menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

TC.’ye Karşı: 15 Temmuz FETÖ’cü Darbe Girişimi ve 16 Temmuz’daki Erdoğancı Karşı Darbe Süreci – Ardılları ve Bugünkü Durum

7 19
14.07.2025

Türkiye Cumhuriyeti tarihinin dönüm noktalarından biri olan 15-16 Temmuz 2016 süreci, yalnızca askeri bir kalkışma ya da hükümetin “zaferi” olarak okunamaz. Bu olaylar bütünü, küresel ve yerel aktörlerin Türkiye üzerindeki hegemonik mücadelesinin somut yansımalarından biridir. Sürecin tarafları olan FETÖ (CIA bağlantılı Gülen yapılanması) ve Erdoğancı Müslüman Kardeşler çizgisi, özünde birbirine rakip fakat aynı hedefe yönelmiş iki farklı emperyalizmle uyumlu İslamcı gücü temsil etmektedir. Her iki tarafın da nihai hedefi; laik, üniter, parlamenter sistemle yönetilen Atatürk Cumhuriyeti’ni tasfiye etmektir.

I. 15 Temmuz 2016 FETÖ’cü Darbe Girişimi

2016 yılının 15 Temmuz akşamı, Türk siyasi tarihine kara bir leke olarak geçen ve çok sayıda sivil, asker ve emniyet mensubunun hayatını kaybettiği bir darbe girişimi yaşanmıştır. Bu girişim, yalnızca Türkiye’deki siyasi iktidarı değil, doğrudan Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu felsefesini, yani laik, üniter, demokratik ve bağımsız ulus-devlet yapısını hedef almıştır¹.

Bu kalkışmanın arkasındaki asıl örgütlenme, Türkiye’de uzun yıllar boyunca “cemaat” adı altında faaliyet gösteren, ancak esasen ABD merkezli küresel istihbarat ağlarıyla organik bağlara sahip olan Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) idi². Bu yapı, özellikle 1980’lerden itibaren devletin birçok stratejik kurumuna başta adalet, emniyet, eğitim ve ordu olmak üzere sistematik biçimde sızmış, neoliberal muhafazakâr iktidarlar döneminde ise bu nüfuzunu pekiştirmiştir³.

FETÖ’nün amacı, klasik darbe terminolojisinin ötesinde, devleti bir “içeriden ele geçirme” stratejisiyle, anayasal düzeni ve kuvvetler ayrılığını ortadan kaldırmaktı⁴. Bu süreçte kullanılan araçlar arasında hukuku silah haline getirme (örn: Ergenekon-Balyoz kumpasları), medya manipülasyonu, yargı-polis ortak operasyonları, eğitim üzerinden ideolojik kadrolaşma gibi unsurlar ön plana çıkmıştır⁵.

15 Temmuz’un Gelişimi ve Stratejik Hatalar

Darbe girişiminin planlamasında önemli bir stratejik hata yapılmıştır. Askeri darbelerin klasik kalıplarına uymayan bu girişim, operasyonel planlamanın erken deşifre olması sebebiyle panik içinde, daha önceki saatlerde ve günü öne çekilerek hayata geçirilmiştir⁶. Bu durum, özellikle FETÖ’nün TSK içerisindeki komuta zincirinde net bir hiyerarşi kuramamış olmasından ve MİT’e sızan bilgilerden kaynaklanmıştır.

Bazı kaynaklara göre, darbe girişimi aslen 16 Temmuz sabaha karşı saat 03:00’te başlayacaktı. Ancak, Erdoğan’a bu saatten önce bilgi sızdırıldığı ve bu bilgi doğrultusunda planın öne çekildiği tahmin edilmektedir⁷. Bu ani karar değişikliği, FETÖ’cü yapı içerisinde büyük bir koordinasyon eksikliği yaratmış ve girişimi kaotik hale getirmiştir.

ABD ve NATO’nun Rolü: Stratejik Himaye mi, Sessiz Onay mı?

15 Temmuz darbesi, yalnızca iç dinamiklerle açıklanamayacak kadar karmaşık ve çok katmanlı bir operasyondur. FETÖ’nün kurucusu Fethullah Gülen’in ABD’nin Pensilvanya eyaletinde himaye edilmesi, örgütün küresel güç merkezleriyle ilişkisini açıkça göstermektedir⁸. Ayrıca, darbe gecesi Türkiye’deki İncirlik Üssü’nden kalkan yakıt ikmal uçaklarının kullanılması ve NATO mensubu bazı ülkelerin başlangıçta darbecileri kınamaktan çekinmesi, Batı’nın bu kalkışmadaki dolaylı tutumunu göstermektedir⁹.

