menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

EBÖ İttifakı: (Erdoğan – Bahçeli – Öcalan) Türkiye Cumhuriyeti’nin Tasfiyesinde Ortaklık ve Milli Direnişin Zorunluluğu

12 7
15.07.2025

Cumhuriyetin Varlık Mücadelesi ve Yeni Rejim Girişimi

Türkiye, tarihinin en kritik kırılma dönemlerinden birini yaşamaktadır. 1923’te Atatürk önderliğinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti; laik, üniter, halkçı ve ulusal egemenlik esasına dayalı bir devrimci modelin ürünüdür. Ancak 2000’li yılların başından itibaren, küresel sistemin yeniden yapılanması sürecinde, Türkiye içeriden ve dışarıdan yönlendirilen bir karşı-devrim sürecine sokulmuştur. Bu sürecin günümüzdeki temel siyasal aktörleri arasında Recep Tayyip Erdoğan, Devlet Bahçeli ve Abdullah Öcalan yer almaktadır. Her biri ideolojik olarak farklı geleneklerden gelen bu figürler, EBÖ İttifakı başlığı altında birleşmiş; Türkiye Cumhuriyeti’nin temel sütunlarını hedef alan bir iş birliğine dönüşmüştür.

Bu iş birliği, yalnızca politik bir koalisyon değildir. Aynı zamanda sosyolojik ve ideolojik bir yönelim değişimini, toplumun yeniden inşasını, rejimin yapısal dönüşümünü ve ulusal kimliğin tasfiyesini hedefleyen sistematik bir karşı devrim projesidir.

1.1. Farklı Geleneklerden Tek Hedefe: Erdoğan, Bahçeli, Öcalan

Her biri farklı ideolojik ve tarihsel geleneklerden gelen üç siyasal aktörün ortak bir hedefte birleşmesi, yüzeyde çelişkili gibi görünse de, alt yapıda tekleştirici bir rejim kurma amacı taşıdıkları açıktır:
• Recep Tayyip Erdoğan: Siyasal İslamcı ideolojinin temsilcisidir. Türkiye Cumhuriyeti’nin laik ve batıcı yapısını, ümmet temelli bir İslam devleti anlayışıyla değiştirmeyi hedeflemektedir. Yeni anayasa tartışmalarında “dindar nesil” ve “İslam kardeşliği” vurguları bunun göstergesidir.
• Devlet Bahçeli: MHP’nin geleneksel milliyetçi söylemini terk ederek Erdoğan iktidarına ideolojik ve kurumsal destek veren bir figüre dönüşmüştür. “Türklük yeniden tanımlanmalı” gibi çıkışlarla, milliyetçilik ilkesinin içini boşaltarak Türk kimliğini sulandıran bir çizgiye kaymıştır.
• Abdullah Öcalan: mikro milliyetçi (etmik ayrılıkçı) kökenli ve terör örgütü PKK lideri ve terörist bir figür olarak başladığı serüvenini, son yıllarda etnik kimliğe ve yerinden yönetim modeline dayalı post-modern bir federasyon tahayyülüyle sürdürmektedir. “Demokratik konfederalizm” adı altında, üniter devleti parçalayacak bir yapı önermektedir.

Bu üç figürün ortak kesişim noktası, 1923 Cumhuriyet modeline karşı olmalarıdır. Atatürk ilke ve devrimlerinin tasfiyesi, laikliği etkisizleştirme, Türk kimliğini anayasal kimlik olmaktan çıkarma ve üniter devleti etnik temelde parçalama hedefi, bu ittifakı stratejik olarak mümkün kılmıştır.

1.2. Bu Bir Koalisyon Değil, Karşı-Devrimsel Bir Eylem Birliğidir

Siyaset bilimi literatüründe koalisyonlar genellikle seçime dayalı geçici ittifaklar olarak değerlendirilir. Oysa EBÖ ittifakı, bu tanımı aşan; rejimi, toplumu ve kimlikleri dönüştürmeye yönelik yapısal bir projedir. Fransız filozof Louis Althusser, devletin yeniden yapılanmasının yalnızca güç paylaşımı olmadığını, ideolojik aygıtların el değiştirmesiyle birlikte hegemonik bir yeniden kuruluş anlamına geldiğini ifade eder. EBÖ İttifakı da, devletin ideolojik çekirdeğini, yani Atatürkçü kurucu iradeyi tasfiye ederek yerine yeni bir “üst-anlatı” yerleştirme çabasındadır.

