Bir büyük şehir cinayeti: Ece Gürel’i kim öldürdü?
Hepimiz katili tanıyoruz. Koca şehrin en işlek ormanında bir çukurun en dibinde günlerce yatan bedeni de tanıyoruz. Mesela iş görüşmelerinden, yüksek lisans mülakatlarından, sokak röportajlarından ve hatta doğum günü hediyesi olarak arkadaşları tarafından psikolog seansı satın alınan bu genç insanları tanıyoruz…
Mesela kırmadan nasıl ret cevabı vereceğinizi düşündüğünüz bir genç oturuyor karşınızda. O da biliyor, işi bu değil. Bi şey mühendisi mesela. Ya mesleğini sevmedi ya da o alanda iş bulamadı. Kuvvetle muhtemel önerilen para çok ama çok düşüktü. Çünkü dönem böyle bir dönem. Aleni bir itham var ya hani bu devirde para kazanamayan ‘enayi’dir. Enayiler okur meslek sahibi olur, deli gibi sınavlara çalışır, akademik kariyer yapar, belli bir maaş için… ‘Her şeyin para olmadığına’ inandığı için mesleklerine aşk duyarlar. Sonra ‘kısa yolcular’ gelir oturur karşınıza. Siz davet ettiğiniz için değil. Kader sizi iki tekli koltukta karşı karşıya getirir. Sözüm ona bir ‘işten’, bir ‘insanın’ sırtından çok daha pratik az emek gerektiren bir şeyden nasıl para kazandığını kasıla kasıla anlatır. Dinlersiniz bunları. Tek amaç şu cümleye gelmektir: “Sizin için ne yapabilirim?” Bay/Bayan aşırı başarılı aşırı zengin aşırı karizmatik aşırı detokslu insan sureti… Ve katil şehrin insanı budur işte. Katilin ta kendisi bir insan değildir. Belki bir şehirdir. ‘Bir insan suretidir’… Zira insanlık çoktan kaybedilmiş bir bahistir. Katil suret daima kazanır. O kadar çok kazanır ki bu sefer kazanmaktan aklını yitirir.
Şehrin insanı, şehrin insanı kaypak........© Tele1
