menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Hıdırellez Güncesi

5 12
11.05.2025

Bir sabah uyandık: Hıdırellez!
Ne dilekler tutulmuş, ne gül dalları görmüşüz henüz—
ama Instagram’da herkes hacet kapısını çoktan zorlamış.
“Yeni ev, yeni araba, biraz da para”
hepsi gül dibinde, dilek kâğıdında sıraya girmiş.

Eskiden Hızır’la İlyas buluşurmuş,
şimdi onlar da buluşmayı Zoom’a taşımış,
“Yoğunluk var, dua trafiği kilit!”
diye WhatsApp grubuna mesaj atıyorlarmış.

Mahallede biri koca istiyor,
öteki kredi borcu sildirme peşinde.
Biri “Beren Saat’in vücudu ama kendi kafam” yazmış,
gül ağacı utancından çiçek açmamış.

Bir de ateş atlama merasimi var tabii:
kimse arınmıyor ama story’ye güzel çıkıyor.
“Negatif enerjiyi yaktık” diyorlar,
halbuki yanan sadece komşunun halısıydı geçen yıl.

Velhasıl…
Hıdırellez bir yandan umut, bir yandan mizah,
çünkü biz dilek dilerken bile
arada bir göz kırparız ironinin kucağında.

Gül dalına değil belki ama
bazen de akla yazmalı dilekleri—
zira Hızır her zaman bahçeye uğrayamayabilir.

Ve

Mayıs ayı gelince başlıyor telaş,
“Bu sene dileğimi erken yazacağım” diyenler,
gül ağacının dibine değil,
önce sosyal medyaya bırakıyor niyetini:

Eskiden Hızır ile İlyas,
bir çayın kenarında, kırda buluşurdu derlerdi.
Şimdi diyorlar ki,
“Onlar da yoruldu bu taleplerden,
artık ChatGPT’ye havale ediyorlar listeleri.”

Ne isteniyor dersiniz?
Ev, araba, yazlık, villalık arsa,
biri 12 burçla uyumlu ruh eşi peşinde,
öteki Metaverse’te NFT dilemiş—
“Gerçek hayatta olmayınca, belki orada olur” demiş.

Mahallede Hıdırellez pazarı kurulmuş adeta:
Bir yanda gül dallarına çaput bağlayan teyzeler,
bir yanda dileğini kredi kartına taksitlendirmeye çalışan gençler.
Gül dibine yazılan dilek kâğıdı,
bankaya faks çekilmiş niyet mektubu gibi…

Ateş yakılıyor sonra:
“Atla, arın!” diyorlar,
ama biri ayakkabısıyla sıçrayınca
bir diğerinin kaşını yakıyor.
“Arınamadım ama biraz tüyler gitti” diyor neşeyle.

İşte Hıdırellez bu memlekette,
bir yandan kadim gelenek,
bir yandan kolektif mizah festivali.
Kiminin içten bir umudu,
kiminin bahane ettiği eğlencesi…

Ve Hızır,
belki gerçekten geçiyor bu diyardan,
ama çoğumuz onu elimizdeki telefondan izliyoruz.
Gül ağacına yazı yazmak yerine
Story atıyoruz: “Dileğim hazır, Hızır nerede?”

Sonunda biri soruyor:
“Bu kadar dileği kim taşıyor?”
Bir başkası cevaplıyor:
“Zaten çoğu kargo gibi geri dönüyor—adres eksik, niyet karışık.”

Ama olsun,
biz yine de dileriz dileğimizi,
biraz ciddiyetle, bolca kahkahayla.
Çünkü umut, bizde en çok
gülün dibine değil, gülmenin içine saklanır.

Ne diyelim… Hıdırellez’in bolluğu, bereketi, gülüşü herkesin üstüne olsun.
Gerçekten isteyenlerin dileği, gerçekten olur belki… belki de olur gibi yapar.

Ve

Bir de ritüel sonrası WhatsApp grupları başlar:
“Gülün dibine ne yazdınız kızlar?”
Cevaplar çeşit çeşit,
kimi “sağlık, huzur” der utanarak,
kimi açık açık “zengin, yakışıklı, sadık biri” der—
ama o kadar çok nitelik istemiştir ki,
Hızır bile “bu üretim bandında yok” diyebilir.