Bu anlatı şunları içerir:
• Ümmetçi bir üst kimlik ve İslam kardeşliği
• Etnik ve yerel özerklikleri öne çıkaran “çok kültürlü” anayasal vatandaşlık
• Laikliğin değil, “dini çoğulculuğun” anayasal ilke hâline gelmesi
• Atatürk’ün “yıkıcı bir tarihsel figür” gibi gösterilmesi

Yani mesele bir hükümet değil, bir rejim meselesidir. EBÖ, sadece Türkiye Cumhuriyeti’ni haritadan silmek değil; tarihsel ve anayasal olarak geçersiz kılmak istemektedir.

1.3. EBÖ İttifakının Tarihsel Temeli: Cumhuriyet’in Karşıtları Ortak Zeminde

Recep Tayyip Erdoğan, Devlet Bahçeli ve Abdullah Öcalan, geçmişte farklı siyasal kamplarda yer alan üç figür olarak bilinmelerine rağmen, son on beş yıl içinde Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu paradigmasına karşı ortak bir siyasal ve ideolojik zeminde buluşmuşlardır. Bu ittifak, yalnızca pragmatik bir işbirliği değil; ideolojik karşıtlıkların üzerinde birleşilen bir “rejim karşıtlığı ortaklığı”dır.

Her üç figür de, farklı gerekçelerle, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu ilkelerine, özellikle de Atatürkçü ulus-devlet anlayışına, laikliğe, üniter yapıya ve Türk kimliğine karşı konumlanmaktadır. Ancak bu karşıtlıkları farklı biçimlerde tezahür eder:
• Recep Tayyip Erdoğan, siyasal İslamcı çizgiden gelen bir figür olarak, Türkiye Cumhuriyeti’ni “dinsiz bir Batıcı proje” olarak görür. Erdoğan’ın hedefi, laikliğin tasfiyesi ve ümmet eksenli bir devlet kimliğinin inşasıdır. Atatürk devrimlerini açıkça “sapma” olarak nitelendirmiş, Osmanlı’yı yeniden diriltme retoriğini benimsemiştir.
• Devlet Bahçeli, her ne kadar milliyetçi bir figür olarak bilinse de, 2015 sonrası dönemde milliyetçiliği “devlet bekası” söylemiyle dar bir güvenlikçi zemine oturtmuş ve Türk milliyetçiliğini bir kimlik olmaktan çıkarıp, rejime itaat gerekçesi haline getirmiştir. Bahçeli’nin 2016 sonrası çizgisi, Erdoğan liderliğindeki İslamcı projeye eklemlenerek “yeni rejimin iç milliyetçisi ( iç güveysi)” rolünü üstlenmek olmuştur.
• Abdullah Öcalan ise, terör örgütü PKK’nin kurucusu olarak, Türk ulus-devletini bir “sömürgeci yapı” olarak tanımlar. Öcalan’ın hedefi, etnik temelli bir özerklik modelidir. 2000’li yılların başından itibaren “Demokratik Konfederalizm” adını verdiği modelle, merkezi devletin ve Türk kimliğinin yerine, çok kimlikli, çok hukuklu, yerel yönetim esaslı bir federatif yapı önerir. Bu da pratikte Türkiye’nin üniter yapısının çözülmesi anlamına gelir.

Her üç aktörün de yolları “farklı” gibi olsa da vardıkları nokta ortaktır: Kurucu Cumhuriyet paradigmasının tasfiyesi ve yerine “yeni rejim” kurulması. Bu yeni rejim; din merkezli, kimlik parçalayıcı, merkezden uzaklaştırılmış ve çok başlı bir yapıdır.

Nihayetinde , Erdoğan, Bahçeli ve Öcalan; birinin siyasal İslamcılığı, diğerinin etnikçiliği ve öbürünün “güvenlikçi devletçilik ve “İslam-Türk-İslam” anlayışıyla birleşerek, Cumhuriyet’in temel değerlerine karşı stratejik bir cephe oluşturmuşlardır. Bu birliktelik, 2017 referandumu, çözüm süreci, yeni anayasa tartışmaları ve “yeni Türkiye” söylemi üzerinden somut hale gelmiştir.

