menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

YÖNSÜZLÜĞÜN EŞİĞİNDE: PEYAMİ SAFA’NIN ÜÇ ROMANINDA KİMLİK, VARLIK VE İÇ DÜNYA

19 1
28.05.2025

YÖNSÜZLÜĞÜN EŞİĞİNDE: PEYAMİ SAFA’NIN ÜÇ ROMANINDA KİMLİK, VARLIK VE İÇ DÜNYA

Peyami Safa’nın anlatı dünyasında birey, kendi benliğiyle dış dünyanın kesişiminde sürekli bir iç çözülme ve yeniden inşa hâlindedir. Bu yönüyle Fatih-Harbiye, Dokuzuncu Hariciye Koğuşu ve Matmazel Noraliya’nın Koltuğu, kimlik bunalımının, kültürel gerilimlerin ve bireysel yabancılaşmanın aynı potada eritildiği üç temel romandır.

I. FÂTİH-HARBİYE: İKİ SEMTİN ARASINDA KALMIŞ RUH

Peyami Safa’nın Fatih-Harbiye adlı romanı, modernleşme süreci içerisinde bireyin yaşadığı kültürel ve kimliksel çatışmayı içeren, iç içe geçmiş bir ruh çözümlemesidir. Ana karakter Neriman’ın iç dünyasında süregiden çatışma, ne yalnızca kişisel ne de tamamen toplumsaldır; o, bireyin iç dünyası ile ait olduğu kültürel kodlar arasında şekillenen, derin ve çok katmanlı bir krizdir. Safa bu çatışmayı, şehrin coğrafyası üzerinden örerek betimlemenin ötesine geçer; Fâtih ve Harbiye, zamanla bireyin iç mekânına dönüşen metaforik alanlara dönüşür.
Neriman’ın Harbiye’ye duyduğu çekim, aslında onun kendi benliğini kurma arzusunun dışsal bir tezahürüdür. Harbiye, yüzeyde moderniteyi, bireysel özgürlüğü ve Batı’nın kültürel göstergelerini barındırsa da, Neriman’ın bu semte yönelimi özgürleşme motivasyonundan çok, bir başkalık arayışının sonucudur. Çünkü onun dünyasında kimlik, dışarıdan alınan onaylarla biçimlenmektedir. Bu bağlamda, kimliğin sabit bir öz olmayıp tekrar eden davranışlar ve söylemlerle oluştuğunu belirten kuramlar önem kazanır. Nitekim Nurdan Gürbilek de Vitrinde Yaşamak adlı eserinde bireyin kimliğini çoğu zaman dışsal bakışlarla inşa ettiğini, bu durumun modern bireyde sürekli bir yetersizlik hissi doğurduğunu vurgulamaktadır. (Gürbilek, 2001, s. 40)
Neriman’ın durmaksızın değiştirdiği kıyafetler, konuşma biçimleri, arkadaş seçimleri ve mekânsal yönelimleri, onun kimliğini bu tekrarlar içinde yeniden üretmeye çalıştığını gösterir. Fakat bu yeniden üretme çabası daima yarım kalır. Çünkü Neriman, Harbiye’yi tüm parlaklığına rağmen tam anlamıyla içselleştiremez. Bu semtin içinde hissettiği yabancılık, onun Batılı değerlerle kurduğu ilişkinin yapaylığına işaret eder. Öte yandan, Fatih’te kalmak da bir çözüm değildir; çünkü burası ise geleneksel yapıların baskısı altında bireyin kendini gerçekleştirebilmesini zorlaştırır. Neriman’ın kimliği, iki yakayı birleştirmeye çalışan bir köprü gibidir: Ne Batı’ya sağlam basabilir, ne de Doğu’ya kök salabilir. Roman boyunca dikkat çeken bir diğer unsur ise Neriman’ın ilişkiler ağıdır. Şinasi, onun geçmişe ait tarafını, ailevi bağlarını ve geleneksel değerlere olan yakınlığını simgelerken; Macit, yeni dünyanın, Batılı estetik anlayışının ve bireysel arzunun sembolüdür. Ancak bu iki erkek karakter de Neriman’ın içsel arayışına çözüm sunamaz. Çünkü sorun, ‘‘kiminle olacağı’’ sorusu değildir; asıl mesele, ‘‘kiminle birlikte kendisi olabileceği’’dir. Bu bağlamda Berna Moran, romandaki aşk temasının aslında bireyin kimlik krizini derinleştiren bir unsur olduğunu belirtmektedir. (Moran, 2001, s. 224-226). Neriman ne Şinasi’yle huzur bulur ne de Macit’le bütünleşebilir; her iki ilişki de onun ruhundaki çatlağın daha da büyümesine neden olur.
Şehrin mekânları, karakterin içsel geçişlerini belirleyen metaforik yapılar olarak öne çıkar. Fatih’in dar sokakları, Neriman’ın evinin ağır perdeleri ve eski usul eşyaları; geçmişin, geleneksel yapının ve aidiyetin yansımalarıdır. Buna karşılık Harbiye’nin geniş caddeleri, modern binaları ve sosyal hayatı; geleceğe yönelen, fakat bireyi yüzeyde tutan, onu sürekli kendi suretinden uzaklaştıran bir dinamizme sahiptir. Neriman bu iki dünya arasında sıkışır, ancak hiçbirinde tamamlanamaz. Çünkü kimlik, ait olunan yerle ve o yerin anlamlandırılmasıyla kurulur. Neriman’ın yaşadığı kimlik çatışması, bireyin toplumsal yapılarla ve kendi arzularıyla çatıştığını gösterir. Neriman, bu parçalanmışlık içinde bir bütünlük kurmaya çalışır; fakat bu çaba, daha çok bir dağılmaya dönüşür. Onun benliği, sürekli olarak dış referanslara göre yeniden şekillenmeye çalışır. Sonuçta elde kalan ise, bütünlüğünü sağlayamayan bir varoluş hâlidir.
Neriman’ın iç dünyasında süregiden bu kimlik çatışması, modernleşmenin birey üzerindeki yıpratıcı etkilerini yansıtır. Safa’nın anlatımında birey yalnızca değişen değer sistemleri arasında değil, aynı zamanda kendi iç arzuları ve dış beklentiler arasında da paramparça olur. Bu yönüyle Fatih-Harbiye, bireyin ne geçmişte ne gelecekte tam anlamıyla kendine yer bulabildiği, arada kalmış bir ruhun romanıdır.

II. DOKUZUNCU HARİCİYE KOĞUŞU: HASTA BEDENİN DERİNLİĞİNDE BİR KİMLİK İNŞASI

Peyami Safa’nın Dokuzuncu Hariciye Koğuşu adlı romanında, isimsiz anlatıcının bedenine........

© tarihistan.org