menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Harabeden Müzeye Manisa Tıp Tarihi Müzesi ve Onun Gizli Kahramanı Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver

11 0
06.02.2025

Harabeden Müzeye

Manisa Tıp Tarihi Müzesi

ve

Onun Gizli Kahramanı

Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver


Kanuni Sultan Süleyman’ın Şehzadeliği döneminde, annesi Hafsa Sultan tarafından yaptırılan külliye 1522 yılında açılır. Açıldığı dönemde, camii, hankah, imaret, medrese ve sıbyan mektebinden oluşuyordu. Şehzade Süleyman babasının ölümünü takiben 1520 yılında Manisa’dan ailesi ile birlikte ayrılır, kısa bir süre sonra da annesini İstanbul’a yanına getirtir. Hafsa Sultan 1534 yılında vefat ettikten sonra, Kanuni’nin annesi adına yaptırdığı hamam 1538, Bimarhane ise 1539 yılında tamamlanır.

Bina, 1922 Manisa’nın kurtuluşuna kadar –işlevi yıllar içinde değişse de- hastane olarak kullanılır. İşgalcilerin Manisa’dan kaçarken çıkardıkları yangında zarar gören bina kurtuluştan sonra artık aynı amaca hizmet edecek durumda değildir. Uzun yıllar harabe haliyle odun deposu olarak ayakta kalmaya çalışır.

Ordinaryüs Prof. Dr. Süheyl Ünver’in Manisa Bimarhanesi’ni ilk görmesi ve ilgi duyması 1939 senesinde olur. O dönemde bina hakkında ifade ettiği düşünceleri, Manisa için bu günlere kadar gelecek güzel bir müze kazanılmasına ve çok önemli bir tarihi binanın tekrar hayat bulmasına sebep olur.

Süheyl Bey’in müthiş bir arşivciliği vardır, 1946 yılında Manisa aşığı Nuri Yörükoğlu’nun oğlu Dr. Nihat Yörükoğlu ile tanışırlar. Nihat Bey de babası gibi bir Manisa aşığıdır. Süheyl Bey ile tanışmasından sonra arşivcilik tutkusu ona da bulaşır. (İkili arasındaki mektuplaşmalar, Nihat Yörükoğlu arşivinden istifade ile Manisa’nın değerli akademisyenlerinden Dr. Gürol Pehlivan tarafından Manisa Dergisi’nde Aralık 2004 yılından makale olarak yayınlanmıştır.)

Nihat Yörükoğlu, 1948 yılında basılan “Manisa Bimarhanesi” adlı kitabının 46. sayfasında, Süheyl Ünver tarafından kendisine yazılan ve Bimarhane hakkındaki görüşlerinin yer aldığı 17 Nisan 1946 tarihli mektubundan şu alıntıyı yapar.

Manisa’da 1939 senesi Halkevi konferansı vesilesiyle bulunduğumda buradaki Hafsa Sultan hastahanesinin dört yüzüncü senesi tamam oldu. Büyük bir tören yapın ve neşriyatta bulunun dedim. Belki ben önemini layıkıyla duyuramadığından yapmadılar, bir şey de yazmadılar.”

Aynı sayfada yer verdiği ve o gün için yayınlanmamış bir makalesinden yaptığı alıntı da çok önemlidir.

Mutlaka Manisa şehri bu dört asırlık sağlık yurdunu kutlamalıdır. Denecek ki aradan 7 sene geçmiştir. 450’nci senesini kutlayalım. Bunu asla oraya reva görmemelidir. Zira son harp yılları dolayısıyla Avrupa’da ve İngiltere’de birçok yüz yıl dönümleri kutlanmamıştır. Onları 4-5 sene farkla bile yine kutlayacaklardır.