ABD’nin FETÖ üzerinden planladığı bu darbe girişimi, bir anlamda Türkiye’deki mevcut siyasi iktidarın (AKP) tasfiyesinden çok daha öte bir hedefe; yani Atatürkçü Cumhuriyet’in yapısal tasfiyesine yönelmişti¹⁰. Bu, Türkiye’nin jeopolitik konumunu yeniden dizayn etmeyi amaçlayan Büyük Ortadoğu Projesi ve küresel neoliberal sistemin çıkarları doğrultusunda planlanmış çok aktörlü bir müdahaledir.

Darbenin Bastırılması: Direnişin Kaynağı Neydi?

15 Temmuz gecesi, çeşitli siyasi çevreler ve halk kitleleri darbeye karşı sokağa çıkmış; fakat asıl stratejik direnç, TSK içerisinde halen görevde olan bağımsızlıkçı ve Atatürkçü subaylardan gelmiştir. Bu subaylar, FETÖ’nün TSK üzerindeki hegemonyasına karşı önceden uyarılar yapmış; ancak büyük çoğunluğu Ergenekon ve Balyoz süreçlerinde pasifize edilmiştir¹¹. Geriye kalan kesim ise bu gece, kışlalarda ve birliklerde doğrudan FETÖ’cü subaylara karşı fiziksel direnişe geçmiş, bazı bölgelerde çatışmalara dahi girmiştir.

Bu bağlamda, 15 Temmuz gecesi sadece bir darbe değil, aynı zamanda bir karşı-darbe fırsatının doğmasına neden olan jeopolitik kırılma anı olmuştur. Erdoğan ve çevresi, bu süreci bir “Allah’ın lütfu” olarak değerlendirmiş ve 16 Temmuz’dan itibaren karşı devrimci süreci başlatmıştır ki bu ikinci bölümün konusudur.

DİPNOTLAR
1. Bu hedef, FETÖ’nün yayın organlarında ve mahrem yapılanma notlarında açıkça dile getirilmektedir.
2. Fethullah Gülen, 1999 yılından beri ABD’nin Pensilvanya eyaletinde yaşamaktadır ve hakkında Türkiye’de birçok ağır suçlamayla dava açılmıştır.
3. Özellikle 2002-2011 döneminde AKP hükümetleri ile FETÖ arasında kurumsal bir “iktidar ortaklığı” ilişkisi oluşmuştur.
4. Cemaatin “devleti parça parça ele geçirme” stratejisi, birçok uluslararası raporda da belgelenmiştir.
5. Ergenekon, Balyoz ve Odatv davaları gibi süreçlerde binlerce vatansever asker, gazeteci ve akademisyen FETÖ kumpaslarıyla cezaevine atılmıştır.
6. MİT Müsteşarlığı’na saat 16:00’da gelen bir ihbar sonrası Genelkurmay Başkanlığı’nda kriz toplantısı yapılmıştır.
7. Erdoğan’ın darbe başlamadan önce Marmaris’ten ayrılması, bilgiyi önceden aldığını göstermektedir.
8. ABD, darbe sonrasında Gülen’in iadesi konusunda isteksiz davranmış ve bu tavır Türkiye-ABD ilişkilerinde ciddi kırılma yaratmıştır.
9. Almanya ve bazı AB ülkeleri darbe sonrası gelişmelerle ilgili “temkinli açıklamalar” yapmıştır.
10. FETÖ’nün nihai hedefi “ılımlı İslam” kisvesi altında laik ve üniter devleti çökertmektir.
11. 2008-2013 döneminde özellikle Hava ve Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na ait kadrolar FETÖ tarafından neredeyse tamamen ele geçirilmiştir.

II. 16 Temmuz 2016 Erdoğan’ın Karşı Darbesi

15 Temmuz gecesi yaşanan darbe girişiminin bastırılmasının hemen ardından, 16 Temmuz sabahı itibariyle Türkiye Cumhuriyeti, yalnızca bir darbe sürecinden değil, aynı zamanda bir karşı devrim sürecinin başlangıcından geçmekteydi¹. Bu yeni süreç, kamuoyunda “karşı darbe” olarak da tanımlanabilecek bir iktidar mühendisliğini beraberinde getirdi. Bu bağlamda, Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki siyasal İslamcı iktidar, bu darbe girişimini hem tasfiye gerekçesi, hem de rejimi kalıcı olarak dönüştürme fırsatı olarak kullanmıştır².

