Dünya Gökdelen Günü’nün ardından
Her yıl 3 Eylül Dünya Gökdelen Günü (DGG) olarak kutlanagelmektedir. 3 Eylül ‘Gökdelenlerin Babası’ olarak kabul edilen bir öncü Amerikan mimarı Louis Sullivan’ın doğum gününe (3.9.1856, Boston) atfen DGG olarak kabul edilmiştir. Onun yenilikçi düşünce ve tasarımları (Wainwright Building, the Carson, Pirie&Scott Building, Guaranty Building vb.) gökdelenlerin gelişiminin temelini oluşturmuştur. Sullivan Chicago’da ilk çelik yapılı 10 katlı binanın (Home Insurance Building) mühendisi William Le Baron Jenney ile çalışmıştır.
DGG başta mimarlar ve mühendisler olmak üzere kent ve kentleşme konusuna ilgi duyanlar nezdinde önemli bir gündür. Uzun binalar insanlığın yaratıcılığı ve teknolojideki gelişmesi olarak görülmektedir.
ABD’nin yaşamında ayrılık savaşını izleyen dönemde 1860’lı yıllara dek olmayan bir gereksinim ortaya çıkıverdi: Ağır sanayi, ticaret ve finans kapital hizmetleri için iş merkezleri ve büroları. Ama Boston ve New York’ta topraklar pahalıydı ve deniz kentin kalbine dek sokuluyordu. Mimarlar yer kazanabilmek için gitgide daha yüksek binalar tasarlıyorlardı. İki önemli buluş imdada yetişti: Bunlardan ilki, binanın ağırlığını taşıyan ve duvarların kalınlığının azaltılmasına olanak sağlayan metal (özellikle çelik) bir iskelet kullanımı, ikincisi ise asansörün icadıydı. Metal iskelet tekniğini William Le Baron Jenney geliştirirken olayın mimari ideolojisini de bir Wagner hayranı olan Louis Sullivan (1856-1924) geliştiriyordu. Sullivan’ın gökdelenlere ilişkin dikeycilik (verticalism) konusunda söylediği şu tümceler ilginç gözüküyor: ‘…Çok katlı yapının temel karakteristiği nedir? Hiç duraksamaksızın şu yanıt vereceğiz: Cömertliğidir. Söz konusu cömertlik, binanın, bir sanatçı mizacı taşıyanların gözünde kazandığı canlılıktan ileri gelir;.…Ve bu özelliğin de sanatçının kendini dile getirme tarzının egemen özelliği haline gelmesi, sanatçının fantezisi için gerçek bir itici güç olması gerekir. Yüksek olmalıdır bina. Yüksekliğin gücüne ve kudretine, coşku vericiliğin ululuğuna ve mağrurluğuna sahip olmalıdır.’
Kimi gökdelenler yüksek köprülerle birbirleriyle bağlantılı olup geçişe olanak sağlarlar. Örneğin, Petrona İkiz Kuleleri gökdeleninde (Kuala Lumpur, Malezya) ikiz kuleler arasında 41. ve 42. katlarda inşa edilmiş deyim yerindeyse bir ‘gökyüzü köprüsü’ oldukça ünlüdür.
Uluslararasılaşan gökdelen tekniği, 1970’lerde modernizm bağlamında cam perde duvarlarla kristal kutularla doldurdu kentleri. Ardından 1980’lerde postmodernizm akımı (herşey gider : everything goes) bağlamında yeni bir gökdelen tipi ortaya çıktı: enerji tasarrufu işlevli, sürekli havalandırma ve soğutma donanımı gerektiren pencerelerin yerini güneş ışınlarını yansıtan koyu camlı, açılabilir pencerelerin aldığı, New York’taki AT&T binasındaki gibi klasik bezemelerin yapıldığı gökdelenler!
Birleşmiş Milletler’e göre 2050’de kentlerde yaşayan nüfusun oranı toplamın içinde yüzde 68’e ulaşacakmış. Bu gelişim de ev, yollar ve diğer altyapı gereksinimlerini giderek artırıyor. Böyle bir inşaat patlamasının çelik ve beton kullanımı nedeniyle iklim değişikliğini olumsuz etkileyeceği çok açık. Çünkü bu iki malzeme insan kaynaklı karbondioksit çıkarımının yüzde 8’ini üretiyor. Bu nedenle kentlerin genişlemesinde bu inşaatların başka şeylerden yapılması gerektiği gündeme gelmiş konulardan biri. Son yıllarda ilk gökdelenin yapıldığı Chicago’da bir gelişme var. Mimarlar modern kereste uzun bina inşaat yöntemlerine odaklandılar. Örneğin, Norveç’te 2019’da bitirilen 85 metre........
© Tele1
visit website