menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Kiraz Ağacı

23 9
21.11.2025

Diğer

T24 Haftalık Yazarı

21 Kasım 2025

Zeynep Aksoy annesi Ece Aksoy'un ve babası Tunca Aksoy'un kucağında

Bir süredir yazmıyorum, yazamıyorum… Yaşadığım kaybın ağırlığında, her şey çok zor geliyor. Çabalıyorum ama, hayatta kalmaya, yaşamaya… Tiyatro festivalinde bazı oyunlara bile gittim. Ama, sanat üzerine yazacak ruh halinde değilim. Başka şeyler yazmak istiyorum.

İlk öykümü, yedi yaşımdayken, okuma-yazmayı öğrendikten çok kısa bir süre sonra yazmıştım. Adı “Kiraz Ağacı” idi ve öğretmenimiz 65 kişilik sınıfa okutturmuştu, neyse ki tahtaya kaldırarak değil de sıramdan. Ne kadar utandığımı anlatamam. Çekingenliğim bir yana, yazılı şeyler yüksek sesle okunmamalıydı bence, çünkü duyulmak müziğin alanıydı. Ortada bir drama yoksa tabii... O da tiyatronun alanıydı. Yazı, okunma sathıydı. Yedi yaşımda bunu biliyordum.

Hâlâ böyle düşünüyorum.

Ben, tuhaf bir aile karışımından geliyorum, bu coğrafyada doğup büyüyen, Osmanlı İmparatorluğu artığı çoğu insan gibi aslında. Babamın babası, Manastır doğumlu, Ahmet İhsan Aksoy, Atatürk cumhuriyetinin ilk valilerinden biri. Sarıkamış kayak tesislerini yaptırmış, Kars’a ve Muğla’ya vali, İstanbul’a vali yardımcısı olmuş. Annemin babası Hüseyin, Bosnalı, 1913 Balkan harbi göçmeni, İzmir’e yerleştirildiklerinde, evlerinden kovulan Rumların evleri gösterilmiş, “Hangisini isterseniz sizindir” denmiş, kabul etmemiş dedem, “Evi elinden alınan insanın evinde yaşayamam ben” demiş. Sürünmüşler sonra kiralarda. Onur, ahlak ve saygı, böyle bir şeydir. İnanılan doğrular uğruna, gerekirse sürünmeyi gerektirir.

Anneannem dört yaşında, yine 1913 harbiyle Bosna’dan gelmiş, annesiyle… Ailenin Bosna’da büyük bir çiftliği varmış. Savaş çıktığında, büyük dede (yani benim anneannemin babası oluyor) çok korkup çiftlikteki sarnıçta yaşamaya, eşi de (anneannemin annesi oluyor) at üzerinde çiftliği idare etmeye başlamış. Arada sarnıçtaki kocasına aç kalmasın diye, börek yapıp fırlatıyormuş içeriye… Bu saçmalık canına tak edince de kızını (anneannem) alıp, çiftliğe bay bay deyip Bosna’dan kaçan konvoya katılmış. Sarnıçtaki dedenin akıbeti bilinmiyor.

Ben bu Marquezesk öykülerle büyüdüm. Anneannem minik akordeon çalardı, annem ona mandolinle eşlik ederdi. Her şey daha ne kadar Balkan olabilir?

Babamın annesi, burjuva bir familyadan........

© T24