Ömrü boyunca tek bir kadına şiir yazan şair…
Bu yıl yaz mevsimini pek anlayamadım. O çıldırtıcı sıcağa, o boğucu neme, hayatımda daha önce hiç dökmediğim kadar çok tere rağmen bu yıl yazı anlayamadım.
Bahardı. “Yolum Bodrum’a düşerse uğrayacağım” dedim Özdemir İnce’ye.
“Hayır” diye itiraz etti “Yolunu illa düşüreceksin” dedi.
Görev edindin; düşürmem lazım kendimi Bodrum’a. Ama nasıl? Ne ara? Roman üçlememin üçüncüsünü yazacağım ve her romanımda olduğu gibi Kuşadası’nda yasemin kokuları arasında bahçede oturup başlayacağım. Geciktim. Nereye geciktim? Hangi sabitlenmiş zamana geciktim? Kim söyledi bana neyi ne zaman yazacağımı? Ah evet, içimdeki beni hep kırbaçlayan o zorba söyledi!
Ama düşürmem lazım kendimi Bodrum’a.
Buluyorum istikameti Bodrum olan bir vatandaş, zam üstüne zam yiyen benzin parasını bölüşüyoruz. Gece yolculuklarını, uyuyamadığım için sevmiyorum ama düşürmem lazım yolumu Bodrum’a.
Sabaha karşı varıyorum sözü edilen köye. Gece bana verilen adrese göre ev tepede ve bir kayanın altında.
Yanlış söyledi herhalde, diye düşünüyorum, kayanın altında ev olmaz; üstünde olmalı.
“Kimse bulamaz burayı. Köy merkezine gelince ara, gelip alayım seni” diyor Özdemir ağabey.
Haklı; yolu yok, sokağı yok, haritada izi yok. Ama kıyamıyorum da sabahın köründe arayıp uyandırmaya… Belki bir köpek içgüdüsüyle, belki kedisel bir hassasiyetle evi buluyorum. Bahçe kapısından içeri giriyorum. Sade, sakin, tiril tiril bir bahçe… Huzurlu bir çardak altında beyaz tahta bir masa, etrafında mavi tahta sandalyeler… Söylediğimden de erken varmışım; en iyisi bahçede kendi kendimi eğlemek… Kitap okuyamam çünkü bana, yanımda kitap getirmememi söylediler. Okuyacaklarımı onlar tedarik edecekler. Henüz yasalara uygun olarak veya uygun olmayarak kapalı değilken X’te biraz tweet okuyayım, diyorum. Bakalım dünyanın başına neler gelmiş, Türkiye yine hangi kepazelikle sınanmış çünkü bu memleket iki saat ihmal edilmeye gelmiyor.
Sevimli görünmek için giydiğim pembe tişörtüme yolda kahve dökmüşüm. Etrafta kimse yokken hemen değiş tonton! Günün ilk ışıkları altında üstümü değiştiriyorum; uzaktan bir ineğin sesi geliyor, gecikmiş bir horoz ötüyor.
Sonra bakıyorum tepemde koca bir kaya… Meğer doğru söylüyormuş, bu ev kayanın........
© Tele1
visit website