Sabahın sesi
Sabahın sesi
Kuşların sesini, sessizliliğin içten içe insanı kendine çeken gizemini özlemişim. Sabahın sesini dinlemeyeli çok oldu.
Bu sabah her zamanki sabahlardan daha erken kalktım.
Bir türlü gitmek bilmeyen, tarif edemediğim bir ses var kulaklarımda. Sesin nereden, hangi yönden geldiğini de kestirmem güç. Etrafım karanlık. Horozlar henüz ötmeye başlamadı.
Dağın eteklerine doğru sırtını yaslayan ormana karşı yapılacak ilk şeyi yapıyorum. Sesin yankılandığını düşündüğüm yöne doğru pencereyi açıyorum. Sabahın sesi taptaze nefesiyle doluyor odama. Sonra ormandan gelen derin bir huzur bestesi… Şehrin ortasında huzuru özleriz çoğu zaman. Bunun için sabahın erken saatleri en iyi zamanlardır…
Alaca karanlığın gölgesinden kurtulmak isteyen zihnimi kendime çekip kelimelere sımsıkı sarılarak dağa doğru koşma duygusunu bir türlü atamıyorum.
Sokakların karanlık yüzü, köpek havlamaları, Şubat’ın ürperten soğuğu... hiçbirisine aldırdığım yok. Koşmak, dağa doğru biteviye koşmak geçiyor içimden.
Pencere kenarına yaklaşıp sesin nereden geldiğini kestirmeye çalışıyorum. Bu öyle bir ses ki tarif edilemeyecek, satırlara dökülemeyecek kadar derinlerden geliyor. Sanki bir iç çekiş, özleyiş ve sıcaklığıyla sizi sarmalayor sesin büyüsü. Bütün varlığımı manevi huzur iklimine doğru çekmek ister gibi bir şey.
Pencereden içeriye akın eden sabahın sesiyle biriktirdiğim tüm iç seslerim birbirine karışıyor. Önce yalpalayacak, tökezleyecek oluyorum ancak, kendime sığınarak tutunuyorum,........
© tarihistan.org
