Bir Siyasi Mantığın Anatomisi (1): Trump Örneği, İran Bağlamında
Donald J. Trump’ın başkanlığı sırasında uyguladığı dış politika, özellikle İran’a yönelik sert ve çoğu zaman irrasyonel tutumu, yalnızca ABD’nin jeopolitik çıkarlarıyla açıklanamaz. Trump’ın siyasi tarzı, popülist söylemleri ve kimlik inşasına dayalı liderlik anlayışı, modern siyasetin klasik normlarından saparak yeni bir siyasal zihniyeti temsil eder. İran’a karşı geliştirilen agresif tavır, yalnızca stratejik değil; psikolojik, kültürel ve toplumsal kökenleri olan bir yönelimdir.
Trump’ın kişiliğinde belirginleşen narsisistik yapı, toplumsal bölünmüşlükle birleşerek dış politika kararlarını etkileyen temel bir parametreye dönüşmüştür. İran, bu bağlamda hem ABD içinde “öteki” algısının yeniden üretilmesinde işlevsel bir figür olarak seçilmiş, hem de Batı dünyasının tarihsel oryantalist bakış açısının güncel versiyonuyla hedef haline getirilmiştir. Söylemler, yaptırımlar ve doğrudan tehditler; yalnızca siyasi değil, aynı zamanda kültürel ve psikolojik bir düzenin ifadesi olarak değerlendirilmelidir.
Liderin karakter yapısı, toplumsal taleplerle birleştiğinde ortaya çıkan bu politik çizgi; toplumsal hafızaya, sembollere ve ideolojik reflekslere yaslanır. Trump’ın İran’a yaklaşımı, yalnızca bir dış düşmanla hesaplaşma çabası değil, içerideki politik meşruiyeti pekiştirme stratejisinin de bir parçasıdır. Söz konusu siyasal mantık, bireysel güdüler, toplumsal kutuplaşma ve küresel hegemonya arayışının bileşiminden oluşan çok katmanlı bir sistemin ürünüdür.
Trump’ın siyasal figürü, klasik lider tipolojisinin ötesine geçerek psikopolitik bir olguya dönüşmüştür. Özellikle Erich Fromm’un otoriter kişilik kavramsallaştırması ile karşılaştırıldığında, Trump’ın kişilik özellikleri (narsisizm, paranoya, üstünlük kompleksi) ile siyasi tarzı arasında güçlü bir bağ olduğu görülür[^1]. Fromm’un “otoriter karakter” tanımı, kendi kimliğini başkalarının gücünde eritmek isteyen bireylerin, güçlü lider figürlerine duyduğu çekimle ilgilidir.
Trump, özellikle İran karşıtı söylemlerinde “şeytanlaştırma” stratejisini kullanarak, kendisini ahlaki bir kurtarıcı olarak konumlandırmıştır. Psikanalist Karen Horney’in tanımladığı “narsisistik kendilik” kavramı burada devreye girer[^2]. Trump’ın dış politikadaki tehdit algısını kendi kişiliğiyle özdeşleştirmesi, İran’ı yok edilmesi gereken bir kötülük odağı olarak sunmasına neden olmuştur.
Liderin kişisel özellikleri ile siyasi karar alma süreçleri arasındaki ilişkiyi analiz eden “lider özellik teorileri”, Trump’ın İran’a yönelik maksimalist yaklaşımını açıklamada yararlı bir çerçeve sunar[^3]. Bu kuram, liderin bilişsel yapılarının ve duygusal yatkınlıklarının uluslararası krizlerin gidişatında belirleyici olabileceğini savunur. Trump’ın ani ve radikal kararları (örneğin Kasım Süleymani suikasti), bu bağlamda ele alınabilir.
Trump’ın İran politikası yalnızca bireysel eğilimlerinin değil, aynı zamanda temsil ettiği sosyolojik tabanın ürünüdür. ABD’nin kırsal bölgelerinde yaşayan, çoğunluğu beyaz ve Hristiyan olan nüfusun kendilerini küreselleşmeden dışlanmış........
© Turkish Forum
