Bir kere “gazeteci” dokuz kere sadrazam!
hakanakpinar227@gmail.com
Geçen haftaki yazımızda, Tasvir-i Efkâr’ın Başyazarı Şinâsi ile Ruznâme’nin “Hayalet Yazar”ı Said Bey arasında yaşanan “ilk edebiyat ve dil polemiği”ni anlatmıştık. Hatırlanırsa, Şinâsi bu polemikte, dil ve edebiyat alanındaki birikimi sayesinde Said Bey’i mağlup etmişti.
Üstelik bu mağlubiyet, söz konusu polemiği yakından takip ederek, Tasvir-i Efkar’ın tirajını hatırı sayılır biçimde artıran toplumun okur-yazar kesimi tarafından da dolaylı olarak tasvip edilmişti.
Lâkin Osmanlı’da devir, öyle bir devirdir ki; zafer kazandığı zannedilenler, aslında muzaffer olamadıkları gibi, mağlûp olanlar ise güce taptıkları için her daim galip görülmüştür. İşte Said Bey’in durumu tam da budur.
Kendisi, bu tartışmalarla şöhret kazanmış ve Bâb-ı Âli nezdinde makbûl adam olmuştur. Hükümet, Meclis-i Vâlâ’da (Günümüzde Yargıtay ve Danıştay’a denk olan yüksek yargı organı) memur olan Said Bey’i ödül olarak, bu kurumun başkâtipliğine tayin etmiştir.
Bâb-ı Âli Hükümeti’ni arkasına alarak bağımsız gazeteciliğin öncüsü Şinâsi ile tartışmaya giren Said Bey, 1867 yılında basınla olan “yakın ilgisi” sebebiyle Matbaa-i Âmire’nin (Devlet Basımevi) ve devletin resmî gazetesi olan Takvim-i Vekâyi’nin başına getirilmiştir. Şinâsi ile girdiği bu tartışma ile adını duyuran Said Bey’in önü sonrasında öyle bir açılacaktır ki; yedisi Sultan Abdülhamid döneminde, ikisi de II. Meşrutiyet zamanında olmak üzere, Osmanlı Devleti’nde tam dokuz kez sadrazamlık yapacaktır.
II. Abdülhamid’in “İstibdat Devri”nde sadrazamlık yapan bu devlet adamı, istibdada karşı mücadele edip II. Meşrutiyet’i ilan ettiren İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin kontrol ettiği iktidarlarda dahi saddazamlık görevine getirilecektir. Daha enteresan olan şudur: Said Paşa, 31........
© Tanyeri Haber
