Platform: Dış’ın Düş'ü, İç'in Gücü
*
Pusula Gazetesinden bir alıntı(2);
"Psikolojik harp, manipülasyon ve içeride kaos rakiplerimizin, düşmanlarımızın işine geliyor. İçeride sorunlar yumağına dönüşen bir ülkenin başını kaldırıp dışarıya bakması imkansız olacaktır. Her veri psikolojik harp unsuru olarak kullanılıyor. İçeride aparatlar buna çanak tutuyor.
Zihnimiz hangi evhamları bize doğruymuş gibi sunsa da Türkiye zannımızın ötesinde direnç ve kabiliyetlere sahiptir.
Türkiye için en ciddi sorun kendi içinde yaşadığı buhran ve çıkmazlardır. Ve Türkiye'nin rakiplerinin ağzını sulandıran da ülkenin ayağının tökezlemesi, ülkeyi ayakta tutan halk ve devlet arasındaki bağın zayıflamasıdır.
Türkiye iç huzurunu koruduğu sürece dışa karşı dirençlidir, bu var oldukça da Türkiye üzerine kurulan evhamlar yersizdir.Enseyi karartmaya gerek yok. Hele de dış hadiseleri yanlış yorumlayıp Türkiye'yi zihinlerde mağlup ilan etmek gereksiz. Bütün eksikliklerine rağmen Türkiye kurumlarıyla ayaktadır.
Biraz sabır gerekli. On yıllara dayanan sorunlar kolayca çözülmüyor.
Evet, Türkiye bir süper güç değil ama zihinlerde ona biçilen kefeni de yırtıp parçalayacak güçtedir."
*
Değerli Okurlar,
Yüzyıllardır bu topraklarda bir milletin sadece coğrafyasını değil, zihnini işgal etmenin yolları arandı. Savaş meydanlarında dize getirilemeyen bir halkın, aklı ve inancı hedef alındı. Bugün de benzer bir senaryo, yeni çağın diliyle sahnede: algı yönetimi, psikolojik harp, dijital kuşatma...
Türkiye’ye dışarıdan kefen biçmeye çalışanların artık bir toprağı işgal etmeye değil, milletin zihnine korku tohumları ekmeye odaklandığını görüyoruz.
Zira biliyorlar: Düşüncesi felç olmuş bir halkı yenmek için artık cephe kurmaya gerek yoktur.
Sosyal medya üzerinden yayılan içerikler, haber diye sunulan manipülasyonlar, Türkiye’yi zayıf, çaresiz, bölünmeye mahkûm bir ülke gibi resmediyor. Bir bakıyorsunuz, bir drone fotoğrafı üzerinden “ordu çöktü” mesajı veriliyor; bir diğerinde ise halay çeken birkaç kişinin görüntüsüyle iç savaş senaryosu pompalanıyor. Bunlar masum içerikler değil; bilinçli olarak oluşturulmuş zihinsel sabotajlardır.
“Türkiye zaten yıkılacak”, “bizden bir şey olmaz” fikri, bir milletin önüne serilen dijital kefenin ilk dikişidir. Zira pes eden zihin, henüz savaş başlamadan mağlup düşer.
Bu kirli operasyonun temel amacı, Türkiye'yi kendisinden kuşku duyar hâle getirmektir. Bir ülkeyi fiziken işgal etmek zordur ama zihnini teslim almak daha kolaydır. O yüzden Türkiye’ye kefen biçenler, önce onun gençlerini umutsuzluğa, aydınlarını karamsarlığa, halkını da birbirine düşman etmeye çalışır.
İşte bu noktada “zihinsel bağımsızlık” en az siyasal bağımsızlık kadar önemlidir. Türkiye, geçmişte olduğu gibi bugün de bu oyunları boşa çıkaracak dirence sahiptir ama bunun ilk adımı; dışarıdan biçilen kefenin bir “düş” olduğunu, bizim ise o düşü parçalayacak bir “iç güç” taşıdığımızı fark etmekle mümkündür.
Bir milleti çökertmenin en etkili yolu, düşmanı dışarda değil, içeride aratmaktır. Bu düşman çoğu zaman üniforma giymez, silah taşımaz, pankart da açmaz; onun adı bazen cehalettir, bazen korkudur, bazen de umutsuzluk...
Dış güçler yalnızca fırsat kollar; asıl saldırı, içimizdeki bu üçlü ittifakla gelir. Cehalet düşünmeyi unutturur, korku konuşmayı, umutsuzluk ise harekete geçmeyi...
Bu yüzden en tehlikeli savaş, sessizce beynimizde başlayan ve milletçe özgüvenimizi kemiren bu psikolojik taarruzdur.
Cehalet yalnızca okuma yazma bilmemek değildir; hakikate ulaşma iradesinin de körelmesidir. Bilgiyle değil dedikoduyla, belgelerle değil algılarla hüküm veren bir toplum, kendi içinden çürümeye başlar. Korku ise cehaletin kardeşidir; insan bilmediğinden korkar.
Bugün halkımızın büyük bir bölümü, olup biteni gerçekten anlayamadığı için ya sessizliğe bürünüyor ya da hayali senaryoların esiri hâline geliyor.
Sonuç?
Birbirine güvenmeyen, her an çökecekmiş gibi bekleyen, hiçbir başarıya sevinemeyen, her gelişmeyi "daha kötüsü geliyor" kaygısıyla karşılayan bir kitle...
Bu karanlık tablonun en sinsi boyutu ise umutsuzluktur. Zira umut, bir milleti ayağa kaldıran iç enerjidir.
Umutsuzluk, ne yaparsak yapalım değişmeyecek inancıdır köleliğin ise yeni çağdaki adıdır. Halbuki tarih boyunca milletimizi yaşatan, tam da en zor anlarda gösterdiği umut ısrarıdır.
Bugün de cehalete karşı akılla, korkuya karşı cesaretle, umutsuzluğa karşı dayanışmayla durabiliriz. Düşman dışarıdan değil, içeride gizlenmiştir; onu tanımadan, onu yenmeden hiçbir dış tehdide karşı ayakta kalamayız.
Tarih boyunca nice imparatorluklar yıkıldı, haritalar değişti, sınırlar silindi. Ancak ayakta kalanlar, toprağa değil ruha tutunanlardı.
Türkiye Cumhuriyeti, sadece askeriyle, ordusuyla değil; milletin ruhuyla, inancıyla, dayanışma iradesiyle kuruldu. Bugün hâlâ ayakta kalmasının ardındaki temel dinamik de budur. Milletin devlete, devletin millete yaslandığı bu iç enerji; dışarıdan bakanın anlayamayacağı bir kudrettir: İç’in Gücü.
Cumhuriyet’in diriliği; yalnızca bir rejimin adı değil, bir halkın........
© Toplumsal
