menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

FRANSIZ DEVRİMİ'NDE  AVUKATLAR VE GİYOTİN

5 0
07.01.2025

FRANSIZ DEVRİMİ’NDE AVUKATLAR VE GİYOTİN

İtalyan asıllı İngiliz yazar Rafael Sabatini, 1921’de yayımlanan ve Türkçeye 2022 yılında Doğruluğun Kılıcı ismiyle çevrilen romanında 1789 Fransız Devrimi günlerinde bir aşkı konu edinir. Romanın ana kahramanı Andre Moreau genç bir taşralı avukattır ve kasabadan Paris’e gelerek devrimde görev üslenir.1 Bir kurgu olmakla birlikte romanda devrim günleri tarihsel gerçeklere uygun biçimde ele alınır. Roman kahramanının bir avukat olarak kurgulanmasının da bilinçli bir tercih olduğunda kuşku yok, çünkü devrimin önderlerinden çoğunun avukat olduğunu biliyoruz.

Mehmet Ali Ağaoğulları, Fransız Devrimi’nde Siyasal Düşünceler ve Mücadeleler 1789-1794 isimli üç ciltlik eserinin sonunda “Devrimin Önemli İsimleri” başlığı altında 110 adet ismi kısaca tanıtır ki, bunların 33 adedinin avukat olduğunu bu tanıtımdan anlıyoruz.2

Alman düşünür Ernest Von Aster’in, Fransız Devrimi’nin Politik ve Sosyal Düşünceleri isimli eserinin Türkçe baskısının sonuna eklenen “Okuyucuya Not” kısmında tanıtılan devrim önderlerinden on tanesinin avukat olduğu anlaşılmaktadır.3

Server Tanilli’nin Fransız Devrimi’nden Portreler isimli eserinde tanıtılan isimlerden Robespierre, Danton, Camille Desmoulins’in avukat, Saint-Just’ın da hukuk öğrenimini yarıda bırakmış olduğunu biliyoruz.4

Ünlü Fransız tarihçi ve aynı zamanda 1789 devrimi konusunda uzman François-Alphonse Aulard’ın Türkçeye Fransız Devrimi’nin Büyük Hatipleri ismiyle çevrilen eserinde tanıtılan dört ünlü hatipten üçü (Robespierre, Danton, Vergniaud) avukattır5 ve aynı zamanda Fransız Devrimi’nin de en bilinen önderleridir.

Avukatların hem sayısal ve hem de etki bakımından Fransız Devrimi’nin tam içinde oldukları anlaşılıyor. Bunun nedenleri, devrimde avukatların rolleri ve sonuçları üzerinde durmaya çalışacağız. Bu makale Fransız Devrimi konusunda ayrıntılı bir çalışma olmayıp, daha çok devrimde avukatların sayısal ve siyasal etkinliğine ve ayrıca hayatlarının giyotinde son bulmalarına dikkat çekme amacını taşımaktadır.

Nedenleri konusunda yapılan incelemeler, devrimin haksızlığa ve yoksulluğa başkaldırı olduğunu vurgulama ihtiyacı duymuşlardır. Gerçekten de mutlak monarşi altındaki toplumda adaletsizlik ve yoksulluk zirve yapmıştı. Fransa yaklaşık 25 milyon nüfusu ile Avrupa’nın en kalabalık ülkesiydi. Toplum üç gruptan oluşuyordu. Birinci grup Kral’ın çevresinde konuşlanmış 200 bin kadar soylular, ikinci grup ise yine yaklaşık 100 bin kişiden ibaret ruhban sınıfı idi. Bu iki grup büyük ayrıcalıklara mensuptu ve saray ile bu iki grubun giderlerini, ödediği vergilerle karşılayan üçüncü gruptu. Ruhban sınıfı yani Kilise ülke topraklarının önemli kısmını elinde tutuyor ve köylünün elindeki üründen büyük miktarda vergi alarak zenginlik içinde yüzüyordu. Soylular da zenginlikte Kilise ile yarış halindeydi ve en önemli zevkleri köyleri talan eden avcılık merakıydı.

Üçüncü grup, halkın kendisiydi ve homojen bir grup değildi. İçinde ticaretle zenginleşmiş büyük burjuvalar, hukukçu, doktor, noter gibi meslek sahibi küçük burjuvalar, esnaf, işçi, köylü ve baldırı çıplaklar mevcuttu. Zenginleşen büyük burjuvalar parasal güçleri arttığı halde yönetimde söz sahibi olamadıklarından yakınıyor, hukukçular gibi küçük burjuvalar ise önemli Fransız filozoflarının düşüncelerinden etkilendikleri için toplumun dip dalgasına düşünce katkısıyla kıpırdanmaya neden oluyorlardı. Aç kitleler ise patlamaya hazırdılar.