Karşı Darbenin Siyasal Mantığı: Rejimi Fırsatla Yeniden Dizayn

Darbe bastırıldıktan sonra devletin refleksiyle sınırlı kalması beklenen önlemler, çok kısa bir süre içinde olağanüstü boyutlara ulaşmış ve anayasal düzeni derinden etkileyen uygulamalara dönüşmüştür³. Olağanüstü Hal (OHAL) ilanı, yüz binlerce kişinin görevden alınması veya tutuklanması, üniversitelerden yargıya, ordudan basına kadar geniş çaplı tasfiyeler, adım adım kurumsal bir karşı devrim planının parçası haline getirilmiştir⁴.

AKP iktidarı ve Erdoğan, 16 Temmuz’dan itibaren yalnızca FETÖ ile değil, Atatürkçü devlet aklının ve laik Cumhuriyet’in bütün kurumlarıyla hesaplaşmaya girişmiştir⁵. Bu süreçte, özellikle TSK içinde kalan son Atatürkçü damar büyük ölçüde dağıtılmış, Harp Okulları kapatılmış, askeri liseler lağvedilmiş, Genelkurmay zayıflatılmış ve ordu doğrudan siyasi iradenin emrine alınarak hiyerarşik bağımsızlığı ortadan kaldırılmıştır⁶.

Bu uygulamalar, klasik bir otoriterleşme eğiliminin ötesinde, Cumhuriyet rejimini fiilen sona erdiren, yeni bir ideolojik ve anayasal zemin oluşturmaya dönük sistematik bir girişim olarak okunmalıdır⁷.

FETÖ’den Boşalan Devlet Kadroları: Yeni Tarikatlar ve Müslüman Kardeşler Ağı

FETÖ’nün devlet yapısından tasfiye edilmesi sürecinde, ortaya çıkan bürokratik boşluklar, Erdoğan’a sadık İslamcı kadrolar tarafından doldurulmuştur. Bu kadrolar yalnızca sadakat üzerinden değil, aynı zamanda tarikat ve cemaat bağları üzerinden örgütlenmişlerdir. Bu noktada özellikle Menzil, İsmailağa ve Süleymancılar gibi yapılar, yeni “paralel devlet” kurgusunda öne çıkan unsurlar olmuşlardır⁸.

Bu cemaatler, sadece iktidara yakınlıkla değil, aynı zamanda Müslüman Kardeşler ideolojisiyle olan ideolojik uyumları sayesinde devlette etkin hale gelmişlerdir⁹. Böylece, FETÖ’nün tasfiyesiyle başlayan süreç, laiklik karşıtı yeni bir cemaatçi devlet mimarisine zemin hazırlamıştır.

Cumhurbaşkanlığı Sistemi: Karşı Darbenin Anayasal Kılıfı

16 Temmuz’un ardından başlayan süreç yalnızca personel ve kadro tasfiyesiyle sınırlı kalmamış, aynı zamanda anayasal düzenlemelerle rejim değişikliğine dönüştürülmüştür. 2017’de yapılan referandumla, Türkiye parlamenter sistemden “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” adı verilen fiilî başkanlığa geçmiştir¹⁰.

Bu sistem değişikliği, Erdoğan’a yasama, yürütme ve yargı üzerinde neredeyse denetimsiz bir yetki alanı sağlamıştır. Bu anlamda 16 Temmuz’un karşı darbesi, yalnızca bir güvenlik refleksi değil; bir siyasal rejim inşası projesidir. Bu sistemle birlikte kuvvetler ayrılığı ilkesinden, hukukun üstünlüğüne kadar Atatürk Cumhuriyeti’nin birçok temel ilkesi fiilen ortadan kaldırılmıştır¹¹.

