardır sağda solda. Tekin olmadıkları söylenir halk arasında. Çengelköy ise Boğaz’da, Bekâr Deresi ağzında, önü koy körfez, daha ziyade kayıkçıya, kürekçiye uyar, bahçıvana, balıkçıya. Burada hayat vapur seferine göre tanzim olunur, sabah şehir hatlarının istimli emektarı yaklaşır, herkes hazırolda. Halat çözüp kalktı mı yine sükûnet çöker ortalığa. Biz hıyar bademin meşhur olduğunu sonradan öğrendik, hani o mavi muşambalı manavlar açılınca. Serpme kahvaltı diye bir tabirle de tanışmamıştık daha. Yok siyah incir, yok Trabzon hurma... Mümkün mü ya şu kalabalığa?
VAPURLAR KAYIKLAR
Şirket-i Hayriye’nin efsane müdürü Hüseyin Haki, Boğaz kaptanlarına sorar: Niye geç kalıyorsunuz bu kadar? “Efendim” derler, “Bu iş düzen tutmaz, ta ki Kuzguncuk’un haşeratı, Beylerbeyi’nin teşrifatı ve Çengelköy’ün zerzevatı oldukça.” Kuzguncuklular kavgacıdırlar, her seferde cıngar çıkar, Beylerbeyi ise İstanbul efendisi, “Siz buyrun Mir’im” “Yoo katiyen olmaz. İstirham ediyorum. Lütfen Paşa’m” turnikeyi birbirlerine ikram ederler ısrarla.
Çengelköy ise zerzevatçı, o hengamede yüzlerce küfe taşınır vapura. Marul, maydanoz, havuç, lahana...
Osmanlı devrinde “pazar kayıkları” vardır beş çift kürekle yol alır, takriben 20 arşın uzunluğunda. Önü arkası kalkıktır, dalgaları yarar. Hamlacılar iskeleye yanlamasına yanaşır, yaşlılara yardımcı olurlar. Ön tarafa erkekler oturur, ıslanmayı göze alırlar, arka taraf sakin, orası hatunlara. Bunlar takriben 40 yolcu taşır, yükleri caba. Küreklerin topuzları kavun kadardır, tayfalar derinden daldırır, asılır ayakta. Genelde Bahçekapı’ya yanaşırlar. İkindiyi müteakip avdet vakti, küfeler boşalmış yerini kutular almıştır bu defa...
Bunların yelkenlilerine pereme, bir boy büyüklerine mavna, iki boy irilerine salapurya derler. O zamanlar vinç konteyner yok tabii. Serdümen “vira” deyince makaralara asılır, urç, denk neyse bağlar, ambardan çıkarırlar, “mayna” deyince yavaşça bırakırlar at arabalarına. Bazı kayıklar vakıf malıdır, hasılat hasenata.
© Türkiye
visit website