Merhaleden merhaleye insanoğlu
Merhaleden merhaleye geçen insanoğlu; kendi içine dönüp bakmayı unuttuğu müddetçe bir hayvandan farksız olacaktır. Başkalarına yardım etmeyen, Allah'ın verdiği kalbi, maneviyatı, iç zenginliğini göremeyen, bulamayan daha doğrusu aramayan insan belli bir yaştan sonra geç kaldığını fark edecektir. Bu fark ediş tahmin edersiniz ki iyi bir olay neticesinde olmayacaktır. Aksine; yoğun duyguların pençesinde boğuştuğu içindeki zıddıyla savaşı sonucu; tabiri caizse kendi kuyusunun en dibinin kirini, pasını gördükten sonra buradan onu çıkarmaya muktedir olanın, aslında dünyaya geldiği andan itibaren kendi içinde onunla beraber olan Allah'ı gördükten sonra ayağa kalkacaktır, hem de önceki nefsani arzularının kölesi zayıf bir şahsiyetten daha güçlü bir şekilde…
Burada akıllara şu soru gelebilir; insan oğlunun yaptığı hatadan dönüp Rabbi'ni bulma isteğinin içine yerleşmesi için illa ki bu büyük buhranlardan, haddi aşan nefsani arzularının hesaplaşmalarından mı geçmesi gerekir? Seyrinde giden bir hayatta da insanoğlu Rabbi'ni bulamaz mı?
Esasen seyrinde giden bir yaşam cennette değilsek başlı başına Allah’tan yoksun bir yaşamdır. Ne de olsa orada hüzün, acı, iç çekiş, sabır yoktur. Dünya hayatında da bu mümkün değildir. Dünya hayatının algoritması farklıdır. Burada doymak bilmeyen bir nefs ve bunu doğru gösteren bir şeytanın varlığında; sürekli olarak savaş, mücadele ve sabır olmak zorundadır. Bu savaş içinde Nizam-ı Alem için, dini ve vatanı için yaşamak ve bu uğurda başkalarına yardım etmek bize bu dünyanın dertlerini ve sıkıntılarını bile güzel gösterecektir.
Ne demiş Ahmet YESEVİ: “Nerde görsen gönlü kırık, merhem ol sen,
Öyle mazlum yolda kalsa, yoldaşı ol sen,
Mahşer günü dergâhına yakın ol sen,
Ben-benlik güden kişilerden kaçtım ben işte…”
Allah(c.c) şeytanın karşısında korumak istediği kulunun kendi varlığını dış dünyada, kendi........
© Türkgün
