menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Boykot ve genel grev üzerine…

28 1
29.03.2025

Diğer

29 Mart 2025

Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alındığından beri sular durmuyor. O günden bu yana muhalefet kesiminde kitlesel bir protesto ve ona eşlik eden bir siyasal katılım devinimi var. Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) Cumhurbaşkanı adaylığına ilişkin ön seçimine 15 milyon kişinin oy kullandığı söyleniyor. Yine CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in ifade ettiğine göre İstanbul’da 1 milyondan fazla kişi katılmış bulunuyor. Tüm yurtta kitlesel gösteriler devam ediyor.

Seçmenlerin ezici çoğunluğu, oylarına ve dolayısıyla Ekrem İmamoğlu’na sahip çıktıklarını söylüyor. Yaşananlar “serbest seçim hakkı” ile “toplantı ve gösteri yürüyüşü” hakkının kesişimini yansıtıyor. Biri için diğeri, diğeri için biri kullanılıyor.

Bu iki anayasal hakkın kesişiminde “siyasal katılım” talepleri yer alıyor. Nedir siyasal katılım? Özetle hatırlatayım: Siyasal katılım, bireylerin ve grupların siyasal karar alma süreçlerine doğrudan veya dolaylı olarak etkide bulunma çabalarını ifade eder. Bu katılım, seçimlerde oy kullanma, aday olma, siyasi partilere üye olma, mitinglere katılma, dilekçe verme, protesto gösterileri düzenleme gibi çeşitli yollarla gerçekleşebilir. Siyasal katılım, demokratik sistemlerin işleyişinde temel bir unsurdur ve yurttaşların yönetime katılımını sağlayarak meşruiyetin güçlenmesine katkı sunar. Bunların önünü kestiğinizde ise yönetimin meşruluğu kalmaz.

Bu, anayasa hukuku derslerinin girişinde anlattığımız konulardan biri…

Hatta merhum hocamız Erdoğan Teziç’in Anayasa Hukuku kitabını okuyan herkes bilir ki siyasal katılım biçimleri muhtelif biçimlerde kategorize edilebilir. Bu bakımdan demokrasinin temsili yüzünü seçimler oluşturur. Fakat referandum yoluyla da önlerine getirilen metne evet-hayır diyen yurttaşlar “yarı doğrudan” katılım yapabilirler. Diğer bazı ülkelerde buna “halkın kanunları vetosu” veya “halkın kanun teklifi” gibi usuller de eşlik eder. Bunlar da yarı doğrudan katılım biçimleridir. Bizde bu son ikisi yok.

Bunlara ek olarak bir de “yarı temsili” diye kategorize edilen bir küme vardır. O kümenin içinde milletvekillerinin geri çağrılması, dilekçe hakkının kullanılması, istişari (yani bağlayıcı olmayan) referandum ve politik grev sokulur. Bunlarda halkın belirleyiciliğinden ziyade temsilciler üzerinde baskı kurma baskın olduğu için bunlara “yarı temsili” denir.

Belki geçtiğimiz hafta CHP’nin ortaya attığı “kitlesel boykot çağrısı” da böyle düşünülebilir. Bu konuları açalım.

Boykot çağrısı insan hakları hukukunda ele alınmış bir konudur. Bu literatürün ayrıntılarına girecek değilim ama bu konudaki önemli bir mahkeme kararını hatırlatmayı anlamlı görüyorum.

İnsan Avrupa Hakları Mahkemesi (İHAM), boykot çağrılarını ifade özgürlüğü bağlamında özellikle Baldassi ve Diğerleri / Fransa davasında ele almıştır. Bu davanın konusu, İsrail mallarını boykottu. Başvurucular Kolektif Filistin 68 isimli bir gruba üyeydiler ve “Boykot, Tecrit ve Yaptırımlar Hareketi” olarak bilinen hareketin çağrısını duyurmuşlardı.

Bu kampanya, Uluslararası Adalet Divanı’nın 9 Temmuz 2005 tarihli tavsiye kararının ardından, Filistinli sivil toplum kuruluşlarının çağrısıyla başlatılmıştı. “Uluslararası Hukuka ve İnsan Haklarının Evrensel İlkelerine Uyana Kadar İsrail'e Karşı Boykot, Tecrit ve Yaptırım Çağrısı” isimli metin şöyleydi:

“... Güney Afrikalıların apartheid'a karşı mücadelesinden esinlenerek ve uluslararası dayanışma, ahlaki tutarlılık ve adaletsizlik ve baskıya karşı direniş ruhuyla; Bizler, Filistin sivil toplumunun temsilcileri olarak, dünyanın dört bir yanındaki uluslararası sivil toplum örgütlerini ve vicdan sahibi insanları, Apartheid döneminde Güney Afrika'ya uygulananlara benzer şekilde İsrail'e karşı geniş boykotlar uygulamaya ve elden çıkarma girişimlerini hayata geçirmeye çağırıyoruz. Sizleri, İsrail'e karşı ambargo ve yaptırımlar uygulanması için kendi devletlerinize baskı yapmaya çağırıyoruz. Vicdanlı İsraillileri de adalet ve gerçek barış adına bu çağrıyı desteklemeye davet ediyoruz. Bu şiddet içermeyen cezalandırıcı tedbirler, şu yollarla İsrail Filistin halkının devredilemez nitelikteki kendi kaderini tayin hakkını tanıma yükümlülüğünü yerine getirinceye ve uluslararası hukuk kurallarına tam olarak uyuncaya kadar sürdürülmelidir:

Aktivistler, bu etkinliler sırasında “Yaşasın Filistin”, “İsrail'den ithal edilen ürünleri boykot edin”, “İsrail ürünlerini satın alırsanız Gazze’deki suçları meşrulaştırırsınız, İsrail hükûmetinin politikalarını onaylarsınız” gibi ifadeler kullanmışlardı. Çok geçmeden, alışveriş merkezlerinin binalarında........

© T24