Öcalan bize ne diyor?
Diğer
31 Ekim 2025
Abdullah Öcalan
Abdullah Öcalan’a dair yazı yazmak zor iştir Türkiye’de…
Adının başına devletin o dönemki konjonktürüne göre değişen sıfatları koymadan yazarsan o yazıyı, bugün barış süreci var diye dokunmazlar belki ama süreç bittiğinde -ki bu sefer bitmemesi adına varlık göstermesi çok önemli olan alanlardan biri durumundaki barış gazeteciliğini de yüreklendirmek ve üstlenmek gerekir- ilk iş kapını çalarlar. Ben ‘Türk’üm kapımın çalınması ile yaşayacağım süreç propagandadan iddiasıyla yargılanmaya gider, benimle aynı yazıyı yazan bir Kürt ise ihtimal ‘üyelik’ten tutuklanır. Bu aşamada bile ayrım vardır, hep vardı…
Bunları da artık yüksek sesle konuşarak meselenin fotoğrafını en azından bizlerin netleştirmesi gerektiği görüşündeyim.
Ama mesele elbette sadece devletin yapacakları ile de sınırlı kalmaz.
Devletin uzun yıllardır ince ince dokuduğu algıya maruz kalmış çok da azımsanamayacak sayıdaki Türkiyeli insan da üzerine türlü yakıştırmaları boca eder. “Apocu, Türk düşmanı, katil sever” olur çıkarsın bu işin sonunda.
Hele Öcalan’ın ne dediğini anlamaya çalışan, söylediğinin neye denk geldiğini anlatmaya çalışan bir yerden yazıyorsan -ki ben şimdi öyle yapacağım- tahammül edenin de aynı ölçüde azalacaktır.
Bunlar bana, sana özgü tepkiler olmaz, burada mesele kişilerin kim olduğu değil bu döngünün hiç değişmeden Türkiye siyasi tarihinin ideolojisiyle beraber dönüp durmasıdır.
Birileri bu anlayış değişsin istemez ve o anlayış değişmez, aslında mesele bu kadar nettir de bir yandan.
Oysa bir barış süreciyse mevzumuz, bir halkın ‘liderimdir’ dediği bir isimse muhatabımız, 45 yıllık bir örgütün kendini feshetmesi gibi tarihi bir olaysa tanıklık etmekte olduğumuz; bu yapıları, kişileri ve olayları ön yargısız inceleyemeyen, dinleyemeyen, değerlendiremeyen, konuşamayan, yazamayan da kendine ne düşünce insanı diyebilir ne gazeteci ne de aydın.
Buraya kadar oluşabilecek tepkiler hakkında tutumum ve vereceğim cevaplar, kendimi ve mesleğimi konumlama biçimim anlaşılmıştır diye umuyorum.
Biliyorsunuz, haberdar olmuşsunuzdur muhakkak; tam 28 yıl önce gerçekleşmiş Fatih Altaylı ve Abdullah Öcalan röportajı örgüte yakın haber siteleri tarafından iki parçaya ayrılarak geçtiğimiz haftalarda yayınlandı.
Kürt meselesini yıllardır takip eden biri olarak ne örgütün ne de Öcalan’ın bir yayının yeniden paylaşılması veya bir açıklamanın tekrar gündeme getirilmesi konusunda nedensiz davranmayacağını söyleyebilirim. Yani muhakkak ki basit bir anı paylaşımı değildi o video, bir şeyler söylüyordu ve onun için seçilmişti.
Öcalan’ın kendi kaleminden çıkan ‘savunmaları’ dahi salt okumaya bırakılmış metinler değildir, muhakkak algılanması, üzerine düşünülmesi istenerek kurgulanmış, bir aşamadan sonra kişilerin çözümleme yapmadan anlayamayacağı bir tarzı da ortaya koymayı hedefler.
En riskli işlerden biridir de aynı zamanda “Öcalan ne demiş” üzerine fikir beyan etmek, çünkü hem Türk hem de Kürt birçok aydın bu okumaları iyi yapar ve senin anladıkların veya anlayamadıkların aslında entelektüel bir intihara kadar da varabilir.
Nasıl her manada uçlarda gezen bir konu değil mi? Biri hakaret etmezsen,........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Robert Sarner
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d