Medeniyet krizinin dilemi: İlerleme ve yalnızlaşma
Diğer
18 Kasım 2025
Bilim insanları büyük bir evrimsel geçişin ortasındayız diyorlar. Araştırmaya göre insanlık, genetik bireylerden oluşan bir tür olmaktan çıkıp, tıpkı karınca veya arı kovanları gibi “süperorganizma” olarak işleyen gruplara doğru evriliyor. Yani etnisiteye dayalı millet kavramı artık bir başka mevcudiyet biçimine, bir başka oluşa evriliyor. Özellikle içinde bulunduğumuz dijital çağda dönüşen kültürün evrimsel bir nitelik taşıdığına dikkat çekiliyor. Yapılan bu çalışmada insanlığın ilerlemesini genetik değil kültürel gelişmelerin yönlendirdiği savunuluyor. Araştırmacılar kültürel evrimin insanlığı büyük sorunları birlikte çözmeye yönelttiğini kabul ediyor; ancak bunun her zaman olumlu sonuçlar doğurmayacağının da uyarısını yapıyor… İşte burada “ilerleme” kavramının ne kadar yerinde kullanıldığını da sorgulamak lazım.
Teknolojik ilerleme insanın yaşamla kurduğu bağın sağlıklı olması yönünde mi ilerliyor yoksa tam aksine doğanın dışına savrulan bir insan varlığının gittikçe daha da kırılgan bir yapıya büründüğünden mi bahsetmek lazım? Artık modernizmin taçlandırdığı antroposentrik, insan merkezci yaklaşımlar yerine yeni bir medeniyet anlayışı olarak “biyosentrik”, doğayı bir bütün olarak gören yaşam merkezli bir medeniyet anlayışına mı yönelmek lazım? Sanırım insanlığın önündeki en büyük dilem de budur…
Bahsedilen bu evrimsel geçiş aslında çok katmanlı bir meselenin parçası. İnsanlık, tarih boyunca çoğunlukla bireysel genetik evrim üzerinden ilerlerken, şu anda kültürel evrim çok daha belirleyici hale gelmiş gibi görünüyor. Dijital çağ, insanları daha önce hiç olmadığı kadar bağlantılı hale getirdi. Bu da toplu bir zihin yapısının, bir nevi süperorganizma gibi davranan bir yapı oluşumunun önünü açtı.
İlerleme bazen neyin daha iyi olduğuna dair çok farklı görüşlere yol açabiliyor. Teknolojik olarak hayatımızın her alanında devrimler yaşanıyor; iletişim, sağlık, ulaşım gibi pek çok alanda büyük mesafeler kat ettik. Ama bunun yanında çevresel tahribat, yalnızlık, psikolojik bozukluklar gibi ciddi toplumsal sorunlar da artmış durumda. Burada, gerçekten bu ilerlemenin insanın doğa ile sağlıklı bir bağ kurmasına ne kadar hizmet ettiği sorusu ortaya çıkıyor.
Doğa ile uyum içinde bir medeniyet anlayışının gerektiği fikri önemli olmaktan çok yaşamsal. İnsanların doğayı, ekosistemleri bir bütün olarak görmesi modernizmin insancıl bakış açısından daha insana ve doğaya saygılı bir yaklaşım olabilir. “Biyosentrizm” de bu bağlamda oldukça anlamlı bir alternatif olarak öne çıkıyor. İnsan dışındaki varlıkları ve ekosistemleri de dikkate alarak bir medeniyet kurmak gelecekte daha sürdürülebilir........





















Toi Staff
Gideon Levy
Sabine Sterk
Penny S. Tee
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein