AKP kılıcıyla saldırıyor, cumhurbaşkanı zırhıyla korunuyor - 2
Bir önceki yazımda Ekrem İmamoğlu’na İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın başlattığı soruşturmadan, Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’ın tutuklanmasından, Erdoğan’ın “turpun büyüğü torbada” tehdidinden ve tüm bunların sebebi olan Türk tipi başkanlık sisteminin giderek kökleşmesinden bahsetmiştim. Bir sonraki yazımda ise, Erdoğan’ın dünyada uygulanan yönetim sistemlerinden “arı marifetiyle” işine gelenleri toplayarak oluşturduğu; “sınırsız yetkili ama sıfır sorumlu” olduğu, “bana YASAL sana YASAK” sistemini ve Cumhurbaşkanına hakaret meselesini incelemeye devam edeceğimi belirtmiştim. Kaldığım yerden devam ediyorum.
Çeyrek yüzyıla yaklaşan Erdoğan iktidarının hâkim olduğu Türk siyasetinde ne yaşıyorsak aslında hiçbir gelişme aniden ve kendiliğinden oluvermedi. Cumhuriyet tarihi boyunca edinilen tüm demokratik kazanımlarımızın birer birer yok edileceğine dair sinyalleri, iktidarlarının ilk günlerden itibaren açık açık vermişlerdi aslında. Şimdilerde bu ‘vaatlerini’ yerine getirmeye devam ediyorlar, hepsi bu! Ancak kamuoyunun önemli kısmı, kendilerini nelerin beklediğinden büyük oranda habersizdi ya da bunu umursamıyordu. İktidarının ilk yıllarında hayli ‘demokrat’ izlenimi veren Erdoğan için “gizli bir ajandası var, sandığı kullanarak demokrasiyi yok edecek” diyenlere paranoyak gözüyle bakılıyordu o yıllarda.
Henüz İBB Belediye Başkanıyken 1996’da “Demokrasi bir tramvaydır, menzile varınca inilir. Demokrasi bizim için amaç değil araçtır.” diyerek siyasal düşüncesini neredeyse 30 sene önce açıkça ilan etmemiş miydi Erdoğan? Aklında, ruhunda, dünya algısında demokrasiye ve onun evrensel ilkelerine yer olmayan, bu kavramı sadece sistemi ele geçirmenin aracı olarak gördüğünü açıkça deklare eden bir liderin ülkeye demokrasi, adalet, eşitlik getireceğine; “yasakları, yolsuzlukları ve yoksulluğu” bitireceğine milyonlarca demokrat inanmışsa, bu onun suçu muydu?
Erdoğan bugünkü “astığı astık, kestiği kestik” tek adam mertebesine adım adım ve göstere göstere geldi. “Gizli ajandası” aslında çok da gizli sayılmazdı, sık sık açıp gösteriyor, gönlünde ne tür bir ‘demokrasi’ yattığının sinyallerini her fırsatta veriyordu. 23 Nisan Başbakanı çocuğuna 2010’da görevini anlatırken “Sen Başbakansın. İster asar ister kesersin!'' derken, arzuladığı sınırsız yetkili başkanlığı tarif ediyordu.
Erdoğan demokrasinin ve evrensel hukukun temeli olan ‘güçler ayrılığı’ ilkesini ayak bağı olarak gördüğünü; “ah şu kuvvetler ayrılığı yok mu?” diyerek daha 13 sene önce ortaya koymuştu. Anayasal erkler ayrılığının fiilen son bulduğu şaibeli 2017........
© Toplumsal
