Teğmenlerin yemini bir ifade özgürlüğü meselesidir
Diğer
09 Eylül 2024
Kara Harp Okulu’ndan mezun olan çiçeği burnunda teğmenler, mezuniyet töreni sona erdikten sonra kendi aralarında toplanıp “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz” diye bağırdılar ve sonra geleneksel yeminlerini ettiler.
Bu yemin ritüeli sosyal medyaya düşünce; kimileri bu gençlerle gurur duyduğunu söyledi, başta “trol”ler olmak üzere diğer bazıları genç subaylara ağza alınmayacak hakaretler sarf ettiler, yazdılar-çizdiler.
İktidar ve muhalefet cenahından farklı isimler, bu yemine farklı farklı tepkiler verdiler. En son Cumhurbaşkanı Erdoğan, söylemin sertlik dozajını arttırdı, “Siz kime kılıç çekiyorsunuz” diye sordu, bazı teğmenler için “birkaç kendini bilmez” nitelemesini kullandı ve “bunlar da evelallah temizlenecek” dedi.
Aslında yemin metninde kime kılıç çekildiği çok belirsiz değildi: “Laik demokratik Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığına, ülkenin bölünmez bütünlüğüne, yüce Türk ulusunun namus ve şerefine, aziz vatanın bir karış toprağına uzanacak eller.”
Burada söylenenler, prensip itibarıyla Anayasa’da da geçiyor. Anayasa’da laiklik, demokrasi, bağımsızlık, bölünmez bütünlük doğrudan veya dolaylı olarak Cumhuriyet’i nitelerken kullanılan ilkelerdir.
“Türk ulusunun namus ve şerefi” ile “vatan toprağı”na atfedilen değer de Anayasa’nın Başlangıç kısmında mevcut. Nitekim Başlangıç kısmının hemen girişinde yer alan “Türk Vatanı ve Milletinin ebedi varlığını ve Yüce Türk Devletinin bölünmez bütünlüğünü belirleyen bu Anayasa, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, ölümsüz önder ve eşsiz kahraman Atatürk’ün belirlediği milliyetçilik anlayışı ve onun inkılap ve ilkeleri doğrultusunda” yorum kuralı da tüm anayasal yetki kullanımları için bir çerçeve çizmiş bulunuyor.
Dolayısıyla atılan slogan ile içilen ant, “Anayasa’nın düşmanları”na karşı anlam barındırıyor ve bir nevi “Anayasa’ya sadakat yemini” niteliği taşıyor.
Zaten metnin yaptığı göndermeler, Anayasa’daki Cumhurbaşkanı ve milletvekili yeminleriyle de benzerleşiyor. Yani eleştiren yetkililerin çoğu aşağı yukarı benzer yemini etmiş bulunuyor.
En azından kâğıt üzerinde durum böyle.
Fakat tabii bir de bağlam var.
Bu bağlamın içi, iktidarın ve muhalefetin perspektifinde göre farklı doluyor.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) Anayasa ile olan ilişkisi öteden beri tartışmalı bir meseledir. Geçtiğimiz yüzyıldaki darbe ve müdahaleler veya 15 Temmuz 2016’daki darbe girişimi deneyimi mevcutken TSK’nın politik konulardaki çıkışları doğal olarak bazı çağrışımları beraberinde getiriyor.
İktidarın, bu çağrışımlardan ötürü TSK’nın görevinin kapsamını daraltma eğilimi taşıdığını biliyoruz. Örneğin Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’nun görev tanımı sunan 35’inci maddesinde geçen “Silahlı Kuvvetlerin vazifesi; Türk yurdunu ve Anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyetini kollamak ve korumaktadır.” ifadesi 2013 yılında bu nedenle değiştirilmişti.
Hüküm, anayasal göndermelerden arındırılmış, hatta iç meselelere hiç değinmeyen şu biçime sokulmuştu:
“Silahlı Kuvvetlerin vazifesi; yurt dışından gelecek tehdit ve tehlikelere karşı Türk vatanını savunmak, caydırıcılık sağlayacak şekilde askerî gücün muhafazasını ve güçlendirilmesini sağlamak, Türkiye Büyük Millet Meclisi kararıyla yurt dışında verilen görevleri yapmak ve uluslararası barışın........© T24
visit website