menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Sanat, kurumsal tahakküm ve özerklik

8 1
04.06.2025

Diğer

04 Haziran 2025

Tarihsel süreç içinde sanatın kurumsallaşması sanatçıya daha özerk alanlar açmak yerine sanat ve sanatçının özerkliği daha da tartışılır bir sürece taşındı. Sanatın tarihsel bağlamda kurumsallaşması—özellikle müze, bienal, akademi, küratoryal sistem ve piyasa ilişkileriyle—tam da gelinen noktada olduğu gibi, sanatçının özgürlüğünü çoğu zaman tahakküm altına alan bir çerçeveye dönüşebiliyor.

Sanatın kurumsallaşması, bir yandan görünürlüğü ve erişilebilirliği artırırken, diğer yandan içerik üretimini de belli ideolojik ve ekonomik filtrelerden geçmeye zorladı. Bu, özellikle modernizm sonrası denilen dönemde “özerklik miti”nin sorgulanmasıyla daha da belirginleşti. Öyle ki, sanatçının özerk üretimi artık yalnızca estetik bir mesele değil, aynı zamanda bir politik direniş biçimi hâline geldi. Ne var ki, bu direniş dahi çoğu zaman kurumlar tarafından soğurulup tecimsel bir temsil biçimine indirgenebiliyor.

Yüksek kapitalizmin piyasa kurallarının da etkisiyle sanatçının sanat kurumlarının yetkesinin gölgesindeki varlığının giderek bir “figüranlığa” indirgenmesi ve üretiminden çok temsil ettiğiyle anılır hale gelmesi içinden çıkılması zor bir sorunsala dönüştü. Sanatçının bu kapitalist hegemonik kurumlar karşısında yeniden özneleşmesi nasıl mümkün olabilir ve bu süreçte sanat yazınının rolü ne olabilir?

“Önemli şahsiyet” olma arzusu, bugünün genç sanatçısında çoğu zaman sanatsal özerkliğin önüne geçiyor. Bu da sanat üretimini, düşünsel derinliği değil, görünürlük ekonomisi içinde konumlanmayı önceleyen bir hale getiriyor. Ve bu noktada sanat kurumu –bienal, galeri, müze, küratörlük sistemleri, fon sağlayıcılar, sosyal medya görünürlüğü– adeta birer “onay mercii” gibi çalışıyor. Sanatçı ise özne değil, bu sistemin “çıkış........

© T24