Zamanı aşan çizgiler, yeniden doğan dizeler
Diğer
02 Mart 2025
Desen: Ohannes Şaşkal
Ocak 1978’de Yılmaz Güney’in yayınlamaya başladığı aylık kültür, sanat ve siyaset dergisi YENİ GÜNEY’de tanıştım Ohannes Şaşkal’la. Ankara’dan her ay İstanbul’a bir hafta sonu için gelir, Ohanneslerde kalır, Nihat (Behram) abiden derginin gelecek sayısında çıkacak olan Yılmaz abinin ve Nihat abinin yazılarını alır okur, diğer içeriklere bakarak da birkaç karikatür, desen hazırlar, bırakırdık. Yeni Güney’de başlayan dostluğumuz ürettiğimiz ortak projelerle büyüdü.
Bunların en önemlisi Şubat 1980’de önce Ankara Çağdaş Sahne Kültür Merkezi, sonra İstanbul Sinematek Derneği’nde, Madenci ve karikatürcü Burhan Solukçu’nun anısına hazırladığımız K-ÖMÜR sergisiydi. Tepebaşı’ndaki Karikatürcüler Derneği’nin altını üstüne getirip bulduğumuz Burhan Solukçu’nun karikatürlerini de sergilemiştik bizimkilerin yanında.
O günlerde Güney yayınlarında çalışan ressam İsmail Yıldırım, sergiyi Güney Kültür yayınlarından kitaplaştırmak istediklerini söyledi. Bunun bizde nasıl bir heyecan yarattığını tahmin edebilirsiniz. Çok istediğimiz halde bu kitap projesi gerçekleşemedi. Sevgili dostumuz eleştirmen-yazar Mehmet Ergün de Ahmet Say’ın yayınladığı Türkiye Yazıları’nın Şubat 1980 sayısında “Bir Sergi Üzerine – Yüz Karası Değil, Kömür Karası” başlıklı çok derin ve kapsamlı bir değerlendirme yazısı yazmıştı. Bu yazı aslında yayınlanamayan kitabımızın önsözü olacaktı. Geçen zamanda İsmail ve Nihat abi yurt dışına çıktılar. Sonra 12 Eylül karanlığı çöktü ülkenin üstüne, hem de zifirisinden…
Yıllar sonra, İsmail’le Paris’te buluştuğumda “nerde kalmıştık?” diye sordu İsmail. Kitaplaştıramadığı K- ÖMÜR sergisi içinde hala bir yaraydı, “Ohan’la sana bir sergi yapalım burada” dedi. Konusuz, genel bir sergi hazırlığı içine girmek istemedik. Ne yapalım nasıl yapalım tartışmaları sürerken eşim Nellie, acısı daha çok taze olan Hrant’ın anısına ve düşüncelerine adanmış bir sergi yapmanın borcumuz olduğunu söyledi. Paris’teki LE CHIENDENT (AYRIKOTU) adını verdiğimiz, Hrant’ın anısına adadığımız sergi 18 Ocak – 1 Şubat 2009 tarihleri arasında Türkiye’nin Göç Kültürleri ELELE derneğinin sponsorluğunda açıldı. Açılışta en büyük sürprizi Paris’te yaşayan (2015’te kaybettiğimiz) sıra dışı karikatürcü, grafiker, ressam ve güzel insan Sinan Bıçakçıoğlu ve Türkiye’den Paris’e konser için gelip ayağının tozuyla sergiye uğrayan Fazıl Say yaptı. Bir de Londra’dan sergi için gelen Kanadalı folk müziği sanatçısı Bonnie Dobson ve gitarı...
Le Chiendent kitaplaştı sonunda. Sergiye ve kitaba vesile olan İsmail, kitap için yazdığı notta şöyle diyordu:
“... Puslu bir dönemdi, Türkiye’nin en puslu dönemi. Çorum, Maraş katliamları olmuş, şehirler tetikteydi. Adaletin geleceği, havada asılı terazinin kefeleri rüzgarda sallanıp duruyordu. Ümit ve Ohannes’le tam da bugünlerde tanıştım. Kömür madencileriydi konu. İlk kitapları olacaktı. Ben de editörleri olacaktım. Yeni basılmış kitabın sayfalarına burnumuzu gömerek koklayacaktık. Zemin kaygandı, kırılgandı. Ne oduncuyduk ne kervancı. Paramız kıt ama hevesimiz vardı. Ama zaman dardı. Dar zamandaydık. 12 Eylül 1980’de cunta düdüğünü çalınca... Aradan bunca zaman geçti. Önce Ümit’le karşılaştım. Madenci kitabının heyecanı dün gibiydi. Oyunu yarıda kalmış çocuk heyecanıyla ‘nerde kalmıştık’ dedik. Bu kitap, Ayrıkotu, kaldığımız yerin devamıdır.”
Ohan 2007’den bu yana Agos’ta her hafta çiziyor. Günü gelsin de yeni yaptığı güzellikleri göreyim diye nasıl bekler oldum Ohan’ın yeni çizgilerini… Güzellikler derken hiç abartmıyorum. Her ne denli Ohan’ın Agos’taki haftalık karikatürleri haftanın nabzını tutuyorsa da gazete karikatürcülüğünün çok ötesinde hiç eskimeyen çalışmalar onlar. Ohan güncel konuları çizse bile gündelik bakış açısından uzak durmayı becerebilen bir sanatçı. Ohan’ın karikatürleri haftanın olayları için çizilmiş olsa bile, o olaylardan bağımsız olarak yıllar sonra sizi yine sarsacaktır.
Ohan, karikatürün kendini hayata bağlayan bir ifade biçimi olduğunu söylüyor, çizgi’yi iletken bir tel, mizahı da elektrik akımı varsayarak karikatürü cereyan verilmiş bir çizgi olarak tanımlıyor. İnsanlar karikatürle buluştuğunda cereyana kapılsın, çarpılsınlar istiyor. Ohan, 2002’de Adam Sanat Dergisi’nde yayımlanan Turgut Çeviker’in söyleşinde “Ama, gülmeyi bütün renkleriyle gülünçten trajik-olana dek, geniş yelpazesi içerisinde düşünüyorum. Yalınkat değil derinliği olan, düşünsel yanı........© T24