Bu üç bakış açısı, EBÖ’nün Türkiye Cumhuriyeti’nin en temel üç sütununu ; laiklik, milliyetçilik ve üniterlik eş zamanlı olarak tasfiye etmek istediklerini göstermektedir. Bu durum, yalnızca bir anayasa değişikliği değil; sosyolojik bir TC’nin rejiminin yıkımıdır.

2.1. Büyük Ortadoğu Projesi (BOP): Sınırları ve Kimlikleri Yeniden Çizme Planı

BOP, 2000’li yılların başında ABD’nin resmi dış politika belgelerinde yer bulan ve George W. Bush döneminde Orta Doğu’nun “demokratikleştirilmesi” adıyla başlatılan jeopolitik bir projedir. Ancak projenin esas amacı:
• Ulus-devlet yapılarını parçalayarak etnik ve mezhepsel temelde mikro yapılar üretmek,
• Laik yapıları tasfiye ederek İslam dünyasında ılımlı İslam rejimlerini yaygınlaştırmak,
• İsrail’in güvenliğini artırmak ve enerji koridorlarını kontrol altına almaktır.

ABD Dışişleri Bakanlığı, BOP kapsamında Türkiye’ye “model ortak”, Erdoğan’a ise “ılımlı İslam’ın rol modeli lideri” rolünü biçmiştir. Bu süreçte Tayyip Erdoğan’a doğrudan verilen unvanlardan biri olan “BOP Eş Başkanı”, bu rolün resmi dışa vurumudur.

Dolayısıyla Erdoğan, Türkiye’de yalnızca iç siyasetin değil, küresel güç merkezlerinin taşeronluğunu üstlenen bir figür hâline gelmiştir.

2.2. Erdoğan-Bahçeli-Öcalan İttifakının İdeolojik Ortaklığı

Recep Tayyip Erdoğan, Devlet Bahçeli ve Abdullah Öcalan’ın siyasi kökenleri ve söylemleri birbirinden “farklı” gibi görünse de, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesine yönelik temel karşıtlıkları zaman içinde onları ortak bir zeminde buluşturmuştur. Her biri farklı tarihsel kesitlerde, farklı kitleleri temsil ediyor olsa da, özellikle son on yılda “yeni rejim inşası” sürecinde ideolojik olarak örtüşen üç aktör haline gelmişlerdir.

Recep Tayyip Erdoğan’ın temsil ettiği siyasal İslamcı anlayış, Cumhuriyet’in laiklik temelini reddeder. Erdoğan, Türkiye’yi Batı tipi bir laik sistemden uzaklaştırmak ve dinin hem toplumsal hem siyasal yaşamda daha belirleyici olduğu bir düzene kavuşturmak istemektedir. Bu bağlamda, Osmanlıcılık ve ümmetçilik gibi tarihsel referansları öne çıkarmakta; Atatürk’ün devrimlerini “milli ve yerli olmayan” Batıcı sapmalar olarak görmektedir. Özellikle 2002 sonrası dönemde, dinin kamusal alandaki görünürlüğü üzerinden, laik Cumhuriyet’in kültürel mirasına karşı sistemli bir dönüşüm politikası yürütülmüştür.

Devlet Bahçeli ise, milliyetçi-mukaddesatçı “çizgiden gelmesine” rağmen, 2016 sonrası dönemde Erdoğan’ın başkanlık rejimine ve siyasal İslamcı yönelimine açıktan destek vererek, bu yapının “iç milliyetçisi ( iç güveysi)” pozisyonuna evrilmiştir. Bahçeli’nin Türk milliyetçiliğini “iktidar merkezli” bir sadakat anlayışına indirgemesi, onu geleneksel ülkücü söylemden uzaklaştırmış ve bir tür “Erdoğancı rejim muhafızlığına” dönüştürmüştür. Cumhuriyet’in Türk kimliği ve laiklik temelleriyle değil, Erdoğan liderliğinde şekillenen yeni rejimin bekasıyla ilgilenmektedir. Bu dönüşüm, MHP’nin geleneksel anti-PKK çizgisiyle çelişen şekilde, Öcalan’ın mektuplarının miting meydanlarında okutulmasına ve Öcalan’ı TBMM davet etmesiyle ve onu önder olarak görmesiyle somutlaşmıştır.