Manisa Darüşşifası binası sanki Türk medeniyetinin bir abidesi değilmiş gibi pek perişan bir haldedir. Arkadaşım Dr. Nihat Yörükoğlu'nun hükûmet tabibi bulunduğu Demirci'den 13.4.1946 da yazdığına göre Manisa Darüşşifası binası hâlen odun deposu olarak kullanılmakta ve yürekler acısı bir durumda bulunmaktadır. Korkarım ki 450’nci seneye kadar bunu ayakta tutamayız. O zamanki nesil yıkık bir tek duvarının etrafına bir park yaparak ve kenarına bir kitabe koyadursun şu bina henüz ayakta iken şu 400 senelik müspet ilim tarihimizin halk sağlığına yarayan fennî bir abidesini kutlayalım. Belki odunluktan kurtulur ve tamir edilir de bir ahşap dükkânın arkasında duran çok kıymetli Manisa arşivine bir mahzen ve Bölge Tıp Tarihi Enstitüsü ve hatta eski Devlet vesikalarının bir müzesi olur. Bugün bunu yapabiliriz. Çünkü 400 senenin değil son senelerin ihmali yüzünden bile yıkılmayan binası ayakta durmaktadır. 400 üncü yıl dönümü törenini Manisa’nın kalkınmasına ve kazanmasına da bir vesile tu tarak bu suretle milli tıp kongrelerimizin birisini de, ziyanı yok bir iki sene sonra olsun Manisa’da yaptırmak çarelerini aramalıyız.”

Bu tespit ve öneriler adeta bir kıvılcımı ateşler. Nihat Yörükoğlu, 1946’da Süheyl Bey’in Bimarhane hakkında yaptığı çalışmaları alır. Çağatay Uluçay da elindeki bir miktar belge ile destek olur. Nihat Bey elde ettiği bilgi, belge ve fotoğrafları 1948’de “Manisa Bimarhanesi” adı ile kitaplaştırır.

Aynı yıl Milli Eğitim Bakanlığı’nın talebi ile Cumhurbaşkanlığı 22.3.1948 tarihinde bir karar alır ve yayınlar. Karar şöyledir:

Manisa’daki Bimarhanenin, bakım ve onarma giderleri Devlet bütçesinden ödenmek şartıyla, Tıp Tarihi müzesi haline konulmak üzere milli Eğitim Bakanlığı’na tahsisi; adı geçen Bakanlığın isteği üzerine, Bakanlar Kurulunca 22/3/1948 tarihinde kararlaştırılmıştır.”

Şu ana kadar bir belgesini bulamadık fakat kanaatimiz bu kararın çıkartılmasında Süheyl Ünver hocanın rolü olduğu yönündedir.

Nihat Yörükoğlu’nun yoğun uğraşlarıyla Bimarhane’nin restorasyonuna 1960 başlarında başlanır. Çalışmalar 1969 yılında tamamlanır.

17 Mart 1969 yılında Nihat Bey Süheyl Bey’e bir mektup yazarak, gayet güzel neticelenen Bimarhane restorasyonun Süheyl Bey’in eseri olduğu gibi kendisinin de 23 yıl boyunca adeta ırgat gibi çalışmasına sebep olan motivasyonun da Süheyl Bey kaynaklı olduğunu ifade eder. Yine bu çalışmalarda Prof. Dr. Feridun Nafiz Uzluk’un da çok büyük desteklerini zikrettikten sonra -gayriresmi olarak- 27 Nisan’da yapılacak Mesir ve Tıp Tarihi Müzesinin açılış törenine katılmalarını, birer konuşma yapmalarını ve bu kadar emeği geçen iki insanın fotoğraflarının Darüşşifa’ya (Bimarhane’ye) asılması için gelirken yanlarında fotoğraf getirmelerini ister.

Daveti kabul eden Süheyl Ünver, Üniversitesine konuyu bildiren bir yazı yazarak 25-30 Nisan 1969 tarihleri arasında bir izin talep eder. Gün geldiğinde kendisini İzmir Havalimanından dönemin Belediye Başkanı Mustafa Çapra’nın şahsi arabası alır ve Manisa’ya getirir.

