menu_open
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Millî sosyalleşme zarurettir

17 11
21.07.2024

Prof. Dr. M. Burak Gönültaş Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Öğretim Üyesi

Her geçen gün toplum, bünyesindeki fertleri, sosyal alanda tutabilme kabiliyetini kaybetmektedir. Bu, geleceğimiz için büyük bir tehlikedir. Bu sebeple başta çocuk ve gençler olmak üzere kişileri sosyal alan içerisinde tutabilecek somut, tamamen psikososyal odaklı, ilmî yaklaşımlara ihtiyaç vardır. Bu çerçevede Türkiye’de bir “Millî Sosyalizasyon Bakanlığı” kurulmalıdır.

Cemiyetimizin geleneksel damarından gelen kanı ferde taşıyarak sosyalleşme (sosyalizasyon) kabiliyetini güçlendirebilecek “psikososyal nitelikli” müdahalelere ihtiyaç olduğu söylenebilir.

Antisosyal alanda kalmak kişi için birçok tehlikeyi barındırır.

Kişilerin sağlıklı bir kimliğe kavuşması için ihtiyacı olan cemiyet şartlarının fonksiyonelliğini kaybettiği malum. Bu meyanda, cemiyetimizin geleneksel damarından gelen kanı ferde taşıyarak sosyalleşme (sosyalizasyon) kabiliyetini güçlendirebilecek “psikososyal nitelikli” müdahalelere ihtiyaç olduğu söylenebilir. Bu durumda, sağlıklı sosyalleşme için eğer toplum kendi bünyesinde zayıf kalıyorsa, devletin desteklemesi gerekmektedir.

Şöyle ki devletin kuruluş gayelerinden biri, toplumun başta sosyal kontrol fonksiyonu olmak üzere asli fonksiyonlarını korumak ve geliştirmektir. Nitekim, Anayasanın 41. maddesinde yer alan hükme göre devlet, çocukları ve gençleri her türlü kötü alışkanlıktan korumalıdır. Diğer yandan, taraf olduğumuz BM Çocuk Hakları Sözleşmesine göre devletler, çocukları ve gençleri faydalı uğraşılara yönlendirerek suçtan ve kötü alışkanlıklardan uzak tutmalıdır (BM Riyad İlkeleri).

Bu yazının konusunu da toplumumuzun geleceği için elzem bir rolde olan çocuk ve gençlerin sosyalleşmelerine devletin nasıl katkı sunacağına yönelik tavsiyeler oluşturmaktadır. Tabii, öncelikle sosyalleşmenin çerçevesi anlaşılmalıdır.

SOSYAL ALAN

Bizler muhtaç varlıklarız ve bu sebeple bir arada yaşamak zorundayız. Bu mecburiyet, münasebeti gerekli kılar. Aile ilişkileri, alışveriş, iş, komşuluk, eş-dost-akraba, okul, dinî vecibelerimiz vs. gibi ihtiyaç noktaları etrafında münasebetlerimiz başlar ve bir arada yaşama kültürü gelişmeye başlar. Bu kültür ne kadar iyi devam ederse bizler ihtiyaçlarımızı o kadar kolay giderebilir, kendimizi güvende ve ferah hissederiz. Ayrıca beşerî olarak inkişaf ederiz. Ancak insanda var olan bir kuvvet (nefis) ise her zaman bir başkasına zarar verme potansiyelini taşır ki etkileşme iklimi bozulabilir. Toplum bu durumun farkında olarak fertlerin etkileşme biçimini düzenleyen kurallar, değerler, normlar üretir ve bunların uygulanması için yaptırımlar belirler. Sonra kontrol eder. Kontrolün dozunda ve etkili olması, sağlıklı münasebet iklimini oluştururken fertlerin de kendini güvende hissetmesini sağlar. Böylece ihtiyaçların makul ve meşru olarak giderileceği bir saha oluşur. Bu durumda fert “sosyal” bir nitelik kazanır.

ANTİSOSYAL ALAN

Davranışlarıyla, toplumun koyduğu kurallara, normlara ve değerlere uymayarak (yani saparak) sosyal etkileşim iklimini bozanlar, birtakım yaptırımlara (ayıplama, dışlama gibi) maruz kalırlar ve toplum onları sosyal alanının dışına çıkarır. Bu durumda fert, antisosyal alana çıkar. Eğer davranışını düzelterek toplumun kurallarına uyarsa tekrar sosyal alana döner.

Antisosyal alanda kalmak kişi için birçok tehlikeyi barındırır: Buranın tabiatı kuralsızlıktır, değersizliktir ve otoritesizliktir. Bozulmayı hızlandıran bir iklime sahiptir. Diğer fertlerin haksız şekilde mülküne girmeyi hızlandırır ve münasebetleri yıkar. Başka antisosyallerle etkileşme ihtimali artar, onlardan başka antisosyal davranışları öğrenmesi kolaylaşır. Diğer yandan antisosyallerle olan münasebet, kişinin onlardan yana mağdur olma ihtimalini (cinsel suçlar, zorbalık, madde bağımlılığı gibi) de artırır.

En kötüsü de bu alanda kalan fert, zamanla beşerî özelliklerini........

© Türkiye


Get it on Google Play