FETÖ Karşıtlığından Cumhuriyet Karşıtlığına: Yeni Bir İdeolojik Kurgunun İnşası

Erdoğan iktidarı, başlangıçta FETÖ karşıtlığıyla başlattığı tasfiye sürecini, kısa sürede genel bir Cumhuriyet karşıtlığına evirmiştir. Atatürk ilke ve devrimlerini savunan kurumlar, medya organları ve muhalif partiler hedef alınmıştır. TSK ve üniversiteler başta olmak üzere, laik devlet fikrinin taşıyıcı kurumları niteliksel olarak zayıflatılmış, yerlerine “milli ve manevi değerler” söylemiyle şekillenen İslamcı kadrolar yerleştirilmiştir¹².

Bu anlamda 16 Temmuz karşı darbesi, sadece bir “darbe girişimine karşı koyma” olarak değil; yeni bir siyasal sistemin, kültürel kodların ve anayasal kimliğin yerleştirilmesi süreci olarak değerlendirilmelidir.

DİPNOTLAR
1. Bu süreç, birçok bağımsız akademisyen tarafından “sivil görünümlü otoriter karşı darbe” olarak tanımlanmıştır.
2. Erdoğan, 20 Temmuz 2016’da yaptığı açıklamada “bu Allah’ın lütfudur” diyerek bu süreci bir fırsat olarak gördüklerini beyan etmiştir.
3. OHAL ile birlikte çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) anayasanın üstüne çıkarılmış ve hukuki denetim dışına itilmiştir.
4. Yalnızca 2016 yılında 150 binden fazla kamu çalışanı KHK ile ihraç edilmiştir.
5. Özellikle Atatürkçü subaylar ve akademisyenler, FETÖ ile ilgileri olmamasına rağmen hedef alınmıştır.
6. Askerî okulların kapatılması ve askeri hastanelerin Sağlık Bakanlığı’na devri gibi uygulamalar, ordu yapısında sivil vesayet yaratmıştır.
7. 2017 referandumu sonrası rejim fiilen değişmiştir; bu birçok anayasa hukukçusu tarafından “anayasal darbe” olarak nitelenmiştir.
8. Menzil, İsmailağa, Nurcular gibi yapılar devlet içinde hızla örgütlenmiştir. Bu, Tarikatların “sivilleşmiş devleti” anlamına gelmektedir.
9. Erdoğan’ın Müslüman Kardeşler çizgisinde olduğu, özellikle Arap Baharı sürecindeki söylemlerinden ve Mısır’daki tutumundan bilinmektedir.
10. 16 Nisan 2017 referandumu Q.4 ile kabul edilmiştir. Ancak muhalefet, sonuçların YSK müdahalesiyle tartışmalı hale geldiğini belirtmiştir.
11. Yeni sistemde Meclis’in denetim gücü azalmış, yargı HSK üzerinden doğrudan Cumhurbaşkanına bağlanmıştır.
12. Laik eğitim karşıtı müfredatlar, Diyanet’in yetkilerinin artırılması, milli bayramlara yönelik ilgisizlik bu değişimi göstermektedir.

III. İki Darbeci Gücün Ortak Noktası: T.C.’nin Tasfiyesi

15 Temmuz 2016’da FETÖ’nün gerçekleştirmeye çalıştığı darbe girişimi ile 16 Temmuz’da Erdoğan liderliğinde yürürlüğe konulan karşı darbenin, görünürde birbirine rakip olan iki ayrı güç odağının çatışması gibi görünmesine rağmen, özünde ortak bir amaca hizmet ettiği artık tarihsel olarak daha net biçimde anlaşılmaktadır: Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu felsefesinin, kurumlarının ve anayasal sisteminin tasfiyesi¹.

Bu iki gücün ideolojik ve siyasi çıkarları birbirinden farklı gibi görünse de, her ikisinin de hedef aldığı temel yapı aynıydı: Atatürk’ün kurduğu laik, üniter, demokratik hukuk devleti.

FETÖ: Sızarak Ele Geçirme Stratejisi

FETÖ’nün, Soğuk Savaş sonrası NATO destekli “Yeşil Kuşak Projesi” kapsamında Türkiye’de güçlendirilmiş bir organizasyon olduğu, artık yalnızca politik analizlerin değil, uluslararası istihbarat belgelerinin ve mahkeme kayıtlarının da bir parçasıdır². Bu örgütlenme, devleti sinsice ele geçirme, kurumsal yapılar içine “cemaat kadroları” yerleştirme ve bu kadrolarla yargı, emniyet ve TSK üzerinden kontrol sağlama stratejisini........

© Turkish Forum