Bazıları da pratik zekalıdır:
“Geçen seneki dileğim olmamıştı, aynısını tekrar yazdım,
belki bu sene sistem güncellenmiştir,”
der ve klasikten şaşmaz:
bir ev, bir yaz tatili, bir de bonus maaş.

Çocuklar ne mi yapar?
Gül dalını anlamaz ama
ateşe marshmallow tutar,
en azından bir işe yarasın diye…
Hıdırellez onların gözünde,
“annem gül dibine bir şey gömdü, ama bana hâlâ tablet almadı” günüdür.

Bir baba çıkar sonra ortaya:
“Ben yıllardır dilek dilemiyorum,
ama her sene mangal yakıyorum,
çünkü her Hıdırellez, benim için
‘köfteyle barış günü.’”

Ve gece çöker,
kâğıtlar ıslanır,
gül ağacı altı çöp yığınına döner.
Ertesi sabah temizlik işçisi geçerken söylenir:
“Yine mi dilekler tutmadı? Yine mi ben topluyorum hayalleri?”

Ama işin özü oradadır işte:
Hıdırellez’de herkes biraz çocuktur,
herkes biraz hayalperest, biraz da tiyatrocu.
Gül dalı, dilek değil;
gülmenin sebebidir çoğu zaman.

Çünkü bizde adet böyle:
Dilek tutulur, dilek unutulur,
sonra aynı dilek seneye yeniden yazılır.
Ve her sene Hızır,
biraz daha ironik, biraz daha sabırlı gelir belki.

Ve

Bir kadın çıkıyor sahneye
kalabalığın içinden, başında yazma,
elinde plastik bir kova,
gül dibine yazılmış dilekleri okuyor sanki fal bakar gibi:
“Ahhh! Bu kim?
‘Kıskanç olmasın ama beni hep düşünsün’ yazmış.
Kızım bu, dilek değil… çelişki!”

Bir genç erkek öne fırlıyor sonra:
“Ben de yazdım bir şey… ama GPS koordinatı koymadım.
Geçen sene ev yerine kümes gelmişti dilek kağıdına.”
Herkes gülüyor, ama kimse itiraz etmiyor,
çünkü kimse dileğine güvenmiyor.

Arka tarafta biri bağırıyor:
“Hızır’a dilek tutulmaz, çalışılır be kardeşim!”
Millet başını çeviriyor ama içinden geçiriyor:
“Tamam da sen de o ‘çalışma’yla yıllardır aynı yerdesin?”

Sonra biri, gül dibine şiir koymuş:
“Ey Hızır! Gel de gör bu aşkı,
gel de erit yüreklerdeki buzları!”
Ama kâğıdın ucuna IBAN yazmış…
“Olur da gönlün düşerse” diye.

Hıdırellez’de ironinin,
bir bakışla kahkaha attıran gücünün önüne geçemez kimse.
Bir yanımız folklor,
bir yanımız sitcom karakteri gibi yaşar bu günü.

Ve sonra gece yeniden gelir.
Gül dalı yorgun, dilekler karışmış,
ama umut hâlâ inadına gül dibinde durur.
Çünkü biz biliriz:
dilek tutmak, gerçekleşmesinden daha güzeldir bazen.

Hıdırellez biter belki takvimde,
ama halkın kalbinde her bahar yeniden başlar:
biraz şaka, biraz gerçek,
biraz da “belki olur” diye atılmış bir kahkaha…

Ve

Ve sabah olur.
Hıdırellez’in ardından kalan sessizlik,
biraz kül, biraz umut, biraz da çöpe atılmış naylon poşettir.
Belediye temizlik ekibi geçerken içinden geçirir:
“Her sene dilekler çok,
ama biriniz de ‘çevre temizliği’ dilememiş.”

Gül ağacı hâlâ yerinde ama mahcup,
çünkü her sene üstüne bağlanan umutlar,
bu sene yine ip gibi sarkıyor dalından.
Yanağında “Kredi Çıksın” yazılı bir kâğıt uçuşuyor,
rüzgâr bile gülüyor artık.

Yaşlı bir amca geçiyor yanından:
“Ben eskiden Hıdırellez’de su kenarına gidip
toprağa basardım çıplak ayakla…
Şimdi gençler dileklerini Google Docs’a yazıyor,
gül dalını ‘QR kod’ diye arıyor.”

Çocuklar........

© Turkish Forum