Bimarhane’nin ayağa kaldırılmasındaki bütün safahatı bilen Süheyl hoca, 26 Nisan’da açılış töreninde yapacağı konuşma için bir metin hazırlar.

Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver’in gelişi Manisa’nın her tabakasında geniş bir heyecan dalgasına sebep verir. Medyada geniş yer alır. Konu ve konuk ile yakından ilgilenen bir diğer kurumda Manisa Yüksek Tahsil Öğrenci Yurdu Vakfıdır. Vakıf adına misafirlere telgraf çeken isim, bir diğer Manisa sevdalısı Nusret Köklü’dür. Konferansın hazırlanmasında, organizasyonun yapılmasında aktif olarak görev almışlardır. Bastırdıkları broşürleri şehrin her yanına dağıtarak Manisalıları azami derecede haberdar etmeye çalışmışlardır.

Süheyl Ünver’in Manisa’da kaldığı beş gün içinde yaptıklarına hayran olmamak mümkün değildir. Yazdıklarımızın neredeyse tamamı -yazı içinde ifade edilen kaynaklar hariç- kendisinin tuttuğu arşivden alınmıştır. Bu arşivine Manisa İzmir arasında işleyen minibüs biletlerine kadar koymuştur. Gelelim Manisa’da 5 gün içinde yaptıklarına. Programı ne olursa olsun mutlaka her gün kütüphaneye gidip el yazması eserleri incelemiştir. Fatih Sultan Mehmet’e ait olan defterleri bu çalışmalar esnasında bulmuş, yine Fatih’e ait olan tuğraları ilk defa gün yüzüne bu çalışmalarda çıkarmıştır. İncelediği kitaplar hakkında bilgileri de yine bu defterlere işlemiştir.

26 Nisan 1969 tarihinde saat 15.00’da, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin ilklerinden olan Tıp Tarihi Müzesi, Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver’in yaptığı konuşma ile açılır. Halk büyük ilgi gösterir.

Konuşma Nihat Yörükoğlu tarafından kaydedilir. İlerleyen günlerde bizzat kendisi tarafından daktiloda temize geçilir. Kayıtta anlayamadığı bazı yerleri tashih etmesi için Süheyl Bey’e gönderir. Süheyl Bey’in açılışta yaptığı konuşması şu şekildedir.

Muhterem Valimiz ve İdare Amirlerimiz, değerli Belediye Reisimiz, Sevgili Hekim, Eczacı ve Veteriner meslektaşlarım ve Manisa Tıp Sitemizin bugünkü hale gelmesi için feragatle çalışan Doçent Dr. Nihat dostum, sayın misafirlerimiz.

Manisa’nın güzel bir mazhariyeti, mesir an’anesi, cümlemiz bunun için toplanmış bulunuyoruz.

Öyle bir gün ki, dünyamız, güneş kumandası ile koç burcuna girince bahar başlar. Dünyanın yaratıldığı gün de derler buna. Bektaşiler bile, Hazreti Ali’nin bu gün doğduğuna kani'dirler. Zaiflerin, nekahetlilerin, herkesin gönlünde bahar açar. Marifet tabiatın bu güzel geleneğini ruhlarımızda açtırmaktır. Nevruz tabiatı ve ruhlarımızı en güzel hisler ile uyandırır. Çünkü bizler de tabiatın birer meyvesiyiz.

Ne efsaneler yazılmış, neler söylenmiştir.

İşte dünya yüzünde yalnız Manisalılar bunu şimdi yapıyor ve anıyorlar.

Bunun kahramanları var. Hepsi aramızda. Hafsa Sultan bunların elebaşısı. Ne iyi olmuşta bir gün hastalanmış. Hastalıktan üzülürüz. Ama bazen bunun çok hayırlı tarafları olur. İnsan hasta oldu mu, bir anda haleti ruhiyesini ortaya koyar. İşte böyle bir hastalığın akisleri,........

© tarihistan.org