Abdullah Öcalan ise, Türkiye Cumhuriyeti’ni bir “tekçi” ve “sömürgeci” yapı olarak tanımlamaktadır. Onun ideolojik çizgisi, terör örgütü PKK’nin “silahlı mücadelesiyle” başlayan etnik temelli ayrışma hedefinin, “Demokratik Konfederalizm” adı altında yerel özerklik, çok kimliklilik ve merkezsizleşme yönünde yeniden formüle edilmesidir. Bu ideolojik çerçeve, ulus-devlet karşıtlığı temelinde şekillenmiş, laik ve üniter yapıya karşı bir model olarak ortaya konmuştur. Öcalan’ın savunduğu yerel yönetim odaklı sistem, dini cemaatlerin, etnik grupların ve mezheplerin siyasi temsilinin artırılmasını öngörmektedir.

Bu üç aktörün farklı temellerden yola çıkarak ulaştığı ortak ideolojik kesişim, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu değerlerinin reddidir. Laiklik karşıtlığı, Türk kimliğinin anayasal statüsünün ortadan kaldırılması ve üniter devlet yapısının parçalanması gibi temel konular, bu üç ismin örtüştüğü ideolojik zeminlerdir.

Dolayısıyla, Erdoğan-Bahçeli-Öcalan ( EBÖ) ittifakı; görünüşte birbirine “karşıt gibi duran” kimliklerin aslında Cumhuriyet karşıtlığı ortak paydasında birleştiğini göstermektedir. Bu birliktelik, sadece taktiksel bir siyasal işbirliği değil; Türkiye’nin yüz yıllık kurucu paradigmalarının tasfiyesine yönelik stratejik bir ideolojik mutabakat olarak değerlendirilmelidir.

2.3. Küresel Sermaye, Postmodern Kimlikçilik ve Türkiye’nin Dönüştürülmesi

Sosyolog Zygmunt Bauman ve antropolog David Harvey, küresel kapitalizmin artık klasik ulus-devlet yapılarını değil, postmodern kimlikler üzerine kurulu, parçalı ve yönetilebilir yapılar istediğini vurgular. Bu yapıların temel özellikleri:
• Ortak dil, kimlik ve tarih anlatısının olmayışı,
• Merkezi yönetimin yerine yerel otoritelerin öne çıkması,
• Küresel sermaye ile entegre olmuş, yerel aidiyetleri zayıf bireylerin çoğalmasıdır.

EBÖ ittifakı, Türkiye’yi tam da bu model doğrultusunda süreç içinde dönüştürmektedir:
• Atatürk’ün ulus tanımı “ırkçılık” diye kriminalize edilirken, yerine etniklik, cemaatçilik ve ümmetçilik öne çıkarılıyor.
• Devlet, anayasa eliyle ulus devlet olmaktan çıkarılıp çok kimlikli, parçalı bir yapıya dönüştürülmek isteniyor.
• Toplumsal kimlikler, “sınıfsal eşitlik” yerine “etnik ve dini eşitlik” üzerinden kurgulanıyor.

Bu dönüşüm, sadece içerideki siyasal aktörlerin değil; küresel sistemin doğrudan müdahil olduğu, kontrollü bir çözülme senaryosudur.

Bugün, EBÖ İttifakı, Türkiye Cumhuriyeti’ni içten dönüştürmeye çalışan bir yerli iş birlikçi yapı olmaktan ibaret değildir. Aynı zamanda ABD güdümlü BOP’un bir parçası, bir tür “yumuşak yıkım koalisyonu” olarak işlev görmektedir. Türk milletinin ortak değerlerini, tarihini ve kimliğini dağıtarak, yeni rejimi “yerli ve milli” değil, küresel çıkarlarla uyumlu bir yapıya dönüştürme çabası içindedirler.

3.1. Yeni Anayasa Üzerinden Rejim Değişikliği: Hukuki Kılıfla Siyasal Devrim

Türkiye’de anayasa tartışmaları, genellikle demokratikleşme veya hak temelli genişlemeler üzerinden ele alınsa da, EBÖ İttifakı’nın anayasa söylemi bu çerçevenin dışındadır. Burada amaç bir anayasa reformu değil, rejim değişikliğidir. Zira 1924 anayasası ile şekillenen kurucu felsefe;........

© Turkish Forum