menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Ağlamalar

20 1
22.10.2025

Diğer

22 Ekim 2025

Ağlamalarımızın bazen kendimizi tanımanın, sevmenin ve bağışlamanın güzel bir yolu olduğunu düşündüm. Böyle düşünmeme vesile olan buluşmayı hatırlıyorum.

Günün sonuna doğruydu. Gün ışığının son huzmeleri de cılızlaşmış, Nyx kanatlarını açıp usul usul karanlığı yaymaya başlamıştı. Lambayı açayım mı diye düşündüm bir an ama on dakika sonra zaten seans bitecekti, kımıldamadım.

O bir rüyasını anlatmaya geçmişti, ben de (psikanalistler için dendiği üzere) dalgalı bir dikkatle dinliyordum. Rüyasında çocukluğundaki bir yaşantısı nedeniyle onun için büyük duygusal önemi bulunan bir mekânda, yıllardır görmediği bir sınıf arkadaşıyla karşılaşıyordu. Bu karşılaşmaya şaşırıp “Sen ne arıyorsun burada?” diye soruyor, diğeri “Her zaman geliyorum” diye cevaplıyordu. Sarılıyorlar ve o ağlamaya başlıyordu, ama “öyle böyle bir ağlama değil.” Uyandığında hala ağlıyor olduğunu ve bir süre daha ağlamaya devam ettiğini de ekledi. Bu son birkaç cümleyi, yani ağlamayla ilgili kısmı duyunca birden silkindim, önemli bir şey kaçırmış olabileceğim hissi beni rahatsız etti. Acaba bir ayrıntı atlamış mıydım? Biraz bekleyip anlayabilirdim belki. Ama rahatsızlık hissim bekleyebilmek için fazla şiddetliydi. Rüyasını tekrar dinlemek istediğimi söyledim. Şaşırdı ama usul usul, tane tane yeniden anlattı. Kaçırdığım bir şey yoktu, aklımda kalanları yeniden dinlemiş oldum, içimden gereksiz telaşım için kendime söylendim. Sonra asıl merak ettiğim şeyi sordum, “Nasıl bir ağlamaydı acaba bu?”

Hemen bir cevap gelmedi. Odaya bir sessizlik, huzursuzluk yaratmayan tatlı bir suskunluk yayıldı. Nedense, rüyada önemli bir şey olduğu hissine kapılmıştım. Neden arkadaşıyla karşılaşıp ona sarıldığında “öyle böyle değil” ağlamaya başlıyordu, neden bu ağlama uyandıktan sonra bile devam ediyordu. Sessizce, zihinlerimizi gelebilecek çağrışımlara karşı davetkar bir halde tutuyor, konu hakkında hummalı değil de hülyalı bir tarzda düşünüyorduk. Bunun olumsuz bir duygunun ortaya çıkardığı bir ağlama olmadığı açıktı. Üzüntülü, kederli, korkulu ya da öfkeli bir durum yoktu rüyada. Bir hayal kırıklığı yaşanmıyordu. Bunaltı ya da stres alameti yoktu. O halde olumlu ya da çelişik duygular eşliğinde ortaya çıkan bir ağlamaydı. İşin garibi bu ağlamayı çok iyi bilip anladığımı hissediyordum. Sadece bunu kelimelerle de ifade edilebilir bir hale getirmek istiyordum.

O sırada o da bunun kötü hissettiren bir ağlama olmadığını, aslında üzüntülü durumlarda zaten pek ağla(ya)madığını anlatıyordu. Ancak ilk etapta bundan öte bir şey söyleyemeyeceğini de ilave etti.

Mekânın geçmişten gelen yükünü, oradaki anısının onu nasıl zorladığını biliyordum. Oraya yıllar sonra geçenlerde gidebildiğini hatırladım. Yaptıklarının ve yapamadıklarının doğurduğu vicdan azabı nihayet dinmiş, olayları daha “gerçekçi” bir açıdan görmeye başlamıştı. Yıllar boyu iç dünyasında ağır bir yük olarak taşıdığı olay, “gerçekte” çocukluk çağına ait basit bir kabahatten ibaretti. Ancak olaylar öyle gelişmişti ki........

© T24