Belirtelim ki Fransız toplumunun önünde İngiliz ve Amerikan devrimleri gibi örnekler de vardı. Bu devrimler dünyada Fransız Devrimi kadar etki oluşturmasalar da Fransızlara yol gösteriyordu. 1688 İngiliz Devrimi Kral ile ayanlar arasındaki güç mücadelesine, Amerikan Devrimi (1765-1783) ise Amerika kıtasındaki İngilizlerin kendi devletleri olan İngiltere’den bağımsızlık elde etme mücadelesine dayanıyordu. Yani Fransız Devrimi gibi halkın dip dalgasına dayanmıyorlardı. Buna rağmen Fransa’daki toplumsal hareketliliği etkilediler.

Aydınlanmacı filozoflar önemli eserler yayınlamışlardı. Montesquieu (1689 –1755) Kanunların Ruhu Üzerine’yi 1748’de yayınlayarak kuvvetlerin tek elde toplanmasının sakıncalarına değinerek yargı, yasama ve yürütmenin ayrılığını savunmuştu. J. J. Rousseau (1712-1778) İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Temeli ve Kökenleri’ni 1755’te, Toplum Sözleşmesi’ni 1762’de yayınlayarak eşitlik düşüncesini savunarak yönetme yetkisinin halka dayanmasını savunmuştu. Voltaire (1694-1778) ve Diderot (1713-1784) despotizm karşıtlığını dile getirmişlerdi. Bu filozofların düşünceleri mutlak monarşi için ciddi tehlikeydi ve devrimci önderler için bir pencere aralamışlardı. Aslında bu düşünürler devrim için fikir tohumlarını ekmişlerdi.

Yönetimde söz sahibi olmak isteyen burjuva kesimi, özellikle de eğitimli kesim bunlardan ciddi biçimde etkileniyordu. Fransız Devrimi üzerine kapsamlı çalışmaları olan Taner Timur, devrimin en önemli üçlüsü Robespierre, Danton ve Marat öncülüğündeki Montagnard’ların küçük burjuvazinin radikal kesimini oluşturduğunu belirtiyor.6 Aynı yazar liberal meslek sahibi (avukat, noter, mimar-mühendis, doktor) burjuvazinin içindeki bazı hukukçuların devrimde ön planda yer aldıklarını ve halkın sözcüsü olduklarını vurguluyor.7 Siyaset bilimci Ayferi Göze de, Genel Mecliste 650 kişiden oluşan üçüncü sınıf temsilcilerinin 300’ünün hukukçu olduğunu belirtiyor.8 Bir başka yazar da 578 kişi olan üçüncü sınıf temsilcilerinden 200’ünün avukat olduğunu belirtiyor.9 Bu radikal devrimcilerden Robespierre için ünlü düşünür Rousseau “sevgili filozof”tur ve filozofu ölmeden önce birkaç defa ziyaret ederek feyz almıştır.10

Esasen devrimin fitilini ateşleyen, görünürdeki bir mali krizdi. Şüphesiz bu kriz bir günde oluşmuş değildi. Yüzyılların birikimiydi. 14. Louis 1643-1715 yılları arasında 72 yıl Fransa krallığı yapmıştı ve “devlet benim” diyen bir despottu. Arkasından gelen 15. Louis ise 1715-1774 arasında 59 yıl krallık yapmıştı ve güçsüz yönetimiyle otoriteyi zayıflatmıştı. 16. Louis ise Fransa Krallığı’nın yükünü taşıyacak kapasite ve kabiliyette biri değildi ve yönetim yetkisini pratikte soylularla paylaşarak mutlaklığı gevşetmişti. 1774’te Kral olmuş ve Avusturya Prensesi Marie_Antionette ile evlenmişti. Kraliçe hayli savurgan yaşantısı ile halkın açlığından uzak bir dünyada yaşıyordu. Halk zaten onu hiç sevmiyor ve “Avusturya casusu” olarak görüyordu. Savurgan saray yaşantısı ve devletin başka borçları dağ gibi birikmişti. Kral sürekli Maliye Bakanı’nı değiştirerek mali krizi çözmesini istiyordu. Maliye Bakanlarından beklenen mucize bir türlü gelmiyordu. Çünkü çözüm gelirin artırılmasını yani yeni vergileri gerektiriyordu. Soylular ve ruhban sınıfı yeni vergiler konusunda hiçbir özveriye yanaşmıyor, halkın ise vergiden canı burnundaydı, patlamaya hazırdı.

Tam bir ekonomik çıkmaza giren 16. Louis, en son 1614 yılında yani 175 yıl önce toplanmış olan ve Etats Generaux denilen Genel Meclisi zoraki de olsa toplamaya karar verdi. Ancak uzun süredir........

© tarihistan.org